SEDA GÖK-ANKARA
Q’zens Furniture & Interior Design Genel Müdürü Yılmaz Doğan, Türkiye’deki mobilya sektörünün çatı statüsündeki bir üst kuruluş bünyesinde birleşmesi ve yol haritasını belirlemesi gerektiğine dikkat çekiyor. Gelişim hızını arttırmak için sektördeki mevcut durumu ortaya koyacak bir envanterin çıkarılması gerektiğini de ifade eden Doğan, bu kapsamda 5, 10 ve 20 yıllık periyotlarda hedefler belirlenmesini istiyor. Mobilya sektörünün özellikle katma değeri yüksek ürün gruplarının üretimine ve bunların ihracatına odaklanması gerektiğinin altını çizen Doğan, Türkiye’nin dünya pazarından daha fazla pay alabilecek bilgi birikimi, personel ve altyapıya sahip olduğunu söylüyor.
Ankara Sanayici ve İşadamları Derneği Başkan Yardımcısı da olan Doğan’ın girişimcilik öyküsü üzerinden Türkiye’deki mobilya sektörünün mevcut durumu, yaşadığı sorunlar ve çözüm önerilerine ışık tuttuk.
-Firmanız ve çalışmalarınızı hakkında bilgi verir misiniz?
Bizimkisi aslında bir genç girişimcilik hikâyesi… Hikâye 2003 yılında 160 metrekarelik bir atölyede mobilya tasarım ve üretim faaliyeti yapmaya başlayan iki kuzenin cesareti ile başlıyor. Zamanla sektörün dinamiklerini tanıdıkça yaptığımız işe profesyonellik katma kararı aldık. İşte asıl dönüm noktası bu oldu. Çünkü sektörde söz sahibi olmanın yolunun marka olmaktan geçtiğini kavradık. Kuzenim ile yola çıktık. Bu bilinçle 2008 yılında kendi markamızı yaratma kararı aldık. Aslında bir markalaşma süreci yaşıyoruz. Bugün profesyonel bir yapılanma içerisinde Q’ZENS Furniture & Interior Design olarak sahip olduğumuz teknik ekiple özgün tasarımlar projelendiriyor ve uyguluyoruz. Projelerimizi yaklaşık 3 bin metrekare bir üretim alanında gerçekleştiriyoruz. Çekirdek kadromuz 35 kişiden oluşuyor. Projelere göre 100’den fazla kişiyle de hizmet verdiğimiz olabiliyor.
-Firmanızın diğerlerinden farkı ve uzmanlaştığınız alan nedir?
Nitelikli ve özel işlerde proje bazlı çalışıyoruz. Mobilya ahşap üretimi ve iç mimarlık hizmetlerinde uzmanlaştık. Çok farklı disiplinlerde geniş bir müşteri portföyüne sahibiz.
Biz küçük yaşlardan beri mobilya tasarım ve üretiminin bilfiil çalışarak içerisinde olduk. Mekân kabuklarının, üretimini gerçekleştirdiğimiz mobilya formlarının etrafında şekilleniyor olması, mekân ile mobilyalar arasındaki nesnel ve biçimsel ilişki beni her nesnenin formunu, rengini, uyumunu sorgulamaya zorladı. Bu etkiyle tasarımın içerisinde yoğruldum, sonrasında tasarım eğitimi de aldım ama beni tasarım kadar tutku ile etkileyen şey “strüktür” oldu. Bence malzemenin sınırları tasarımın önündeki en büyük engel, bu sebeple nesnelerin sınırlarını zorlamak adına inşaat mühendisliği eğitimi aldım. Tasarım ve mukavemet arasındaki ilişki bize eşsiz deneyimler kattı. Tasarımlarımızın, üretimleri ile birebir örtüşmesi, detaycı ve bilimsel yaklaşımımız, üretimini gerçekleştirdiğimiz her ürünün, taşıdığı yüklemelerin üzerinde performans göstererek yıllarca yaşayan kaliteli ürünler olması sayesinde bu birleşimin meyvelerini topladık.
Mühendislik eğitimi almış olmanın sağladığı bilimsel yaklaşım; malzeme seçimi konusunda da seçici olmamıza, kullandığımız her ürünü kendi içimizde testlere tabi tutmamıza neden oluyor. Mekân içerisinde en belirleyici unsur olan mobilyayı kendi bünyemizde sorunsuz üretiyor olmak mekânı oluşturan diğer yapı unsurlarının tamamını rahatlıkla üretebilmemizi ve koordine edebilmemizi sağlıyor.
