Dünya piyasaları 2018 yılına kırılgan bir iyileşmeyle girerken, Şubat ayından bu yana küresel ekonomideki tablo zor bir döneme işaret eder nitelikte… Türkiye de bu sıkışık dönemde seçim heyecanı yaşıyor. Bu süreci lokomotif konumundaki müteahhitlik sektörü açısından ele aldık.
TİCARET Sohbetler köşemin bu hafta konuğu olan Türkiye Müteahhitler Birliği(TMB) Başkanı Mithat Yenigün, “Seçimlerin hemen ardından gündemimizin vakit kaybetmeden ekonomiye gelmesi ve normalleşmeyi sağlayacak bir iklimin oluşturularak sürdürülebilir büyümenin sağlanması için gerekli adımların atılmasını beklemekteyiz. Öngörülebilirliği yeniden güçlendirerek yatırım ortamını iyileştirecek yeni bir yol haritasına olan ihtiyacımız sürmektedir” diyor. Yenigün ile dünya ve Türkiye’de yaşanan gelişmelerin sektöre etkisi, yapılması gerekenleri konuştuk.
-Tüm dünya zor bir dönemden geçiyor, küresel konjonktürde radikal siyasi ve ekonomik değişimler yaşanıyor. Bu ortamda Türk müteahhitlerinin yurtdışında üstlendiği projelerdeki son durum nedir?
Uluslararası inşaat sektörü, küresel ekonomik belirsizlikten en çok etkilenen sektörlerin başında gelmektedir. Küresel likidite koşullarında oluşan sıkılaşma ve jeopolitik sorunların da etkisiyle uluslararası inşaat pazarının büyüklüğü; 2013 yılında 544 milyar dolar iken, iki yıl üst üste %4.1 oranında azalarak 2015 yılında 501 milyar dolara gerilemiş; 2016 yılında ise %6.4 daralmayla 468 milyar dolar olmuştur.
Türk müteahhitlik firmalarımızın yurtdışında üstlendiği projeler, 2002-2013 döneminde çok büyük gelişme göstermiş; yurtdışında alınan yeni iş tutarı 2002′de 4 milyar ABD doları iken 2012-2013 döneminde 30 milyar ABD doları düzeyine çıkmıştır. Ancak, Irak ve Libya pazarlarının sıkıntıya girmesi ve bölgesel çatışmaların da etkisiyle alınan proje sayısında azalma gözlenmiştir. Türk firmalarının 2016-2017 döneminde yurtdışında üstlendikleri yıllık yeni proje tutarı 14-15 milyar ABD dolara inmiştir.
Bu yılın ilk çeyreğinde ise 16 ülkede 3 milyar dolar tutarında 32 yeni proje üstlenilmiştir. Bu performans, 2017 yılının aynı döneminde 2,9 milyar dolar, 2016 yılının aynı döneminde 1,1 milyar dolar olarak gerçekleşen proje bedelleriyle karşılaştırıldığında; yurtdışı müteahhitlik hizmetleri segmentine ilişkin toparlanma beklentileri güçlenmiştir.
Türk müteahhitleri, yurtdışı inşaat sektöründe hangi konumdadır? Firmalarımızın artı ve eksileri nelerdir? Markalaşma konusunda sektörün durumunu nasıl değerlendirirsiniz?
Uluslararası pazara 1972 yılında adım atmış olan Türk müteahhitler, bu yılın ilk çeyreği itibariyle toplam 120 ülkede bedeli 360 milyar dolara ulaşan 9300’ün üzerinde proje gerçekleştirmiştir.
Bu performans, küresel krizin beraberinde getirdiği keskinleşen uluslararası rekabete ve özellikle son dönemde küresel konjonktürün Türk müteahhitlerin ana pazarlarında yaratmış olduğu sorunlara rağmen kazanılmış kayda değer bir başarıdır.
Türk müteahhitleri, uluslararası pazara ilk adım attıkları 1970′ler ve 80′lerde ağırlıklı olarak sosyal konut projelerinde yer almakta iken, aradan geçen süreçte sektörde, pazar, ürün ve iş çeşitlenmesi hız kazanmış; firmalarımız uluslararası yol, köprü, baraj projelerinden başlayarak havalimanları, kentsel metro sistemleri, endüstriyel tesisler gibi proje türlerinde uzmanlaşmışlardır.
