“İZMİR’İN ‘TURİZM ANAYASASI’ İÇİN TEK ŞEMSİYE ALTINDA BİRLEŞİLMELİ”

 

SEDA-1

Batı Anadolu Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu(BASİFED) Yönetim Kurulu Başkanı, İzmir Ekonomi Koordinasyon Kurulu(İEKK) Üyesi ve Kaya Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Seda Kaya Ösen, kurdaki hızlı yükseliş nedeniyle İzmir’in iç turizmden önümüzdeki dönemde yine önemli payı olacağına inandığını söyledi. Ösen, “Kurlardaki yükselişten dolayı yurtdışına giden insan sayısı önümüzdeki dönem büyük ihtimal daha da azalacak. Bunun da İzmir’in destinasyon alanı olarak iç turizmde tekrardan parlamasını sağlayacağını düşünüyorum” dedi.

İzmir turizmine yönelik ilgili bütün kuruluşların tek çatı kuruluş altında birleşmesinin önemine vurgu yapan Ösen, şehrin ‘Turizm Anayasa’nın oluşturulması gerektiğini kaydetti. Ösen, bu konuda İzmir Ticaret Odası ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin önderlik etmesini önererek, “Şehrin turizmi için tek şemsiye altında birleşilebilir” dedi. Ösen ile turizm sezonunda yaşanan gelişmeler üzerinden İzmir’e ışık tuttuk.

Nasıl bir sezon yaşıyoruz? Sektör yaralarını sarmaya başladı mı?

2018, toparlanma yılı gibi görülebilir ama nasıl toparlandığımıza bakmak lazım. Türk turizminin 2013-2014 yılı performansına baktığınızda bir toparlanmadan bahsetmek söz konusu değil.  Tabi ki darbe girişimi ve 2015-2016’daki korkunç düşüşlerden sonraki portreye baktığımızda toparlanmadan bahsedebilirsiniz. ‘Turizmde şu kadar atılım, şu kadar artış’ gibi başlıklar da gerçeği yansıtmamakla beraber aslında sektörü yanıltıyor.

Turizm, Türkiye’nin 40 senelik hikâyesi… Nereden başladık, nereye geldik buna bakmak lazım. İEKK için TUİK tarafından hazırlanan bir raporumuz var. Baktığınızda turizm rakamları 36 milyonlardan 2015 döneminde 25 milyonlara kadar düşüyor. Şimdi tekrar 32 milyonlara kadar çıkıyor ve işte biz bunu ‘toparlandı’ diye yorumluyoruz. Fakat gelir olarak baktığınızda bu rakam 36 milyon turist 34 milyar dolar civarında iken, 2015 krizi esnasında 22 milyar dolara kadar düşüyor ve şu anda geldiği nokta 26 milyar dolar.

Türkiye’ye gelen turistin kişi başına harcadığı miktar 2015 yılında 828 dolar. Sektörün hedefi en azından 1000 dolar olması idi. 1000 dolarlara çıkmak isterken, şu anda geldiğimiz noktada 680 dolar.

Yani bizim turistimiz kişi olarak fazla ama getirdiği rakam çok daha az. Tabi ki ağırladığınız insan sayısı arttığı için birim başı maliyetiniz de artıyor.

Yani turist var, gelir yok diyebiliriz…

Evet. Akdeniz’deki diğer ülkelere bakarsanız onların turist sayısında çok ciddi artış gözlemlersiniz. İspanya, İtalya ve Yunanistan; son 3 senedir 4 ay öncesinden sezon kapatıyor. Çünkü bu kalifiye turistlerin hepsi şu anda Türkiye’den kaçıp oralara yöneliyor. Bizim otellerimiz boş kalıyor. O zaman biz İran, Ortadoğu ve daha düşük gelir sahibi Avrupalı turistlere yöneliyoruz.

Çünkü otellerin birçoğu boş ve otellerin birçoğu da borçlu… Tabi o gelen turist bize aynı geliri bırakmıyor. Turisti aynı kalitede ağırlamak için birim maliyetlerimiz artarak hizmet veriyoruz.

Karlılık düşüşü bir süre sonra yatırımlara yansıyacak. Belki de kapanmaları beraberinde getirecektir. Böylesi bir tabloyu sektör daha ne kadar taşıyabilir?

Sektör şu anda günü kurtarmak için alternatif pazarlar yaratmaya çalışıyor. Ancak kaybedilen pazarları geri kazanmak ne yazık ki kolay olmuyor. Turizmde 2018’i geçin, 2019 ve 2020’yi pazarlıyoruz.

Turizm öyle bugünden yarına hemen düzelecek bir sektör değil. Uzun vadeli kontratlar yapılıyor. O zamana kadar benim gözlemlediğim birçok tesisin günü idare ettiği, birçoğu yabancı turistten ziyade yerli turiste dönüyor. Sırf günü idare etmek için. Sektörde 2016 yılı verilerinin üstüne çıktığınız zaman bir toparlanmadan bahsedebiliriz.

