2012 yılının ilk yarısını yüzde 4. 2 büyümeyle kapatan Türk gıda sektörü, 2023 yılında dünyanın ilk beş ülkesi arasına girmeyi hedefliyor. 2012 yılının Ocak-Eylül döneminde 17.8 milyar dolarlık ihracata imza atan Türk gıda sektörü, 2023 yılı ihracat stratejisinde 55 milyar dolar hedef belirledi. Bu hedeflere ulaşabilmek için Türkiye’de gerek potansiyel üretim tesisi arazi bilgi birikimi insan gücü, yeterliliği dikkat çekiyor. Bu gücü pozitif kullanılması halinde sektörün önümüzdeki dönemde büyüme hızının daha fazla olacağı öngörülüyor.
Türkiye’nin toprak gücünü dünya genelindeki diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda Hollanda 90 milyar dolarlık gıda ihracatını Türkiye genelinde baktığımızda sadece Konya bölgesinin arazi büyüklüğüne sahip olmasına karşılık yapma başarısı gösteriyor. Bu örnekte Türkiye’nin 2023 yılı için belirlediği hedeflerin son derece rasyonel olduğunu ortaya koyuyor.
Gıdaya “yabancı”nın ilgisi azalmıyor
Geçtiğimiz yıl gıda sanayine gelen yabancı sermayenin aylara göre dağılımı incelendiğinde, en yüksek yabancı yatırım girişinin 409 milyon dolarla Ağustos ayında gerçekleştiği, en düşük olduğu ayların ise birer milyon dolarla Ocak ve Mart olduğu görülmekte.
İmalat sanayinde, 2011 yılı sonu itibariyle faaliyet gösteren yabancı sermayeli firmaların (4 bin 733 adet) yüzde 10.7′si (505) gıda ve içecek sektöründe faaliyet gösterdiği görülüyor. 2011′de de sektörde 41 yeni firma daha faaliyete başladığı tespit edildi.
Gıda sektörü, dünya enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 30′undan, sera gazı emisyonlarının da yüzde 20′sinden sorumlu tutuluyor. Bu kadar önemli bir konuma sahip olan sektörde her gün oyuncu sayısı ve oyuncuların yeri değişim gösteriyor. Gerek dünya pazarında gerekse Türkiye pazarında ise sermaye yapısı değişim dikkat çekiyor.
Türkiye’de 2010 yılında 123 milyon dolara kadar gerileyen gıda ve içecek sanayi uluslar arası yatırım girişi, geçen yıl 5.3 kat artarak 648 milyon dolar seviyesine yükseldi.
Dünya genelinde nüfus 7 milyara ulaşırken, bu rakamın 2050 yılında 9 milyara ulaşacağı öngörülüyor. Dünya Bankası’nın son raporunda yılın ilk çeyreğinde dünya gıda fiyatlarının yüzde 8 oranında arttığı belirtilirken, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün analizlerine göre bu yıl yağ ve şeker fiyatlarının artacağı, süt ve hububat fiyatlarının da artan trendini devam ettireceği öngörülüyor. Önümüzdeki 10 yıllık süreç içerisinde bu artışın devam edeceğine de dikkat çekiliyor.
Küreselleşme, iklim değişiklikleri, küresel ısınma, ülkelerin politik kararları, yaşadıkları ekonomik kriz faktörleri tarım ve gıda sektörünün her zaman belirleyici bir rol üstleneceğinin mesajını veriyor.
Türkiye’nin tarımsal hâsılası 62 milyar dolara ulaşırken, bu alanda Avrupa’da birinci, dünyada yedinci sırada yer alıyoruz. Gıda ve içecek sanayi 8.9 milyar dolarlık ihracatı ile cumhuriyet tarihinde geçen yıl rekor kırdı. İhracat bir önceki yıla göre yüzde 32,5 oranında artış gösterdi. İthalatımız ise 4.9 milyar dolar seviyesinde kaldı. Bu sayede ithalat ihracat dengesinde yüzde 181 oranında dış ticaret fazlası vererek başka bir başka bir başarıya imza atıldı.