Türk müteahhitlik firmaları, bugün tüm dünyada havaalanları, raylı sistemler, yenilenebilir enerji tesisleri, elektrik ve su dağıtım şebekeleri, prestij yapıları gibi özellikli ve uzmanlık gerektiren projelerde başarılarını kanıtlamış ve markalaşmışlardır. Artık birçok ülkede müteahhitliğin yanı sıra yatırımcı ve işletmeci olarak da önemli işler üstlenilmektedir.
Geçmişten bugüne Türk müteahhitlerini uluslararası pazarda batılı rakiplerinden üstün kılan en önemli 3 özellik kaliteli hizmeti uygun fiyatla sunmak, zor coğrafyalarda risk alarak çalışabilmek ve aile şirketlerine özgü yüksek dinamizm ve esneklik olmuştur.
Diğer yandan yurtdışında hala en büyük eksiğimiz, finansman teminidir. Bu çerçevede Türk Eximbank ile diğer ülke Eximbanklarının olanaklarını bir arada değerlendirerek uygun paydaşlarla üçüncü ülkelerde işbirliklerimizi geliştirmeyi hedeflemekteyiz.
Ayrıca dijitalleşme, inşaat sektörü için ciddi bir verimlilik artışı potansiyeli taşımaktadır. Bu potansiyelin akıllı çözümlerle birlikte geliştirilmesi ile Türk inşaat sektörünün rekabet gücü artacak ve uluslararası pazardaki payı yükselecektir.
Bu konularda ortak çabayla, yerel ilişkiler ve ortaklıklar kurularak yeni pazarlar yaratılabilir, bu pazarlara yönelik finansman desteği de arttırılabilir ise pazar payımız katlanarak büyüyecek, Türk inşaat sektörü dünya markası olma yolunda çok daha hızlı ilerleyecektir.
Projelerin ülkeler göre dağılımına baktığımızda önümüzdeki günlerde yıldızı parlayacak pazarlar hangileri olacak?
Müteahhitlerimizin proje bedelleri dikkate alındığında en çok iş üstlendikleri ilk 10 ülke; Rusya, Türkmenistan, Libya, Irak, Kazakistan, Suudi Arabistan, Cezayir, Katar, Azerbaycan ve BAE (Birleşik Arap Emirlikleri)’dir.
Küresel ekonomide ve jeopolitik konjonktürdeki gelişmeler elbette sektörü değişime ve farklı pazar arayışlarına yöneltmiştir. Toplam yurtdışı iş hacmimizin yaklaşık %35′ini oluşturan Libya, Irak ve Rusya pazarlarından doğan kaybı dengeleyebilecek yeni fırsatlar için, Sahra-altı Afrika, Hindistan ve ASEAN bölgesindeki potansiyel yatırımlar takip edilmektedir.
Bu coğrafyalarda son yıllarda gerçekleşen olumlu gelişmeler çerçevesinde, başta altyapı olmak üzere birçok konuda başlattıkları yatırım programlarıyla firmalarımız yakından ilgilenmektedir. Etiyopya, Ekvator Ginesi, Senegal, Kongo, Kamerun, Nijerya, Tanzanya ve Hindistan gibi ülkelerde son yıllarda üstlenilen projeler, önümüzdeki dönemde bu coğrafyalarda daha önemli işler alınabileceğine işaret etmektedir.
Ayrıca yurtdışı müteahhitlik hizmetleri açısından en önemli pazar olan Rusya ile ilişkilerde kademeli normalleşme sektördeki iş hacmini belli oranda arttırmıştır. Önümüzdeki dönemde, artış ivmesi kazanan petrol ve doğalgaz fiyatları, Suudi Arabistan, Cezayir, Türkmenistan gibi, Türk yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinin referanslarının son derece güçlü olduğu pazarlarda yatırım ortamına ve finansman koşullarına olumlu yansıyabilecektir.
Tüm bu gelişmeler sonucunda önümüzdeki dönemin, yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinin gelişimi açısından son 10 yıllık dönemde kazanılmış ivmeden geriye gidiş yaşanan 2016-2017 yıllarından daha olumlu olacağı umulmaktadır.
