“BİYOENERJİ YATIRIMLARI İSTİHDAMI VE TİCARETİ ARTTIRACAK, CARİ AÇIĞIN KAPATILMASINA YARDIMCI OLACAK”

KULLAN

Biyoenerji yatırımlarının otomatik kontrol sistemleri ile idare edilmesine karşın bu sistemleri kullanıp işletecek insan kaynağına ihtiyaç duyulduğunu belirten Ortadoğu Grup İcra Kurulu Başkanı Mehmet Gür, bu kapsamda yerel bölge halkına istihdam sağlaması ve işsizliği azaltması anlamında önemli katkı sağlayacağını söyledi.

Biyoenerji yatırımlarının ülke ekonomisine sağlayacağı bir diğer katkının ise yurtiçindeki malzeme satın alma süreçleri kapsamında ticareti arttırması olduğunu ifade eden Gür, “Avrupa Birliği çevre yaptırımları penceresinde biyoenerji alanındaki yatırımların artmasıyla öncelikle atıkların çevreye vermiş olduğu zararın önüne geçilecek ve ülkemizin vatandaşları daha temiz bir çevrede yaşayacak. Bir diğer olumlu etki ise atıklardan üretilerek enerji de dışa bağımlığımızı ve enerji ithalini azaltılmasıdır. Ayrıca atıklardan biyoenerji üretilmesi sonucu oluşan nihai ürün kaliteli gübre özelliği taşıdığı için tarım arazilerinde bu gübrelerin kullanımı artacaktır. Bu da kimyasal gübreye olan ihtiyacı ve ithalini azaltacak. Nihai olarak ülkemizde yerel olarak oluşan atıklardan biyoenerji ile üretilecek enerji ile ülkemizin cari açığının kapatılmasına yardımcı olunacak” dedi.

 

Türkiye’de biyoenerji yatırımlarına önderlik eden Gür ile bu alanda yaşanan gelişmeleri, yeni yatırım kararlarını ve geleceğini konuştuk.

 

Grubunuzun faaliyetleri ve biyoenerji alanındaki yatırım hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?

 

1981 yılında inşaat ve lojistik alanlarındaki faaliyetleri ile iş hayatına başlayan Ortadoğu Grup, 35 yılı aşkın geçmişine; hem Türkiye çapında hem de global çapta ses getiren pek çok başarılı yatırım ve proje sığdırmıştır. Şu anda inşaattan enerjiye, turizmden sağlığa, gıdadan lojistiğe ve dış ticaretten çevre teknolojilerine kadar sekiz farklı sektörde faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz.

 

“Çevre Dostu Enerji Üretimi” sloganıyla yola çıktığımız enerji alanındaki faaliyetlerimize “Çöp Gazından Enerji Üretimi Tesisleri” ile başladık. “İstanbul Çöp Gazından Enerji Üretimi” projesi ile Avrupa’daki en büyük, dünyada ise en büyük ilk beş santralden birisini kurma başarısını gösterdik.

100’ün üzerinde farklı ülke temsilcisi tarafından ziyaret edilen ve dünya enerji çevrelerinde yakından tanınan proje; yıllık 1 milyon ton ile dünyanın en büyük “Gönüllü Karbon Kredisi” projesi olma özelliğini taşıyor.

2010 yılında  Kömürcüoda Çöp Gazından Elektrik Enerjisi Üretim santralini, 2012 yılında Kocaeli Solaklar Çöp Gazından Elektrik Enerjisi Üretim santralini ve 2015 yılında da Kocaeli Dilovası Çöp Gazından Enerji Üretim santralini devreye aldık.

Kurduğumuz 4 tesiste toplamda 59,3 MW’lık elektrik üretiyoruz ve 270 bin konutun enerji ihtiyacını karşılıyoruz. Aynı zamanda bu tesislerde karbondioksite göre 21 kat daha zararlı olan metan gazının neden olduğu sera gazı etkisinin de önüne geçiyoruz. 2015 yılında Susurluk´taki rüzgâr elektrik enerjisi üretim santralini devreye alarak söz konusu elektrik üretim tesislerinde toplamda 74 MW kurulu güç kapasitesine ulaşarak, yıllık 450 milyon kWh elektrik üretiyoruz.

 

Önümüzdeki günlerde Türkiye’de hangi bölgelerde yeni yatırımlar yapmayı planlanıyorsunuz?