Gıda ve içecek sanayinin iş hacmi olarak büyüklüğü 255 milyar liraya ulaşırken, 350 bin kişiye iş imkanı yaratıyor. 9 milyar dolara ulaşan ihracatı ile Türkiye ekonomisi için önümüzdeki dönemde de vazgeçilmez olacağını bir kere de ortaya koydu. Türkiye’deki gıda üreticileri, dünyanın dört bir yanına ihracat yapma başarısı ile de dikkat çekiyor. Özellikle Afrika, Orta Asya, Rusya ve Ortadoğu ülkelerine yapılan ihracatın 600 milyar doların üzerine çıktığı görülüyor.
Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGİDF) tarafından hazırlanan 2011 envanterine göre; Türkiye genelindeki rakamlara bakıldığında
- 40 bin 77 adet işletme,
- 349 bin 135 kişi istihdam,
- 64 bin 664 milyon lira gıda sanayi toplam üretimi,
- 4 bin 840 milyon lira içecek sanayi toplam üretimi,
- 8 bin 884 milyon dolar ihracat (+) % 32.5,
- 4 bin 905 milyon dolar ithalat (+) % 43,
- 895 istihdam edilen Ar-Ge personeli (+) % 3.7,
- Toplam Ar-Ge harcamaları içinde sektörün payı (-) % 19.1 (60 bin 859 bin lira)
- GSYİH içindeki payı % 19.8 (255 bin 387 milyon lira) tablosu ile karşılaşıyoruz.
Bu rakamlarda gösteriyor ki, gıda sektörü Türkiye’nin lokomotif sektörleri arasında yerini korumaya devam edecek.
RAKAMLARLA NEREDEN NEREYE GELİNDİ?
TÜİK’in yıllık sanayi istatistiklerine göre, gıda sanayindeki işletme sayısı 2009 yılında 2004 yılına göre 7 bin 673 adet (%23) artarken içecek sanayindeki rakam 217 adet (% 77) arttığı görülüyor.
En az işletmeye sahip alt grup olarak da balık ve balık ürünlerinin işlenmesi ve muhafazası olduğu görülürken, alt gruplar itibariyle incelendiğinde; çalışan sayıları bakımından en fazla yoğunlaşmanın diğer gıda maddeleri imalatı grubunda gerçekleştiği, istihdamın en az olduğu alt grubun ise yine balık ve balık ürünlerinin işlenmesi ve muhafazası olduğu görülüyor.
Üretim değeri bakımından da en çok yoğunlaşma diğer gıda maddeleri alt grubunda, en az yoğunlaşma balık ve balık ürünlerinin işlenmesindedir. Diğer gıda maddeleri gurubunda, ekmek, taze fırın ürünleri, peksimet, bisküvi, dayanaklı pasta ürünleri, şeker, kakao, çikolata, makarna çeşitleri, kahve, baharat, soslar, hazır ve diyet yiyecekler gibi maddeler bulunuyor.
Yine TÜİK istatistiklerine göre, gıda ve içecek sanayileri iki alt grupta incelendiğinde; gıda sanayindeki cironun 2004 yılına göre 29 milyar lira artarak 2009 yılında 68.5 milyar liraya, içecek sanayisinin cirosunun ise aynı yıllarda 2.3 milyar lira artarak 4.9 milyar liraya yükseldiği görülmekte.
Alt gruplar incelendiğinde ciro değerinin en az olduğu grubun balık ve balık ürünleri işlenmesi ve muhafazası (822 milyon lira) olduğu görülmektedir. Gıda ve içecek sanayindeki katma değeri bakımından da en fazla değer 5.068 milyon lirayla diğer gıda maddeleri grubunda görülürken yaratılan katma değerin en az olduğu alt grup yine 199 milyon lirayla balık ve balık ürünlerinin işlenmesi ve muhafazasıdır.
