YEMCİ SIKINTIYI ARGE VE DAHA KALİTELİ YEMLE AŞACAK

Türkiye 2013 yılında 16 milyon ton karma yem üretti. Kendi yemini yapan küçük işletmeleri bu kapsama alırsak Türkiye’de karma yem üretimi 20 milyon tonu aşıyor. Bu üretimin yüzde 70’i yerli hammaddeye dayalı idi. Geri kalan bölüm (%30) ithalat yoluyla karşılandı ve bunun için 3 milyar dolar döviz ödendi.

TİCARET Sohbetleri’nin konuğu olan Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Nizamettin Şenköylü, bu yılın da çok farklı olmayacağına dikkat çekiyor. Türkiye’nin elindeki avantajları fırsata dönüştürmesi gerektiğini vurgulayan Şenköylü, bu nedenle yemde Ar-Ge’ye ve kaliteli üretime odaklanılması gerektiğini söylüyor.  Türkiye’de yem sektörünün son yıllarda yaptığı atılımla her yıl %10 oranında büyüdüğünü ve bu durumun Batı’da dikkat çektiğini kaydetti.  Şenköylü, Türkiye’de yem sektörünün artık Ar-Ge’ye yatırım yapacak düzeye eriştiğini, daha fazla büyümek ve rekabet gücü kazanmak için bunun şart olduğunu belirtti. Türkiye’de hayvan beslemede protein açığı olduğunu, yerli bitkisel protein kaynağı (ayçiçeği, pamuk, soya, kolza, aspir) üretiminin artmasıyla yem sektörünün daha da gelişeceğini ve yem hammaddesi bakımından dışa bağımlılığın azalacağını vurguladı.

 

Tarımda geçen yıl ile karşılaştırdığımızda daha zor bir yıl geçiriyoruz. Bunun yıl geneline yem sektörüne yansıması ve yaratacağı sıkıntılar neler olacak?

Haklısınız. Yem sanayi açısından zor bir yıl. Hayvancılığı da etkiliyor. Geçen 2013 yılına göre bu yılın hem hayvancılık hem de yem sektörü açısından zor bir yıl olduğunu görüyoruz. Çünkü geçen seneye göre yem hammadde fiyatlarında artışlar oldu. Bunun sebebi bu seneki kurak iklim şartlarının kışın bazı yörelerimizde kötü gitmesiyle çeşitli ürünlerde buğday ve arpada olmak üzere yüzde 10-20 verim kaybının yaşanması idi. Temmuz itibariyle de bu gerçekleşti. Arpada; İç Anadolu’da yüzde 50’ye varan verim kaybı var.  Buğdayda yüzde 10-15 verim kaybı olduğu yönünde tahminler yapıldı. Diğer bazı kurumların da öngörüsü bu doğrultudadır. Yem fiyatlarının artmasının bir nedeni de yerli üretimin düşüklüğüdür.

İkincisi de dünyanın içinde bulunduğu durum, nüfus artışı ve Çin ve Hindistan gibi ülkeler başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerdeki gelir düzeyindeki genel artışhayvansal gıdalarave yem hammaddelerine olan talebi arttırdı.Bu da soya, mısır, arpa gibi yem hammaddefiyatlarının artışını neden oldu. Baktığınız zaman, üretimde artış var, talepte artış var. Küresel talepteki artış üretimdeki artıştan daha fazla olunca fiyatlar gene artmaya devam ediyor.

Keza daha önceki yıllarda (2011/12) küresel kuraklık nedeniyle Rusya, Latin Amerika, Kuzey Amerika’da oluşan kuraklık mısır ve soya gibi en önemli yem maddelerinin fiyatlarının artmasına neden olmuştu. Bütün bunlar birleşince yem sektöründe hammadde fiyat artışından kaynaklanan bir sıkıntı olduğunu ve maliyetlerin arttığını görüyoruz. Diğer taraftan Türkiye’de geçen seneye göre hayvansal ürün üretimindeki artışa paralel olarak ihracatta diğerhayvansal ürünlerin yanı sıra tavuk eti ve yumurta ihracatındaki artışda dikkat çekiyor.  Kanatlıetinde tavuk eti dahil1.9 milyon ton üretim gerçekleşti ve bunun yüzde 20’siihracata gitti. 650 milyon doların üzerinde döviz getirisi sağlandı. Aynı şekilde 2013 yılında 16.7 milyar adet çiftlik yumurtası ve tahminen 2 milyar adet köy yumurtası üretimi gerçekleşti. Çiftlik yumurtası üretiminin yüzde 29’u ihraç edildi ve 407 milyon dolar gelir sağlandı.