Rusya ile yaşanan kriz sürecinin sektöre faturası ne kadar oldu? Sektör bu süreçten nasıl dersler aldı?
Geçtiğimiz döneme ilişkin rakamlar, özellikle Türk yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinin tarihsel gelişim sürecinde en büyük pay ile lider konumda bulunan Rusya ile ilişkilerimizin normalleşmesinin, sektör için hayati önem taşıdığına işaret eder niteliktedir.
İlişkilerde normalleşmenin sağlanması, Türk inşaat firmalarının Rusya’daki faaliyetlerine yeniden ağırlık vermelerini ve yeni projeler üstlenmelerini sağlamıştır. 2017 yılında Rusya’da yaklaşık 2 milyar dolar tutarında proje üstlenilmiştir. Rusya’da her yıl alınan yeni iş miktarının 2010-2015 yıllarında ortalama 5 milyar Dolar olarak gerçekleştiği değerlendirildiğinde, orta vadede yıllık bazda bu büyüklükte bir potansiyel proje tutarından söz etmek mümkündür.
Rusya pazarı, Türk yurt dışı müteahhitlik hizmetleri açısından olduğu kadar, inşaat malzemeleri talebi nedeniyle ülkemiz ihracatı açısından da kritik önem taşıyan bir pazardır.
Engineering News Record’ın yayınladığı Dünyanın En büyük 250 uluslararası müteahhitlik listesinde 2016 yılında 46 firma ile Çin’den sonra ikinci sırada yer aldık. Dünya pazarındaki payımız ve konumumuzda nasıl bir gelecek öngörüyorsunuz?
Tüm dünyada yakından takip edilip referans olarak kabul gören ENR listesine; 42’si Türkiye Müteahhitler Birliği üyesi olan toplam 46 firma ile damga vurmak ve dünyada firma sayısıyla tam 10 yıldır Çin’den sonra ikinci konumda bulunmak bizim için büyük övünç kaynağıdır.
Uluslararası müteahhitlik pazarının son üç yılda toplam %14 oranında gerileme gösterdiği, en büyük pazarlarımızdaki olumsuz gelişmelerin yaşandığı bu konjonktürde, firmalarımızın toplam gelirden aldığı payı yükseltmiş olmaları çok büyük başarıdır.
Uluslararası müteahhitlik pazarı büyüklüğünün bugünkü 470 – 500 milyar ABD Dolarından 2023 yılında 650 milyar Dolara, 2030′larda 750 milyar Dolara çıkması öngörülmektedir. Birliğimiz öncülüğünde, yurtiçinde yapılanmasını tamamlamış, dünya taahhüt sektöründe ağırlığı olan ve bölgesinde lider “Türk Müteahhitliği” markasını oluşturmak ana teması ile Türk müteahhitlerinin uluslararası pazardan aldıkları payın 2030’larda %7’lere yükselmesi ve yılık yeni alınan iş tutarının 50 milyar ABD Dolarına yükselmesi en önemli hedefimizdir.
Dünya piyasaları 2018 yılına kırılgan bir iyileşmeyle girerken, Şubat ayından bu yana küresel ekonomideki tablo zor bir döneme işaret eder nitelikte… Türkiye de bu sıkışık dönemde seçimlere doğru yol alıyor. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçtiğimiz yıl ekonomik aktivitenin içinden geçtiği zorlu sürecin ardından iç talebi destekleyici yönde hayata geçirilen uygulamalar sonucu iç tüketimde canlanma gözlenmiş ve kamu tedbirleri büyüme performansını olumlu etkilemiştir. Bunun sonucunda Türkiye, 2017 yılında etkileyici bir büyüme performansı göstermiştir.
2017’de büyüme, tüm ana alt sektörler tarafından desteklenmiştir. 2017 büyümesine en yüksek katkı turizmdeki toparlanmanın da sonucu olarak hizmetler sektöründen gelirken, hizmetler sektörü %10.7, sanayi sektörü %9.2, tarım sektörü %4.7 büyüme göstermiştir. İnşaat sektörü yılı %8.9 büyüme oranı ile kapatırken, gayrimenkul faaliyetlerindeki büyüme %2.6 seviyesinde oluşmuştur.