Diğer gıda maddeleri grubu, ciro, katma değer, istihdam, üretim değeri gibi maddelerde en yüksek tutarlara sahipken iş gücü verimliliğinde en düşük olan alt sektördür. Diğer gıda maddeleri alt sektörünün 25.861 milyon liralık iş gücü verimliliğine karşın birincilik 53.751 milyon lira ile süt ürünleri imalatındadır. Buna karşılık birçok değerlendirmede en sonda olan balık ve balık ürünlerinin işlenmesi ve muhafazası alt sektörünün ise iş gücü verimliliği 52 milyar liradır. Bu rakamla gıda sanayi içinde en yüksek iş gücü verimliliğine sahip alt sektördür.
GIDA VE İÇECEK SANAYİNDE YABANCI SERMAYE
Merkez Bankası verilerine göre, gıda ve içecek sanayinde faaliyet gösteren yabancı sermayeli firmaların sayısı 1954-2005 yılları arasında kümülatif olarak 239 iken, 2006-2011 yıllarında 2 kattan fazla artarak 505′e ulaştı. Bu yıllar arasında en fazla yabancı sermayeli firmanın faaliyete geçtiği yıl 65 firma ile 2010 olduğu kaydedildi.
İmalat sanayinde, 2011 yılı sonu itibariyle faaliyet gösteren yabancı sermayeli firmaların (4 bin 733 adet) yüzde 10.7′si (505) gıda ve içecek sektöründe faaliyet gösterdiği görülüyor. 2011′de de 41 yeni firma daha faaliyete başladığı görülüyor.
2007-2011 arasında gıda ve içecek sanayindeki uluslararası yatırım giriş istatistikleri incelendiğinde, en fazla yatırım girişinin 1.3 milyar dolarla 2008′de gerçekleştiği görülmekte. Oysa imalat sanayinde uluslararası yatırımın en yoğun olduğu yıl 2007 olduğu belirtiliyor.
2011′de sanayiye gelen yabancı sermayenin aylara göre dağılımı incelendiğinde, en yüksek yabancı yatırım girişinin 409 milyon dolarla Ağustos ayında gerçekleştiği, en düşük olduğu ayların ise birer milyon dolarla Ocak ve Mart olduğu görülmektedir.
GIDA HARCAMALARI İKİNCİ SIRADA
TÜİK tarafından yapılan Hanehalkı Tüketim Harcamaları Araştırması 2006-2010 yılları sonuçlarına göre, insanların yapmış olduğu harcamalar içerisinde en yüksek ikinci payı inceleme dönemindeki tüm yıllarda gıda ve içecek harcamaları almaktadır. En yüksek pay ise konut ve kira harcamalarına aittir.
2006′da yüzde 25 olan gıda ve içecek harcamalarının toplam harcamalar içindeki payı, 2008 yılına kadar sürekli azalmış, 2009 yılında ise çok az da olsa artarak yüzde 23.3 seviyesine yükselmiştir. 2010 yılında ise bu pay tekrar azalarak yüzde 22.1 olmuştur. Bu azalma gıda harcamaları payındaki azalmadan kaynaklanmıştır. Aynı dönemde alkollü ve alkolsüz içecek harcamalarının paylarında çok fazla bir değişiklik olmamıştır. Gıda ve içecek harcamalarının toplam harcamalar içindeki payı, 2.9 puan oranında azalırken ulaştırma harcamalarının payı 2 puan artmıştır..
Hanehalkı başına ortalama aylık gıda ve içecek harcaması 2010 yılında 2006 yılına göre yüzde 32.6 oranında artarak 307 liradan 407 liraya yükselmiştir. İnceleme sonucunda toplam hane halkı tüketim harcamalarının gıda ve içecek harcamalarından daha yüksek oranda arttığı, bunun sonucunda da gıda ve içecek harcamalarının payı giderek azalmıştır.