Ayrıca büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığımıza bakıldığında 14.4 milyon sığır, 29.3 milyon koyun ve 9.2 milyon keçi varlığımız olduğu görülür. Toplam53 milyon adetlik büyükbaş ve küçükbaşhayvan varlığımız ile Avrupa’da bir numarayız. Bunların da yem ihtiyaçlarını düşündüğümüzde Türkiye’de önemli bir bitkisel protein hammadde açığı olduğunu görüyoruz.

-Türkiye kendi ihtiyacının ne kadarını karşılaşabiliyor?

Türkiye’de geçen yıl kayıtlı olarak 16 milyon ton karma yem üretildi. Kayıtlı olmayan yemle birlikte 20 milyon tonu buluyor. Bunun yüzde 30’u ithal, yüzde 70’i yerli hammaddeye dayalıdır. Bu azımsanacak bir rakam değil. İthal ettiğimiz ürünler içinde soya fasulyesi ile küspesi 2,2 milyon tonu aştı. Mısır ve türevleri ithalatı ise1,5 milyon ton civarındadır. Sadece bunları düşürseniz 4 milyon ton ediyor. Melas, kepek, ayçiçeği tohumu ve küspesi ile diğer hammaddeleri ilave ettiğimizde, ithalat 6 milyon tonu ve ödediğimiz finansman 3 milyar doları buluyor.

Türkiye’yi yem sanayi açısından Avrupa ile karşılaştırdığımızda nasıl bir tablo ile karşılaşıyoruz?

Avrupa’nın geneline benziyoruz. Avrupa’nın genelinde de yüzde 70 oranında soya küspesinde dışa bağımlılık söz konusu. Soyaya bağımlılık açısından Avrupa’ya benziyoruz. Ama Avrupa’da bazı ülkeler protein açığını kimi ürünleri kendi iklim şartlarına adapte ederek, üretme yoluna gittiklerini görüyoruz. Örneğin, Almanya… Bizden daha az yüzölçümü var. Bizim kadar tarımsal arazisi yok. Fakat kolza ile hem sıvı yağ ihtiyacını hem bundan biyodizel üretimi için sıvıyağ katkısını (%5), hem de geriye kalan küspeyle hayvansal yemini ve bitkisel protein ihtiyacını karşılıyor. Genel anlamda karma yemde kullanılan hammaddenin yüzde 92’sini yerli üretimle ve geri kalan sadece %8 lik hammaddeyiithal ederek gereksinimini karşılıyor. Almanya 22 milyon ton karma yem üretimi ile Avrupa’da birinci konumda.

Türkiye daha geniş coğrafyası itibariyle bunları yapabilecek güce sahiptir. Bu potansiyelini etkin bir şekilde kullanarak, ARGE ve inovasyon yaparak, ileri teknoloji kullanarak ihtiyacını karşılayabildiği gibi, yurt dışına katma değeri yüksek daha fazla hayvansal ürün ve karma yem ihraç edebilir.

-Hayvansal varlığımızda artıyor….

Evet.  Biz son üç dört yıldan beri azalan hayvan varlığımızı yeniden kazanmaya başladık. Hayvanların verimliliği artmaya başladı. Sadece kırmızı et açısından damızlık sığır sorunumuz var. O olmadığı için kırmızı et üretiminde açığımız söz konusu. Verimliliği yüksek damızlık etçi sığır ve kültür ırklarımızda yetersizlik var. Bu nedenle canlı damızlık ve besilik hayvan ithalatımız devam edebiliyor. Genel hayvancılık politikası olarak kırmızı et ithalatını desteklemiyoruz. Bu yapıldıkça yerli yetiştiricimiz hırpalanıyor ve aniden üretimden çıkmak zorunda kalabiliyor.  Et ihtiyacımız orta ve uzun vadeli programlarlaplanlanabilir. Bunun için yeterli altyapı ve bilgi birikimi mevcuttur. Bu noktada, etçi damızlık ihtiyacımızınkarşılanmasıyla işe başlanmalı ve 6 aylık dilimler halinde üretim planlaması yaparak sektörel büyüme politikaları geliştirilmelidir.