Biz, birlikte çalışma kararı aldığımız her müşterimizi tanımaya, onların ihtiyaç ve beklentilerini anlamaya çalışıyoruz. Farklılığımız bu noktada başlıyor, çünkü biz hem üretimi hem de tasarımı aynı ortamda gerçekleştiriyoruz. Bu sayede müşterilerimizin ihtiyaç ve beklentilerini karşılamanın çok ötesinde onlara kendi tarzlarını yaratma fırsatı sunuyoruz.
Üretim ve tasarım anlayışımızı etkileyen unsurlar da bizi benzerlerimizden ayırıyor. Tasarım aşamasında da üretim aşamasında da teknolojiden en üst seviyede yararlanıyoruz. Ancak bunları gerçekleştirirken ahşap üretiminin özünde “sanat” olduğunu ve onu sanat yapan şeyin aslında el işçiliği, “handmade” olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz. Bu sebeple üretimlerimizi el işçiliğiyle besliyoruz. Bunu yapabilmek hem tasarım aşamasında bizi sınırlamalardan koruyor; hem de üretimlerimize özgünlük ve değer katıyor.
Peki daha çok hangi alanlarda faaliyet gösteriyorsunuz?
Bugüne kadar Otellerden İş Merkezlerine, Ofislerden Villa, Rezidans ve Nitelikli Konut uygulamalarına, Kültür Merkezlerinden Tiyatro-Sinema-Konferans Salonlarına, Kamu Binalarından Eğitim Binalarına, Mağazalardan Cafe-Restoran uygulamalarına kadar yüzlerce yaşam alanını projelendirdik ve üretimini başarıyla tamamladık.
Bunun dışında mimarlık, iç mimarlık ve inşaat firmalarına danışmanlık hizmeti vererek projelerinin “çözüm ortağı” olduk.
Bugüne kadar baktığınızda sorunlu projeler bize geliyor. Projelerin sorunlarını çözüyoruz. Teknolojiyi sonuna kadar kullanıyoruz.
Ayrıca sektöre de hizmet verecek olan özel lazer makinelerimiz var. Bu hizmetimiz için ayrı bir şirket kurulacak. Böylece farklı ürünler yaratabiliyoruz.
Bu makine yatırımımız önümüzdeki hafta devreye girecek. 300 bin Euro’nun üzerinde bir yatırım yaptık. “Dekuppe” adında ayrı bir şirketimiz ile o alanda hizmet vereceğiz. “Dekuppe” şirketi sektörün taleplerine cevap verebilecek.
-Markanızın gücünü başka sektörlerde görecek miyiz?
Biz üretim içinde olmak istiyoruz. Matbaa ve inşaat sektörüne yönelik alanlarda çalışmayı planlıyoruz. Bunlar üretim odaklı olacak. Ankara merkezli çalışmaya devam edeceğiz.
-Mobilya sektörü 2014 yılını nasıl geçiriyor? Firmanıza yansıması nasıl oldu?
Piyasada seçim odaklı beklentilerden dolayı elbette bir stabilite beklemek çok doğru değil. İnsanların tedirginlikleri vardı. Bu da yatırım kararlarına yansıdı. Resesyon süreci oldu. 9 ay sonra gene Genel Seçim sürecini yaşayacağız. Piyasalardaki durgunluğun görüleceğini herkes tahmin ediyordu. Dolar ile yatırım ve satış yapanlar stok yapmamayı tercih ediyor.
Seçim takvimine göre hareket eden ve yurtdışı fonlarla yatırım yapanlar bu ekonomik gelişmeleri bekleyecektir. Ama küçük yatırımlarda büyük etkisi olduğunu düşünmüyorum.
Piyasanın nabzını tuttuğunuzda nakit sıkıntısı büyük, seçim öncesinde doların artacağı bekleniyordu. İnsanlar dövize yatırım yaptılar. Ama seçim sonrası dolarda aşağı inmeye başladı. Bu nakit akışını etkiledi.
-Mobilya sektörünün yaşadığı sorunlar neler?
Sektörün desteklenmesi lazım. Firmaların planlama yapmaları gerekiyor. Ama teşvikler yetersiz. 20 firma bir araya gelip Çankaya Üniversitesi ile görüşmeler yaptık. Kümelenme modeli konusunda yol almak istedik. KOSGEB seviyesinde teminat göstermek suretiyle bir destek alabileceğimizi gördük. Mobilya sektörünün yoğunlukta olduğu Ankara Siteler’de 20 firmayı bir araya getirdik ama bu konuda somut bir sonuç teşkil edemedik. Kümelenmek istiyoruz ama gerekli desteği tam olarak alamadık. Bu proje şu anda belirsiz bir konumda.