 

Jeotermal alanında da 3’ü Manisa, 3’ü Kütahya olmak üzere toplam 6 adet arama lisansımız bulunuyor. 5 yıl içerisinde jeotermal alanında toplam 72 Mwe’lik santrali hayata geçirmeyi planlıyoruz. Yenilenebilir enerji sektöründe 5 yıl içinde toplam 500 MW kurulu güce ulaşmayı hedefliyoruz. Yine rüzgar enerjisi alanında da önümüzdeki dönemde Sinop’ta 2, Kocaeli ve Çankırı’da birer tane olmak üzere toplamda 4 santrali hayata geçirmeyi planlıyoruz.

 

Türkiye’nin biyoenerji konusunda dünya ve Avrupa’daki konumunu değerlendirir misiniz?

Türkiye’de biyoenerji konusunda güzel gelişmeler yaşanmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda çöp depo gazı gibi bir kaynak kullanılmıyorken, şu anda ülkemizde çöp gazından enerji üretim tesislerinin sayısı gittikçe artmaktadır. Buna ek olarak biyokütleden enerji üretim tesisleri ve biyogaz üretim tesislerinin sayısı da gün geçtikte artmaktadır. Çevre konusundaki bilinçlenmeye ve devletin vermiş olduğu teşvik mekanizmasına bağlı olarak bu tesislerin daha fazla yaygınlaşacağını düşünüyoruz.

Dünya ve Avrupa’daki biyoenerji tesislerinin sayısı ve kapasitelerine bakıldığında Türkiye’de bu konuda yatırıma müsait ve önü açık bir ülkedir. Önümüzdeki yıllarda mevcut biyokütle kaynakları esas alındığında bu tarz yatırımların artarak devam edeceğini düşünüyorum.

 

Dünya pazarındaki mevcut durum ve gelişim trendini anlatır mısınız? Bu alanda örnek olan ülkeler hangileri?

 

Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın (IRENA) raporuna göre, yenilenebilir enerji sektöründe dünya genelinde istihdam sayısı 2016 yılı itibariyle 9.8 milyon kişiye ulaşmış durumda. Yenilenebilir enerji sektöründeki istihdam artışının öncülüğünü Çin üstleniyor ve asya kıtası genel olarak, hızla ilerleyen bu ekonomik sektörün ağırlık merkezini oluşturuyor. Dünyadaki mevcut durumu istihdama göre değerlendirdiğimizde Çin, Brezilya ve ABD başı çeken ülkeler arasında yer alıyor.

Dünya pazarındaki maliyetlerin düşüşü ve izlenen olumlu politikaların, yenilenebilir enerji sektöründe yatırım ve istihdamı sürekli biçimde yukarı doğru ittiğini ortaya koyuyor. Tahminlere bakılırsa istihdam, 2030’a değin toplam 24 milyon işyerini içerecek. Böylece yenilenebilir enerji sektörü küresel çapta bir ekonomik motor işlevi görecek. Güneş enerjisinin 3,1 milyon işyeri ile başı çektiği yeşil enerji alanının toplamında Çin, dünya istihdamının yüzde 44’ü ile lider konumda yer alıyor.

Dünya genelinde enerji sektöründeki çalışmalar incelendiğinde yenilenebilir enerji alanındaki yapılan yatırım ve çalışmaların her geçen gün artmaya devam ettiği de izleniyor.

Dünya biyoenerji de hangi konuları konuşuyor ve önümüzdeki günlerde hangi başlıklar ön plana çıkacak?

Dünya genelinde biyoenerji tesislerinin sayısının fazla olması ve bu konuda ileri düzeyde tecrübe edinilmiş olması neticesinde sistemlerin verimliliklerinin arttırılması ve farklı nihai ürünlere dönüşüm türleri üzerine odaklanılacak ve bu başlıklar öne çıkacaktır.

 

Ev ve tarım atıklarının enerjiye dönüşümüne yönelik Türkiye’de nasıl bir gerçeğimiz var? 

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın düzenli depolama sahalarına taşınan organik atık miktarını azaltma hedefine yönelik olarak ikili ayırma sisteminin (organik ve diğerleri) yaygınlaşması beklenmektedir. İkili ayırma sisteminin gelişmesi ve yaygınlaşmasına bağlı olarak organik atıkların enerjiye dönüşüm oranı artacaktır. Tabi bu başarı oranı insanların alışkanlıklarını değiştirmesine bağlı olup bu konuda bilinçlendirme çalışmalarına ihtiyaç duyulacaktır. Buna yönelik olarak bu atıkları işleyecek tesislerin sayısının artması gerekecektir.