 

-2014 yılında ithalata ne kadar para vereceğiz?

2014 yılında karma yem üretimimizin yüzde 10 artacağını düşünüyoruz.  Hayvan varlığımız sabit kalsa bile yem üretimimizi sürdürmek zorundayız. Bir de hayvan varlığının artışı da var. Bu durumda karma yem üretiminde artış olması daha fazla soya ve mısır ihtiyacı demektir. Sadece bu iki kalem ile türevleri aşağı yukarı yem hammaddesi ithalatımızın yüzde 65’ini oluşturuyor. Bu yılda geçen senekine benzer bir tablo ile karşılaşacağız. Yem hammaddesi bakımından dışa bağımlılığımızda bir değişim olmayacak demektir.

-Yani politikalar değişmeli… Böyle bir girişim var mı?

Yerli aspir üretimi ve mısır üretimi konusunda bakanlığın ciddi desteği var. Aspir üretimiyle nadasa terk edilen alanların değerlendirilmesi hedefleniyor. Aspir, bir yağlı tohum endüstriyel bitkisi olup, sulama gerektirmiyor, bu nedenle kıraç alanlara iyi adapte olabiliyor. Bu bitkinin desteklediğini duyuyoruz. Bu yapılabileceklerin sadece bir tanesidir.  Size Almanya’daki kolza örneğini verdim… Bunlar örnek alınabilir. Kanola ve kolza’nın üretimi Trakya’da çok başarılı oldu. Dönüme 400 kg kolza tohumu elde edildi. Halbuki aynı yöredeki ayçiçeği verimi dönüme 200 kg’mı geçemiyor.  Kolza üretildi, ama alım garantisi olmayıncaçiftçinin elinde kaldı.  Bir ürünü siz desteklemeye karar verdiğinizde çiftçiden satın almayı programlamazsanız bu projeniz başarılı olmaz. Alım garantisi olmalıdır. Çiftçiye bu güvenceyi vermeleri gerekiyor. Kolza üretiminde de aynı şekilde bu yağlı tohumun üretimi teşvik edilebilir. Üretemediğimiz bir soya var.

-Neden soya üretemiyoruz?

Bende bunu merak ediyorum. 200 bin tonu geçmiyor soya üretim rakamımız. Geçen sene 180 bin ton oldu. İstenirse daha fazla üretilebilir. Coğrafi olarak bir sıkıntımız yok. Soya tabiî ki özel politika gerektiriyor. Ürüne sahip çıkacaksınız, yetiştirene güvence vereceksiniz. Çiftçi para kazanacağını görürse bunu yapar. İstenirse soya üretimi 500 bin tona bile çıkabilir. Soya üretimine ağırlık verilmeli.  Ülke olarak bizim protein ihtiyacını çözmemiz gerekiyor.

-Birlik olarak envanter hazırladınız mı bu konuda… Sektör ne ölçüde yönlendirici olabiliyor?

Aslında son üç-dört yıldır Birlik olarak Bakanlık ile birlikte yakın bir çalışma seyri içerisindeyiz. Bakanlığın ülkemiz şartlarına göre uyarladığı AB Yem Mevzuatı’na göre hareket ediyoruz. Avrupa’daki gıda ve yemle ilgili yasalar Türkiye’de de uygulanıyor. AB ‘ye ve yemle ilgili mevzuata uyum konusunda yem sektörünün bir sıkıntısı yok. Bu konuda öncüyüz. Denilebilir ki karma yem üretimi konusunda en az insan gıdası kadar hassasiyet gösteriliyor. Karma yemin, iyi yem üretim uygulamaları, piyasaya arzı, etiketlenmesi ve hijyeni konusundaki tüm yasa ve yönetmeliklerde Bakanlık ile işbirliği içindeyiz.

Bakanlık, yem sektörünün hayvancılık sektörünün lokomotifi olarak üstlendiği sorumluluğun farkında olarak hareket ediyor ve bizlerden de görüş alarak yol alıyor. Yem sektörünün ihtiyaçlarını soruyorlar. Geçtiğimiz günlerde TMO bizden bu konuda rapor istedi, bu kurum da bizimle yakın işbirliği içerisinde. Onlarda çalışmalarını yaparken bizden aldıkları rakamları baz alıyorlar.

-İthalatı ağırlıklı nereden yapıyoruz?