-Sektör iç piyasadaki sıkıntılı süreçte ihracata odaklandı. Bu konuda mobilya sektörü ne ölçüde başarılı olabildi? Artılarımız ve eksilerimiz neler?
Mobilya ihracatında istediğimiz noktada değiliz. İç pazarda 6 milyar dolarlık pazar büyüklüğü var. Buna karşılık 2.2 milyar dolarlık mobilya ihracatımız ve 600 bin dolarlık ithalatımız var. Sektör olarak 1,5 milyar dolar ile cari açığa pozitif destek veriyoruz.
2050 yılında 1 trilyon dolarlık bir mobilya pazarı olacağı tahmin ediliyor. Şu anda ise dünyada pazarın büyüklüğü 350 milyar dolar düzeyinde olduğunu biliyoruz. Biz bu pazardan ancak 2.2 milyar dolar pay alabiliyoruz. Türkiye’de bu pazardan ne pay alacak bunu belirlemesi lazım. Dünya pazarı hala aç ve sektör anlamında yatırım yapmaya açık diye görülüyor. Panel üretim yapan firmalar bir konteyner malı komik paralara gönderiyorlar. Hacimde büyük ama değerde küçük bir ihracat yapımız var. Biz bugün 1 bin 500 -2 bin TL’ye mobilya takımı ihracat ediyorsak; bununla ihracatı istediğimiz noktaya taşıyamayız. Katma değeri yüksek üretime odaklanmalıyız. Yani el işçiliği yoğun olan klasik unsurları olan 15-20 bin TL bandında olan ürünleri göndermemiz lazım.
O yüzden katma değerli ürünlere odaklanmalıyız. Bu nedenle AR-GE’ye ağırlık vermeliyiz. Bugün yurtdışındaki fuarlar; Türk firmalarını katılımcı olarak almak istemiyorlar. Tasarım hırsızlığı konusunda Türk firmalarına yönelik eleştiriler var. Bizim aslında ciddi bir üretim yeteneğimiz var. Gözüyle hafızasına alan ve yapan ustalarımız var. Bu insanlar bu kümelenme modeli içinde yer alıp bu insanları Ar-Ge ile destek verirsek katma değeri yüksek ürünler üretebiliriz.
Ustanızı tasarım gibi bir zor kültür içinde sürüklerseniz yeteneklerini kaybeder. Ekonomik zorluk içinde yorarsanız gene enerjisini kaybeder. Sanatkâra sahip çıkılmalı ve kafası sağlam olmalı. Yapacağı işe odaklanmasını sağlamalıyız. O zaman çok başarılı sonuçlar elde edebileceğimizi düşünüyorum.
-Ülke bazında nerelere satıyoruz? Nerelere odaklanmalıyız?
Türk cumhuriyetleri, Rusya ve Arap pazarına odaklanılabilir. Türkiye’nin dış politikası burada çok önemli. Komşu ülkelere mal satabiliriz. Ama ilişkilerdeki problemler nedeniyle firmalarımız zarara uğradılar. Dış politika ile birlikte esasen bu ülkelere ihracatımız da şekillenecektir. Bu süreçte Afrika pazarına ağırlık verilmeli.
-Siteler’deki mobilya üreticilerinin sıkıntıları neler?
Siteler kan kaybı yaşıyor. Personel bulamıyoruz. Yeni nesil buranın ‘tozunu yutmak istemiyor”. Bu sanata heves etmiyor çünkü karşılığını alamadığını düşünüyor. Biz 10 yıldır aynı personel ile çalışıyoruz. Kemik personelimize sahip çıkıyoruz. Kurum sadakati çok önemli. Ekibiniz iyi ise sizde iyi bir noktada yol alabilirsiniz. Siteler’de önce kendi sorunlarımızı çözmeliyiz. Ancak ondan sonra yol alabiliriz. Siteler, şehirde hapsolmuş durumda. Otopark alanı yok, aile olarak gelebilecek ve yürüyebilecek yer yok. Doğalgaz bağlantısı yok. Siteler’e kimlik kazandırmak lazım.
-İç mimarlık kültürü konusunda Türkiye ne noktada?