2018 yılında ise büyüme rakamlarının %4.00 – %5.00 bandında, görece güçlü olarak tanımlanabilecek seviyelerde gerçekleşmesi beklenmektedir.
Diğer taraftan, ekonomik büyüme hızlanırken cari açık ile bütçe açığının artması ve enflasyondaki yükseliş trendi sürdürülebilirlik bakımından soru işaretlerine yol açmaktadır. Türkiye ekonomisinde hali hazırda düşük olan tasarruf oranı dikkate alındığında, kredi genişlemesine dayalı bir büyüme performansının bütçe üzerinde baskı yaratmadan sürdürülmesinin zor olacağı belirtilmektedir.
Küresel ekonominin 2018 yılındaki seyrinde de jeopolitik riskler belirleyici olacağından, başat risk merkezlerinin ortasında yer alan Türkiye açısından piyasa koşulları zorlayıcı olabilecektir. Ayrıca, 2018 yılında Amerikan Merkez Bankası (FED) başta olmak üzere tüm gelişmiş ülke merkez bankalarının faiz artışı döngüsünde olacakları bir ortam, fon akımına mutlak ihtiyaç duyan gelişmekte olan ekonomiler için potansiyel negatif bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Son dönemde gerilimin kimi zaman tırmandığı Türkiye-ABD ve Türkiye-AB diplomatik ilişkileri ile yurt içinde izlenen diğer politik ve ekonomik gelişmeler, piyasa dinamikleri üzerinde belirleyici olmayı sürdürecektir.
Belirsizliklerin ortadan kalkması ve seçimlerin hızla yapılacak olması, iş dünyası için yılın ikinci yarısının kazanılması anlamına gelmektedir. Seçimlerin hemen ardından gündemimizin vakit kaybetmeden ekonomiye gelmesi ve normalleşmeyi sağlayacak bir iklimin oluşturularak sürdürülebilir büyümenin sağlanması için gerekli adımların atılmasını beklemekteyiz. Öngörülebilirliği yeniden güçlendirerek yatırım ortamını iyileştirecek yeni bir yol haritasına olan ihtiyacımız sürmektedir.
Uzun vadede, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak, büyüme kompozisyonunu iyileştirmek, ekonomik kırılganlıkları kontrol altına alabilmek, mali disiplin çapasını kaybetmeden ilerleyebilmek adına, kapsamlı bir orta vadeli perspektif oluşturulması ve kararlılıkla uygulanması gerekmektedir. Belirsizliklerin böylesi yüksek olduğu bir dönemde bu yönde atılacak etkin adımlar hayati önem taşımaktadır.
Sektöre konut özelinde baktığımızda piyasada nasıl bir süreç öngörüyorsunuz? Bakanlar Kurulu kararıyla konut teslimlerinde uygulanan yüzde 18′lik KDV’nin 31 Ekim’e kadar yüzde 8′e, tapu harcı oranının da yüzde 4′ten 3′e indirilmesi; bankaların konut kredilerini düşürmesinin etkileri nelerdir?
Türkiye’de toplam inşaat sektörü üretiminin yarısından fazlasını oluşturan konut üretiminde ivme geçtiğimiz dönemde hızlanmış; bina inşaatı alt segmentinin toplam inşaat faaliyetlerindeki payı artmıştır. Hızlı kentleşme paralelinde yeni yerleşim alanlarının gelişmesi ve kentsel dönüşüm gibi etki alanı oldukça geniş projeler, konut segmentinde faaliyetin önemli oranda artmasına sebep olmuştur. Ayrıca, büyük ölçekli altyapı ve ulaştırma projeleri de konut faaliyetlerine olumlu yansımaktadır.
Ancak konut segmentinde durgunluk işaretleri, 2018 yılının ilk iki ayında hem düşen konut satış istatistikleri, hem de reel olarak azalan konut fiyatları üzerinden gözlenmiştir. Gayrimenkul yatırımlarında alım tercihlerinin, maliyet-getiri analizlerinin, genel ekonomik ve sosyal durumun dışında kredi riski, kur riski, finansman riski gibi çok katmanlı birçok unsur rol almaktadır. Yurt içinde yükselen enflasyon, faiz oranları ve döviz kurları ile harcanabilir gelirde beklenen düşüşün talebi önümüzdeki dönemde de sınırlayabileceği; konut satışlarındaki talep azalmasının devam edebileceği düşünülmektedir.