Soyayı Brezilya, Arjantin ve ABD’den ağırlıklı olarak alıyoruz. Rusya ve Ukrayna’dan mısır, kepek, ayçiçeği ve melas ithal ediyoruz. Yem fiyatlarının artmasındaki nedenlerden birisi de Ukrayna’daki savaş oldu. Ukrayna ve Rusya Karadeniz bölgesinin en önemli buğday, mısır, soya ve ayçiçeği üreticisi konumunda. Oradaki savaşla birlikte fiyatlar da yükseldi.

Son bir ayda Irak pazarına yumurta ve etlik piliç ihracatımız durma noktasına geldi. İhracatta gerileme piyasayı olumsuz yönde etkiledi. Kısa zamanda bu durumda toparlanma umuyoruz.

Hayvancılık sektörü dış pazar yelpazesini genişletmek zorunda.

-Sektörün 2023 hedefi nedir?

2023 yılında yem sektörüolarak karma yem üretim miktarının 30 milyon tona ulaşacağını tahmin ediyoruz. Bugünkü üretimimiz kendi yemini yapan işletmeler dahil edildiği zaman 20 milyon ton aslında. Dolayısıyla yıllık % 5-10sektörelbüyüme oranlarıyla rahatlıkla 2023 hedefine ulaşacağımızı düşünüyoruz.

Peki sektördeki oyuncu sayısı ne olacak? Şirket birleşmeleri ya da kapanmaları ön görüyor musunuz?

Biz şirket sayısının azalacağını öngörüyoruz. Şirketlerin üretim kapasitelerinin giderekbüyüdüğünü gözlüyoruz. Firma sayısı az ve fakat daha güçlü bir sektör olma yolundayız. Yem sanayine yabancı sermaye ilgisinin hemenolacağını düşünmüyorum. Bizdeki büyümeyi yakından takip ettiklerini görüyoruz. Bizden de bilgi alıyorlar. Türkiye’nin yem sektörüne yatırım için cazip olabilmesi için yem hammaddesi üretebilen bir ülke olması lazım. Taşıma su ile değirmen dönmez. Bizim bu yerli hammadde üretimi ve lojistik anlamda ciddi eksikliklerimiz var. Limanlarda depolama alanlarımız yeterli değil, doldurma ve boşaltma yeni teknolojilerinevbgibi…ihtiyaç var.

-Yem sanayicisine olan talepte yansıması oldu mu?

Beyaz et üreticileri ve yumurta üreticileri biraz farklı çalışıyorlar. Beyaz et üreticilerinin büyük çoğunluğu kendi yemini kendisi üretiyor. Yumurtacılara yem sektörü genel olarak yem veriyor. Henüz yumurtacılardan somut bir şikâyet gelmedi. Onlarda yerli ve yurt dışındaki başka pazarlara odaklandılar. Biz bu uyarıyı geçen sene yapmıştık. İhracat açısından sadece Ortadoğu pazarına bağımlı kalınmaması gerektiğini söyledik. Brezilya bugün 160 ülkeye ihracat yapıyor. Pazar çeşitliliğine odaklanılmalı.

-Şimdi hangi ikazlarda bulunuyorsunuz?

Sektör olarak sanayide kaliteyi arttırmamız gerekiyor. Yem ihracatı yapabiliriz. Türkiye’de yaklaşık olarak 500 yem fabrikası var. Bunların gerçi yüzde 40’ı büyük kapasitelidir. Kapasite kullanım oranımız tek vardiyada 18 milyon ton. Bunun yüzde 95’ini kullanıyoruz. TÜRKİYEM-BİR’e bağlı 164 üyemiz var. Bu işletmeler sektörün yüzde 85’ini temsil ediyor.

Büyük üreticiler, yüksek teknoloji ile çalışan fabrikalar bizim üyemiz durumundadır. İleri teknoloji ve bilgiye sahiptirler. Bu donanımla dışarıya rahatlıkla ihracat yapabilirler. Bizim donanım sıkıntımız yok, inovasyon sıkıntımız var. Önümüzdeki dönemde Ar-Ge’ye yatırım yapan işletmeler ön plana çıkacaktır. Marka yaratmak zorundayız. Biz bunları öneriyoruz. Türkiye’nin karma yem ihracatı sadece 300 bin ton düzeyinde. Irak ve Suriye’ye yapılıyor. Yem ihracatı konusunda devlet desteği yok.

-Sanayi Bakanlığı ve diğer kurumların destekleri var. Sektör bunlardan faydalanmıyor mu?