 

Rusya krizini yaşadık. Bu kriz aslında birçok sektör için kendisine çeki düzen verme dönemi oldu. Turizmciler bu süreçten nasıl bir ders çıkardı ve gerçekten alternatif pazarlara yönelmeyi öğrenebildi mi?

 

Ortadoğu turisti aslında Türk turizmcisinin çok arzu ettiği bir turist profili değildi. Çünkü Ortadoğu’nun kendine has bir kültürü ve kendine has bir turizm anlayışı var. Bir Alman ve İngiliz ile karşılaştırdığınız zaman çok tercih edilen bir profil olmazdı. Şu anda açıkçası alternatif pazar yarattığımızı öğrendiğimizi de gösteriyor.  Farklı farklı turist profillerine yönelmeye ve onlara hitap eden acentalardan paketler yaratılmaya başlandı.

 

Tekrardan hangi pazarlara ağırlık vermeliyiz?

Türkiye’ye en çok turist Avrupa’dan gelir. Türkiye’nin onlar için yakın mesafede uçulabilecek olması ve birçok şeyi bir arada yaşayabilecekleri bir destinasyon alanı olması Avrupalıların seyahat alışkanlıkları için önemli.  Bizim avantajlarımız bugüne kadar bunlardı.

Avrupa’nın herhangi bir yerinden 2-3 saatte ulaşabildiğiniz, aynı anda hem kültürünü hem havasını birçok şeyi aynı anda bulabildiğiniz bir merkez olması çok önemli.

Tabi ki bahsettiğimiz kitle de daha yüksek gelire sahip bir kesim. Avrupalı turisti tekrar geri kazanmadan açıkçası turizmin eski noktalara gelebileceğine inanmıyorum. Aynı şekilde yüksek gelir grubu olan Amerikalı ve Uzakdoğulu turistleri hedeflemeliyiz.

Bu sıkıntılar da bir iki tane politikayla düzelebilecek gibi gözükmüyor. Bunlar daha çok ülkenin turizm politikasıyla alakalı. Sonuçta siz bir şehir olarak istediğiniz kadar yatırım yapın, istediğiniz kadar tanıtım yapın, ülkenin bir turizm imajı vardır. Esas Türkiye tam bunu yakalamaya başladığı dönemde ne yazık ki bu talihsiz terör olayları, darbe girişimini yaşadı. Şu andaki ekonominin ve adalet sistemindeki güvensiz ortam nedeniyle ne yazık ki sektör darbeye uğradı.

 

Peki, iş turizmi…

 

İnsanlar Almanya ve İtalya’dan iş için İstanbul ve İzmir’e gelecek iken şu anda şirketler tarafından ‘Türkiye güvensiz ülke’ denilerek, sigortalanmıyor. Düşünün ki; iş için Türkiye’ye gelmeyen bir insan ailesini alıp iznini güvenli olmadığını düşündüğü veya başına polisle bir olay gelse, adalete sığınamayacağını düşündüğü bir ülkede geçirir mi? Bu sorunun cevabını bulduğumuz zaman turizm sorununa daha kalıcı bir çözüm üretebiliriz diye düşünüyorum.

Sektör çok ciddi bir işgücü yaratıyor. Şu anda birçok tesis sahibinin ana gayesi; yeni yatırım yapayım, şu kadar ciro yapayım, şu kadar karlılık oranı yakalayayım değil.  ‘Bu dönemi zarar görmeden geçirelim, çalışanlarımızı sokakta bırakmayalım vs.’ olduğunu düşünüyorum.

 

Bu yıl mevcudu koruma yılı gibi algılanabilir mi?

 

Şu andaki mevcut koşullarda daha fazla kriz olmazsa, tabi…

 

İzmir’de gerek şehir içi otel olarak gerekse Çeşme’de ciddi tesis yatırımları yapıldı. Bu yatırımların geri dönüşlerini ne ölçüde alabildik?

 

İzmir turizmini ikiye ayırmak gerekiyor. Çünkü İzmir hiçbir zaman Antalya gibi turizm yapılan bir destinasyon değil ve olmaması da gerekir. Bunun savunulmaması da gerekir. Çünkü Antalya zaten bu konuda tesislerin büyüklüğü, yatak sayısı ile o konumlandırmayı kendisi için yapmış bir şehir. İzmir; hem tatil turizminin hem şehir turizminin hem kongre turizminin hem de business turizminin, fuarların olduğu bir şehir.

Uluslararası firmalar, Antalya ile İzmir’i rakip gibi görmüyorlar. ‘İstanbul’da çok yaptık artık bir de İzmir’de mi yapsak’ diye düşünüyorlar. İzmir bu açıdan Antalya’nın rakibi olabilecek bir şehir değil. 