Bu tabloda uygulamaya konan son destekler, sektörümüze can suyu olmaktadır. KDV ve tapu harçlarındaki indirimler; hem ev sahibi olmak isteyenleri heyecanlandırmış, hem sektörümüzde bir hareket başlatmıştır. Biz de iş dünyası olarak yatırımları sürdürmek, devlet teşvik mekanizmalarıyla bu süreci desteklemek için çalışmalarımıza devam etmekteyiz. Hükümetimizin KDV ve tapu harçlarındaki indirimine ek olarak, kamu bankalarında konut kredi faizlerinin düşürülmesi kararı da son derece olumlu bir adımdır. Ancak 500 bin TL’ye kadar olan konutlarla sınırlı tutulması ve dövizdeki dalgalanma istediğimiz etkinin oluşmasına engel olmuştur. Mevcut ekonomik konjonktür, gayrimenkul stoku ve ekonomik beklentiler dikkate alındığında, sektörü desteklemeye yönelik uygulamalara devam edilmesinin önem taşıdığı değerlendirilmektedir.
İnşaat sektörü için 2018 yılı beklentileriniz nelerdir?
İnşaat sektöründe 2017 yılındaki reel büyüme %8.9 olmuştur. Sektörümüzün bu rakamla, ülkemizin gerçekleştirdiği %7.4’lük büyümedeki rolü büyüktür.
Sektörün son dönemde kaydettiği büyümede özel sektör yatırımlarının yanı sıra büyük ölçekli altyapı projelerinin de etkili olduğu izlenmiştir. 2016 yılında açılışı yapılan Osmangazi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve bağlantı yolları, Avrasya Tüneli, önümüzdeki dönemde açılması planlanan 3. Havalimanı, Çanakkale Köprüsü gibi önemli projelerin tümü; ayrıca birçok ilde açılışı yapılmaya başlanan entegre sağlık yerleşkeleri ve hastane projeleri, kamu-özel ortaklığı modeli ile Türkiye Müteahhitler Birliği üyeleri tarafından hayata geçirilmektedir.
Önümüzdeki dönehimde de kamu yatırımları ile kentsel dönüşüm sürecinin inşaat sektöründe büyüme ivmesini desteklemeye devam edeceği öngörülmektedir. Diğer yandan, yüksek finansman gereksinimi bulunan altyapı projelerinin seyri açısından piyasa koşulları önem taşımakta; küresel likidite koşullarındaki daralmalar, jeopolitik risklerde artış eğilimi, döviz kurlarının yüksek seyri inşaat yatırımları üzerindeki risk unsurlarını arttırmaktadır.
Son dönemde kurlardaki ciddi yükseliş, petrol fiyatlarında görülen artış, inşaat malzemelerinde öngörülmesi mümkün olmayan maliyet artışları sektörde çok ciddi sıkıntılara yol açmıştır. Fiyat Farkı Kararnamesi veya alternatif çözümler üzerinde ciddi mesailer harcamış olmamıza karşın, maalesef ülkemizin içinden geçtiği zorlu dönem nedeniyle somut bir sonuç elde edilmesi mümkün olmamıştır.
Gerek küresel gelişmeler, gerek ekonomideki yapısal sorunlar gerekse de politik gündem nedeniyle önümüzü görmekte zorlandığımız bu süreçte hükümetimizin açıkladığı ekonomik teşvikler, destekler bizlere can suyu olmaktadır. Ancak kısa vadeli teşvik tedbirleri ile uzun mesafe almak mümkün olmadığından seçimlerin ardından yapısal reformların gündeme alınmasını sabırsızlıkla beklemekteyiz. Böylelikle Türkiye’nin; dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alacağı, bu başarının ülkemizin sürdürülebilir kalkınması ile insanımızın gelişmişlik düzeyi, mutluluk ve refahına yansıyacağı bir geleceğin inşası başlıca dileğimizdir.