Bugün Türkiye’de Ar-Ge’ye ayrılan kaynak GSMH’nın yüzde 1’i bile değil. %0.9 olduğu söyleniyor. Hızlı gelişen ülkelerde Ar-Ge’ye daha fazla pay ayrılıyor. Bizde destek payları çok düşüktür. Özel sektörün payı da nispeten düşüktür. AB’nde Ar-Ge ye destek oranı GSMH’nın %2.3’ü kadar ve bu oranın %64’ü özel sektör tarafından karşılanıyor. ABD ise bu oran %3’e ulaşmış durumda ve sadece %25 kamu, geri kalanı özel sektör kaynaklı. Ar-Ge konusunda Türkiye’de çok ciddi eksiklik var. Bugün Türkiye’nin “orta gelir tuzağına” düşmesinin en önemli nedeni de inovasyon ve Ar-Ge yapamamasından kaynaklanıyor. Japonya, G.Kore, ABD, Almanya ve İsrail gibi ülkelere kıyasla katma değeri yüksek, kaliteli ürün üretemiyoruz.

Yem sanayi de tarımsal sanayimizin önemli bir sektörüdür. İlgili kurumlardan destek almak için proje geliştirmemiz gerekiyor. Kaç tane doktoralı eleman yem fabrikalarında veya hayvancılık işletmelerinde çalışıyor? Ar-Ge çalışmaları sıradan personel ile olmaz, yüksek düzeyde eğitim almış mastır ve doktoralı personel ile yapılır. Sektör nitelikli insana ve eğitime yatırım yapmak zorunda. Ar-Ge’ye yapacağınız yatırım size misliyle geri döner. Sonra gelişme ve devamı gelecektir. İhracata odaklanın ve insana yatırım yapın diyoruz.

Örneğin ürünün hasadı esnasında kullanılan makinanın eski teknolojiye sahip olmasından kaynaklanan fire söz konusudur. Bazen bu oran %5-10’a ulaşabiliyor. Kullanılan makinaların yarısı eski teknolojiye sahip. Sadece buğday hasadından kaynaklanan ürün kaybı yüz binlerce tonu bulabiliyor. Ar-Ge’de çalışacak elemanları yetiştirmemiz lazım.

 

KUTU KUTUKUTU

DÜNYA YEMCİLERİ TÜRKİYE’DE BULUŞACAK

“İki yılda bir düzenlediğimiz kongremizi geçtiğimiz Nisan ayında gerçekleştirdik.Türkiye’de yem sektörünün son yıllardaki dramatik gelişimi Batı’nın da dikkatini çekiyordu. Avrupa Yem Sanayicileri Federasyonu(FEFAC) ile Dünya Yem Sanayicileri Federasyonu (IFIF)’nun üst düzey temsilcilerini davet ettik. Onlarla birlikte 5. Dünya Yem Kongresi’ni Antalya’da düzenleyeceğiz ve bu büyük olaya TURKİYEM-BİR olarak ev sahipliği yapacağız. Bu kongre 17-20 Nisan 2016 tarihleri arasında Antalya’da yapılacak. Tüm Dünya’yı kapsayan “Herkese eşitlik, herkese refah” (“Equityandprosperityforall”)tema’sı ile yol çıktık. Türkiye’deki katılımı arttırmayı hedefliyoruz. Son olarak 2013 yılında Güney Afrika’da yapıldı. 600 kişilik katılım olmuştu. Birlik olarak bizim de temsilcilerimiz bu kongreye katılmışidi. 2016 da 1600 kişiyi Antalya’da ağırlamak istiyoruz. Başta Ortadoğu ülkeleri, Kuzey Afrika, Balkanlar, Kafkaslar ve Türk cumhuriyetleri olmak üzere bu toplantıya dünyanın her bölgesinden katılımcı davet etmek istiyoruz. “Yem gıdanın özüdür”, geçen kongremizde kullandığımız slogan oldu. Gerçekten de gıdanın önemi her geçen yıl artıyor. Hayvansal gıdalar insan beslenmesinde çok kıymetli olan hayvansal proteini zengin bir şekilde içerdiği için daha da ön önemlidir. Yem sektörüne stratejik bir sektör olarak bakmak lazım gelir. Bizde yem sektörü son beş yıldır her yıl ortalama yüzde %10 büyüyor.”IMG_0381

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>