DÜŞÜK GELİRLİ DAHA FAZLA PAY AYIRIYOR
Araştırmaya göre, düşük gelirliler, yüksek gelirlilere göre gıda ve içecek harcamalarına iki kata yakın daha fazla pay ayırmaktadır. Yine 2008-2010 ortalamasında hane halklarının yapmış olduğu toplam tüketim harcamaları içerisinde gıda ve alkolsüz içecek harcamaları payının en yüksek olduğu coğrafi bölge yüzde 30.3′lük payla Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi olmuştur. Bu bölgeyi yüzde 30′luk payla Güneydoğu Anadolu Bölgesi takip ederken, üçüncü sırada yüzde 26.8′le Batı Karadeniz, Doğu Karadeniz ve Ortadoğu Anadolu bölgeleri yer almıştır. İstanbul, yüzde 17.9′luk gıda ve alkolsüz içecek harcaması payıyla en düşük paya sahip bölge olurken, Batı Anadolu ve Doğu Marmara bölgeleri yüzde 20 ve 21.3′lük paylarla son sıralarda yer alan bölgeler olmuştur.
Üç büyük ilin gıda ve alkolsüz içecek harcamaları payı incelendiğinde ise 2008-2010 dönemi ortalaması olarak en yüksek pay yüzde 20.3′le İzmir’e aittir. Bu ili yüzde 19′luk payla Ankara, yüzde 17.9′luk payla da İstanbul takip etmektedir.
ANA HARCAMA GRUPLARINA GÖRE FİYAT DÜZEYLERİ
EUROSTAT ve OECD’nin yürüttüğü 2010 yılı ‘Gıda ve İçki Satınalma Gücü Paritesi’ çalışmasında, Türkiye’nin gıda grubundaki fiyat düzeyi endeksinde yer alan süt, peynir, yumurta ve diğer gıdalar ürünlerinde fiyat düzeyinin AB ortalamasından daha yüksek olduğu görülmektedir. Diğer taraftan Türkiye’nin en yüksek fiyat düzeyi alkollü içecekler grubunda olup, AB ortalamasının çok üstündedir.
GIDA VE İÇECEK SANAYİNDE AR-GE’DEN VAZGEÇMİYOR
Öte yandan TÜİK Ar-Ge faaliyetleri araştırması sonuçlarına göre, 2004 yılında 21.1 milyon lira olan gıda ve içecek sanayi Ar-Ge harcamalarının, 2010 yılında yüzde 187.6 oranında artarak 60.8 milyon liraya yükseldiği görülmektedir. Gıda ve içecek sanayi Ar-Ge harcamaları 2007 yılında bir önceki yıla göre yüzde 21.7 oranında, 2010 yılında ise yüzde 19.1 oranında düşmüştür. 2006 ise yüzde 103.9′luk artışla en yüksek artış yaşanmıştır.
HARCAMALAR KATLANARAK ARTIYOR
2004 yılında yapılan Ar-Ge harcamaları toplamı 700 milyon lira seviyesinde iken, 6 kat artarak 2010 yılında 3.9 milyar lira düzeyine yükselmiştir. Tüm yıllarda yapılan Ar-Ge harcamaları içerisinde en yüksek payı alan sektör, imalat sanayi olmuştur. Bunu sırasıyla hizmetler, madencilik ve tarım sektörleri izlemiştir.
EN BÜYÜK SORUN KAYITDIŞI
Gıda sektörünün en büyük sıkıntısı kayıt dışı üretim. Özellikle gıda ürünlerindeki KDV oranının yüzde 18”den yüzde 1’e indirilmesi konusundaki girişimler dikkat çekiyor. Öte yandan son dönemde gıda güvenliği konusundaki bilgi kirliliği ve GDO’lu ürün tartışmaları da pazarda dönemsel gerginliklerin yaşanmasına neden oluyor.