İkincisi yabancı turist sayısına baktığınız zaman 2015’ten önce 1 milyon 400 bin kişi idi. 2017 yılında 762 bin kişi geldi. Gelenler; Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde yaşayan Türk vatandaşları. Sunexpress İzmir’e direk uçuşlarla giriyor ve yabancı kontenjan olarak algılanıyorlar.

Üçüncü olarak en çok giriş yapan ülke de İran. Onlar gerçek turistler. Dolayısıyla İzmir çok ciddi yabancı turizminden bahsedeceğiniz bir yer değil. Gelenlerin ağırlığının Mart ayında kümülatif olarak dağıldığını görüyorsunuz. Sebebi Mermer Fuarı… Fuarımızın daha verimli çalışması gerekliliği ve çok fazla eksikliğini çektiğimiz bir kongre merkezimiz olmalı. Çünkü şu anda İzmir’de 5 bin kişilik bir kongre yapmak için böyle bir mekân yok.

 

Efes Convention Center kapandığından beri kangren haline gelen bu sorun çözülemedi. Neden, lobi eksiliği mi var?

 

Lobi eksikliği değil. İzmir Büyükşehir Belediyesi, kongre merkezini Kültür Park’ın içine konumlandırdı. Kültür Park süreci ne yazık ki kilitlendi. Sağ olsun; belediye de fuar alanını yaparken bütün STK’ların görüşünü alarak dizayn etti.

 

Hepimiz elimizden gelen yardımı yaptık ve içimize sinen bir proje oldu. Fakat bir kaç kişinin tepkisi yüzünden bugün bu süreç kitlenmiş durumda. İkinci alternatif için bir tane kongre sarayı da belki yetmez, belki ikinci bir tanesi fuar alanına bir kongre sarayının yapılmasıydı. O konuda da zaten görüşlerimizi gerekli mercilere bildirdik.

Bir kongre merkezimiz yok. Dolayısıyla buradan da Antalya’ya rakip olamayacağımız çıkarımını yapabiliriz. Kongre ve fuar turizmi, İzmir’in yönelmesi gereken en önemli alanı. Bizim çok güzel fuar alanımız var ama onu yeterli kapasitede kullanamıyoruz. Mermer Fuarı gibi bir fuarın her ay olması gerekiyor. Yani İzmir’de 10 tane Mermer Fuarı gibi 4 gün sürecek fuarların olması gerekiyor. İstanbul’da ayda 2 tane var. Bizde de bunun olması gerekiyor ki tesislere dükkânlara acentalara bir sürü segmente faydası olsun. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.

 

Peki, böyle mi devam edecek? Rahmetli Ahmet Piriştina’dan beri söylenegelen ‘İzmir, kongre ve fuar şehri olmalı…’ Görünen o ki biz bu konuda tıkanıyoruz.

İzmir olarak B planımız ne olmalı?

Bir şehri neler etkileyebilir? Bu tarz fuar ve kongreleri, süper ligde bir futbol takımınızın olması ve onun ciddi güzel bir stadının olması etkileyebilir. Biz bunu İzmir’de daha önce yaşadık. Bir tane büyük maç olduğunda bunun artılarını yaşadık. Yerli ve yabancı turistin gelip görmesi için çekim merkezi olacak. Mesela yıllardır bahsedilen bir Anadolu Medeniyetleri Müzesi Projesi var. Tarihi ve kültürel zenginlikleri fazla olan bir ülkeyiz. Depolarımızda çürüyen birçok tarihi eserimiz var. Ama binanın genel olarak müzecilik anlamında bir nüansının olması önemli. Tabi ki işletmesinin de ona göre olması lazım.

Mesela;  Doğal Yaşam Parkı… Aslında çok farklı pazarlaması yapılarak daha çok ziyaretçi çekebilecek bir yer. Anadolu’daki bazı şehirlere bakıyorsunuz hayvanat bahçelerini nasıl pazarlıyorlar. Hiçbiri bizimki ile karşılaştırılabilir mekânlar değil. Bu konuda birazcık eksiğimiz var. Yurtdışında müzeleri, hayvanat bahçelerini hepimiz biliyoruz. Oradaki kafeleri, hediyelik eşya dükkânlarını çocukları çekecek şeyleri trenler vs. bu tarz şeyler yapılıyor. İşin zorunu yapıyoruz ama en son süsünü koyacağımız zaman geri kalıyoruz diye düşünüyorum.

 

İzmir ve turizmi için her iki Expo adaylık sürecinde ve öncesinde farklı farklı bir sürü çalışma planları hazırlandı. Fakat bunlar rafta bekliyor. İzmir Turizm Anayasası diyebileceğimiz bir çalışmayı oluşturup bunun üzerinden gidilemez mi? Bu konuda Ankara’da bir lobi yapılamaz mı? Etkinlikler bir çatı kuruluş altında yürütülemez mi?

