GÜNDEME DAİR…
Demans, depresyon, deliryum, inkontinans, bası yaraları, malnütrisyon, sarkopeni, polifarmasi, kırılganlık, düşmeler, osteoporoz, kırılganlık, antiaging, diyabet, hipertansiyon, hiperlipidemi, atrial fibrilasyon, Parkinson hastalığı… Yaş alımı ile birlikte bu hastalıkların ismini daha fazla duyuyoruz ve algıda seçiciliğimize daha fazla girmeye başlıyor.
Dünya nüfusuna benzer şekilde ülkemizde de yaşlı nüfusun sayısı ve oranı artmakta. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2017 yılı “Türkiye Nüfus İstatistikleri” verilerine göre nüfusumuz 80 milyon 810 bin 525 olup, bu nüfusun yüzde 8.5’i yani 6 milyon 895 bin 385’i 65 yaş üstü. 659 bin 657 kişi 85 yaşından büyük olup bunun 229 bin 90 erkek, 430 bin 567’si kadın olarak görülüyor. 4 bin 990 kişi ise 100 yaşından büyük. Bunun da 638 erkek, 4 bin 352 kadın.
Türkiye’de doğumda beklenen yaşam süresi 78 yıl. Bu süre erkekler için 75,3, kadınlar için 80,7 yıl… Kısacası yaşlanan bir nüfusumuz var. Bu nüfusun sağlığa erişimi önümüzdeki günlerde daha fazla konuşacağımız konuların başında gelecek.
Son dönemde ilgili kurumların bu konuda çalıştay, sempozyumlar ve benzeri toplantılar ile nasıl yol alınabileceğine dair arayış içinde olduğunu görüyoruz.
Ülkemizde sağlık hizmetleri denilince akla gelen genellikle hastaneler oluyor. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin verildiği Aile Hekimliği hizmetleri bile genelde pek akla gelmiyor. Yaşlı bakım hizmetleri, hele de huzurevi ve bakımevleri sağlık hizmeti hesabına alınmıyor. Yaş arttıkça sağlık ve bakım harcamaları da artıyor. Bu hizmetleri en çok 85 yaş ve üzerindekiler, kadınlar ve Alzheimer hastalarının kullandığını görüyoruz. Birçok ülkede ve ülkemizde yaşlıların bakım hizmetlerinden faydalanmak için para ödemek zorunda kaldığını görüyoruz. Son yıllarda üzerinde çalışılan bakım sigortası ile bu sorunun biraz daha kolaylaşacağı öngörülüyor.
Çok yakın zamana kadar, uzun dönem bakım hizmetleri bizim için bir aile sorumluluğu olarak kabul ediliyordu. Halkın yüzde 80’den fazlası yaşlı akrabalara bakmanın aile sorumluluğu olduğunu düşünmekte. Yaşlandığında huzurevinde kalma planı olanlar çok az olup genelde eş veya çocukların kendilerine bakmasını bekliyor. Bu tercihler kişilerin eğitim durumu, ekonomik durumu ve yaşadığı yere göre farklılık gösteriyor.
Son yıllarda yaşlıların da tercihleri göz önünden bulundurularak ülkemizde, bakım ödeneği vererek ve evde bakım hizmetlerini yaygınlaştırarak evlerinde daha uzun kalmaları sağlanmaya çalışılmakta. Yine yavaş yavaş yaygınlaşan evde bakım ve evde sağlık hizmetleri yaşlının evinde, kendi ortamında mümkün olduğu kadar uzun kalmasının sağlanması açısından çok önemli bir gelişme. İlgililer, özellikle daha sağlıklı yaşlıların sosyal yönden de desteklenmesi, evde bakımının kolaylaşması, bakım verenlerin desteklenmesi açısından önemli olan yaşlı kreşleri daha sık bir alternatif olarak karşımıza çıkmaya başladığına dikkat çekiyorlar.
Ancak bazı durumlarda bakımevleri ve palyatif bakım merkezleri mecburi bir alternatif olarak karşımıza çıkıyor. Hatta ülkemizde henüz tanımlanmamış olan hospis denilen terminal hasta bakım merkezleri de bir ihtiyaç olacak gibi görünüyor.
Ülkemizde halkın ve politikacıların bakım kurumlarına bakış açısı ne yazık ki çok negatif ve önyargılı. Bunu düzeltmek için mevcut konvansiyonel bakım hizmeti anlayışının, yaşlı merkezli-entegre bakım hizmetleri olarak değiştirilmesi gerekiyor. Yani,
1- Yaşlanmanın yaşamın normal bir süreci olduğunun kabul edildiği,
2- Yaşlı merkezli yani yaşlının aktif rol aldığı
3- Amacın fonksiyonel ve mutlu bir yaşlı olduğu
4- Yaşlı, sağlıkçı ve kurumun birlikte hareket ettiği ve
5- Sağlık ve bakım ve rehabilitasyon hizmetlerinin birbirinin içine geçtiği bir bakım hizmet sistemine ihtiyacımız var.