AVRUPA’DA GIDA VE İÇECEK SANAYİİNİN DURUMU
65.3 milyar Euro ihracat kapasitesine sahip sektörün imalat sanayinde en büyük alt sektör yüzde 20′lik dilimle et sektörüdür. Fırıncılık ürünleri ve unlu mamuller kategorisi ise istihdam, firma sayısı ve katma değer açısından ilk sırada yer almaktadır.
Fırıncılık ürünleri ve unlu mamuller, et, süt ve süt ürünleri ve içecekler alt sektörleri AB Gıda ve İçecek Sanayii’nin temel sektörleridir ve diğer gıda ürünleri kategorisiyle birlikte toplam iş hacminin yüzde 76′sını, toplam istihdam ve işletme sayısının ise beşte dördünden fazlasını oluşturur.
2010 yılında toplam 65.3 milyar Euroluk ihracat gerçekleştiren AB gıda ve içecek sanayiinin birliğin toplam ticaretindeki değeri yüzde 15.6 oranında artmıştır. Bu, önceki yıl kaydedilen yüzde 11′lik düşüşün ardından oldukça önemli bir iyileşmedir. Ticaret istatistikleri, AB gıda ve içecek sanayi ihracatı için en büyük 15 pazarın sekizini ve en önemli 15 tedarikçinin 11′ini oluşturan gelişmekte olan ekonomilerin artan önemini yansıtmaktadır.
2010 yılında tüm ürün kategorilerinde çift haneli artış kaydedilmiştir. En önemli artış ise önceki yıla göre yüzde 27′lik oranla süt ve süt ürünlerinde gerçekleşmiştir. Sektörel ticaret dengesi açısından, gıda ürünleri kategorilerinin çoğunda net bir iyileşme olmuştur. Sadece balık ürünleri ile sıvı ve katı yağlar kategorilerinde bir miktar düşüş kaydedilmiştir.
2011 yılının ilk yarısında tüm kategorilerde ihracat ve ithalat artışı yaşanmıştır. 2010 yılının ilk altı ayına göre yüzde 15 daha fazla gıda ve içecek ithalatı ve ihracatı yapılmıştır. İthalattaki yüksek artış, özellikle yüzde 29 ile Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nden ve yüzde 19 ile Güney Amerika Ortak Pazarı’ndan sağlanan tedarikle kaydedilmiştir. Hindistan cevizi, palm yağı, şeker, kabuklular ve dondurulmuş balık ürünleri ithalatında yaşanan dikkate değer artış etkili olmuştur.
İhracat açısından en yüksek değer artışı yüksek katma değerli AB gıda ve içecek ürünlerinin en önemli geleneksel pazarı olan Kuzey Amerika ülkelerinden elde edilmiştir. Bu ülkeleri, Asya, Karayipler ve Pasifik Ülkeleri ile Bağımsız Devletler Topluluğu takip etmiştir.
AB, global gıda ticaretindeki payı her geçen yıl azalmasına karşın, dünyanın en büyük gıda ve içecek ürünleri ihracatçısı olarak liderliğini sürdürmektedir. AB gıda ve içecek sanayi, son 10 yılda ABD ve Rusya pazarlarında rakiplerine göre oldukça iyi bir performans sergilemiş, ihracat değeri de bu iki pazardaki ithalat genişlemesine paralel olarak önemli ölçüde artmıştır.
AB’DE TARIMSAL HAM MADDE FİYATLARI
2008 yılında tahıl, süt ve süt ürünleri, yağlı tohumlar ve et fiyatlarındaki sert düşüşlerin ardından 2010 yılının ikinci yarısında ham madde fiyatlarında artış yaşanmıştır. Aşağı yönlü bazı düzeltmelere karşın, fiyatlar 2011 yılında da yüksek kalmıştır.
2010 yılının son dört ayında ve 2011 yılında, gıda üretici fiyatları tarımsal emtia fiyatlarından daha düşük bir oranda artmıştır. Gıda üretici fiyatları tarımsal ham madde maliyetlerinin yanı sıra iş gücü, enerji, ambalaj, pazarlama ve vergi gibi diğer önemli girdi maliyetlerini içermektedir.