 

İzmir Festivaller Kenti diye İEKK Turizm Komitesi’nde bir proje yaptık ve kuruma sunduk. İzmir’deki tüm ilçe festivallerini şemsiye marka altında birleştirelim diye düşündük. Bugün billboardlarda belediyenin kullandığı festivaller kenti sloganı çok anlamlı ve doğru. Her şeyi belediyeden beklememek gerekiyor. Ben buna çok inanıyorum. Bizler bu mesleğin içerisindeki insanlarız. Ayrıca bugün hiçbir projenin cevapsız kaldığını da görmedim. Bazen bazı şeylerde orası olmuyor burası olmuyor, bu durum normal tabi ki. Ama hep iyi niyetle karşılıklı özveriyle karşılaşılıyor.

Ama dediğiniz gibi eksiklik var. Belki İzmir Ticaret Odası’nın önderliğinde Belediye ile beraber bu tarz bir şey yapılabilir. Daha önceden Ticaret Odası’nın bu tarz girişimleri oldu. Ayakbastı paralarının ödenmesi ile kruvaziyer turizmi konusunda 2012 yılında 300 gemi geliyordu. 2016 yılında ise hiç gemi gelmemiş. İzmir Ticaret Odası inisiyatifi ile bazı şeylerin ilerleyebilmesi daha mantıklı olur. BASİFED ve EGİAD’da çok farklı sektörler var.  Onun için şehrin turizmi için bu tarz birliktelikte bir şemsiye altında birleşilebilir diye düşünüyorum.

 

Kruvaziyerde artık treni kaçırdık diyebilir miyiz?

 

Evet, bu sene için kaçırdık. Şimdi yeni yeni dönen bazı gemiler var ama kısa vadede eski haline gelmesi çok zor. Her şey yolunda giderse 2020-21 için umutlu olabiliriz. Turizmde böyle bir sorun var, kaybedilen pazarları hemen geri kazanamıyorsunuz, inşaat gibi hemen cevap veren bir sektör değil.

 

Kruvaziyer alanında çalışmaya başlasak meyvelerini 2020 yılı gibi almaya başlarız.

 

Şu anda Türkiye’de her şey düzelse, Türkiye yine herkesin gelmek isteyeceği egzotik destinasyon olarak kendini konumlandırsa; 2020’de toparlanıp 2021’de tekrar eski rakamlara ulaşılabilir.

 

Turizmde gelecek 5-10 sene içinde nasıl bir plan yapmalıyız?

Günü kurtarmak üzerine oluşmuş reflekslerimiz var. İran, İsrail pazarına yönelimde olmamız bunun göstergesi. Şehir turizmi açısından bu yavaş toparlanma dönemini mümkün olduğunca en minimum hasarla ve borçlanarak hatta mümkünse borçlanmayarak geçirip; hem çalışanlarımız hem şirketlerimiz için bu dönemi sorunsuz geçirmek ve önümüzdeki dönemler için hazırlık yapmalıyız. Bu dönemde de belki uzun zamandır kendimiz için göz ardı ettiğimiz bazı ihtiyaçlarımızı mesela tesis içi yenilenme ve kurumsallaşma gibi şeylere odaklanabiliriz.

Ben sektöre ilk başladığımda yüzde 93 doluluk oranıyla çalışıyorduk. Şimdi İzmir ortalaması yüzde 65-70. Ama maliyetlerimizin arttığını gelirlerinizin sürekli düştüğünü göz önüne alırsanız yüzde 65-70 eskiden çok güzel karlılık oranları verirken şu anda o oranları ne yazık ki vermiyor.

Alaçatı’daki havaalanı projesi İzmir için dengeleri değiştirir mi?

Alaçatı’nın havaalanına uzaklığı 1 saat.  Şehir merkezinden otelinize eğer bir saatte gidebiliyorsanız çok iyi bir süre. Bunu da tamamen çevre yolu ile hiç şehir içi trafiğine girmeden yapabiliyorsunuz. Bana bir şey fark ettirecek gibi gelmiyor. Çünkü bir saatin nasıl bir farkı olabilir.

Ancak direk uçuş meselesi çok önemli. İzmir zaten direk uçuş merkezi olmadıkça turizm konusunda özellikle dış turizm konusunda yapabileceklerinin bir sınırı var. Siz ne yaparsanız yapın sonuçta bu bir etki. Sunexpress’in en son iki destinasyonu daha

eklendi.  Kesinlikle yeterli değil. Mesela; Fransa, İtalya, Yunanistan ve Portekiz’den İzmir’e uçak yok. Sadece gurbetçi vatandaşlarımızın daha yoğun olarak yaşadığı Almanya, Belçika ve Hollanda gibi ülkeler var.