Ülkemizde karşılığını tam olarak alamamış bir meslek grubu durumunda. Yaşayacağınız mekânı belli bir disiplinde şekillendiriyorsunuz. Yarattığınız mekan insanların hayatını şekillendiriyor. Kullandığınız masa ve koltuk gerektiğinde çok önemli bir yer alabiliyor. Önemli detaylarla insanların hayatını kolaylaştırıyorsunuz. Ama bizde herkes iç mimarlık konusunda bilgili… Bilgi kirliliği var. İnternetten her türlü bilgiye ulaşılabiliyor. İç mimarın yeteneği müşterinin istediğiyle kendi tasarımını birleştirdiğinde başarılı sonuçlar ortaya çıkarıyor. Taşlar sektörde yeni yeni oturuyor. İnsanlar iç mimarlık bedelini ödemekten kaçınıyor.
Belediyelerin mimari açısından baktığımızda şehir kimliğine etkisini değerlendirir misiniz? Mimari açıdan baktığımızda sosyal alanlarda nasıl bir belediyecilik anlayışımız var?
Kamu yapılarının ve şehir yapılarının yarışmalarla belirlenmesi gerektiğine inanıyorum. Bizde ise çoğu zaman belediye başkanının inisiyatifinde şekilleniyor. Bir kent sizin hayatınızı çevreliyor. Anılarınızı o kentin sokaklarına ve caddelerine gömüyorsunuz. O dokuyu koruyamamak, sizin çocukluğunuzu ve gençliğinizi koruyamamaktır. Bu nedenle 20 yaşında farklı 40 yaşında farklı bir şehirde yaşıyor gibi hissediyorsunuz. Büyükşehirlerde kaos içindeyiz. Büyükşehirlerimizin yüksek bloklarla çevrili, birbirine benzemeyen kentin dokusuna uymayan bir kaotik yapısı var. O kent size ilham vermiyor. Ama kentler şairlere ilham vermiş. Şimdi bunu yakalayamıyorsunuz. Şehir planlaması çerçevesinde yol alınmalı. Örneğin; Çukurambar’a bakın tarafında 8 katlı hemen yanında onu gölgede bırakmış 30 katlı bina görüyorsunuz. O bölgenin rüzgarını, ışık yapısını, enerjisini etkiliyor. Bu nedenle de agrasif insanlar yaratıyoruz. Belediyeler projelerinde buna dikkat etmeli. Yeşil alanlara bakın lokal olarak belli alanlara hapsolmuş durumda. Yeşil görmek için lokal alana gitmek zorundasınız. Yerel yönetim ile genel yönetimin entegre olması lazım.. Belediyeler arasındaki çekişmeleri vatandaşa yansıtmamak gerekiyor.
-Kentsel dönüşüm çözüm olamaz mı? Bu projelerde mimari açıdan dikkat edilmesi gerekenler neler?
Kentsel dönüşüm kentin estetiğine katacağı bir şey olmayacak. Konsept projelerle blok olarak diziyorlar. Şehir planlamacılarına daha fazla ihtiyacımız var. Bugün bu alandan mezun olan arkadaşlarımız kendi işlerini yapamıyor. Sadece müteahhit inisiyatifine bırakırsanız sonuç bu olur. Gecekonduları alıyorsunuz, üst üste yeni gecekondular yaratıyorsunuz, Modern gecekondular yaratmamalıyız.
Sektöre istihdam açısından baktığımızda nasıl bir tablo ile karşılaşıyoruz?
TUİK verilerine göre üretim sektöründeki yüzde 10 istihdamı bizim serktörümüz oluşturuyor. Genç girişimcilerin yüzde 5 mobilya sektöründe olduğunu görüyoruz. Üretimdeki genel cirodan ancak yüzde 1.2 pay alabiliyoruz. Mobilya sektörünü geliştirmek demek istihdamını da arttırmak anlamına geliyor. İşsizlik sorununa önemli bir çözüm demektir. Sektörün ortak hareket etmesi lazım.
-Sektörün üst çatı kuruluşu yok mu?
Hayır yok. Sektörün envanteri yok. Sektörün bir ihracat yol haritası yok. Üs çatı nezdinde bileşilmesi ve gelecek 5, 10 ve 20 yılın planlamasının yapılması gerekiyor. Sektörde eğitim seferberliğine ihtiyaç var. Örneğin; sitelerde tasarım sokağına ihtiyaç var. Tasarım firmalarına ayrı bir yer ayırıp ve teşvik verirseniz başarılı yol alabiliriz. Buradaki mağazaların bulunduğu caddelerin iyi bir düzenlemeye ihtiyacı var. Burada yaşam alanları yaratmak gerekiyor. Firmalar burada potansiyeli gördüğü anda gelip yatırım yapacaktır. Siteler’de fuar alanı yaratmak zorundayız. İnsanlar bir alanda bütün ürünleri görebilmeli. Yurtdışından ziyaretçileri buraya çekebilirsiniz.