Tarım atıklarının değerlendirilmesi yönünde birçok tesis hali hazırda kurulmaya çalışılmaktadır. Ancak buradaki önemli husus atık sürekliliğinin sağlanmasıdır. Projenin ekonomik ömrü boyunca atığın sürekliliğin sağlanmadığı durumlarda projenin geleceği belirsiz olmakta ve riski artmaktadır. Ayrıca bir diğer önemli unsurda oluşan atıkların toplanmasıdır. Toplama maliyeti karşımıza önemli bir unsur olarak çıkmaktadır. Bu yüzden tarım atıklarının miktarının fazla olduğu belirli bölgelerde kapasite ve tesis sayılarının iyi organize edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

 

Biyoenerji konusunda devlet yaklaşımını ve politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Türkiye’nin enerji politikası önceliklerinin ilk sıralarında birçok OECD ülkesinde de olduğu gibi enerji arz güvenliği, ekonomik büyüme ve çevrenin korunması bulunmaktadır.  Türkiye çok genç ve hızla şehirleşen bir nüfusa sahiptir ve kişi başı enerji tüketimi halen çok düşüktür. Bu nedenle, büyüyen bir ekonomiye yeterli enerjinin sağlanması en önemli enerji politikası hedefidir. Bu yüzden enerji alanında son yıllarda çok büyük adımlar atıldı ve sektör büyük bir ivme kazandı. Devletimiz bu alandaki yatırımlara verdiği önemi, yatırımcıyı teşvik edici adımlar atarak gösterdi.

 

Biyoenerji yatırımlarının ülke ekonomisine sağlayacağı katkıyı verilerle anlatır mısınız? Avrupa Birliği çevre yaptırımlarını da göz önünde bulundurduğumuzda bize getireceği artılar neler olacak?

Biyoenerji yatırımları otomatik kontrol sistemleri ile idare edilmesine karşın bu sistemleri kullanıp işletecek insan kaynağına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kapsamda yerel bölge halkına istihdam sağlaması ve işsizliği azaltacağını düşünüyorum.

 

Biyoenerji yatırımlarının ülke ekonomisine sağlayacağı bir diğer katkı ise yurtiçindeki malzeme satın alma vb süreçler kapsamında ticareti arttıracağıdır.

 

Avrupa Birliği çevre yaptırımları penceresinde biyoenerji alanındaki yatırımların artmasıyla öncelikle atıkların çevreye vermiş olduğu zararın önüne geçilecek ve ülkemizin vatandaşları daha temiz bir çevrede yaşayacaktır. Bir diğer olumlu etki ise atıklardan üretilerek enerji de dışa bağımlığımızı ve enerji ithalini azaltılmasıdır. Ayrıca atıklardan biyoenerji üretilmesi sonucu oluşan nihai ürün kaliteli gübre özelliği taşıdığı için tarım arazilerinde bu gübrelerin kullanımı artacaktır. Bu da kimyasal gübreye olan ihtiyacı ve ithalini azaltacaktır. Nihai olarak ülkemizde yerel olarak oluşan atıklardan biyoenerji ile üretilecek enerji ile ülkemizin cari açığının kapatılmasına yardımcı olunacaktır.

 

6. Uluslararası %100 Yenilenebilir Enerji Konferansı sonrasında yayınlanan Sonuç Bildirgesi’nde biyoenerji ve yenilenebilir enerji kullanımının artırılması için yerel halkın sürece dahil edilmesi gerekliliğine dikkat çekildiğini görüyoruz. Türkiye’de bu konuda nasıl bir bilinç var? Gelişimi hızlandırmak için yapılması gerekenler nelerdir?

 

Konvansiyonel yakıtların terkedilerek yüzde 100 yenilenebilir enerjiye geçiş uzun bir yolculuktur. Bu yolculukta Türkiye’nin dikkat etmesi gerekenler neler?

Tamamıyla %100 yenilebilir enerjiye geçişte ve bunun devam ettirilmesinde biyoenerji sistemlerinin girdisi olarak atıkların miktarlarının projeksiyonu ve atık türüne uygun sistemlerin seçilmesi önemlidir. Ayrıca bu sistemlerin kurulması ve işletimi sonrasında benzer sistemlerin Türkiye şartlarında yerli olarak üretilmesi imkanlarının araştırılması geliştirilmesi yönünde çalışma yapılması gereklidir.

Yatırımcı olarak karşılaştığınız sorunlar neler oluyor? Kamu-özel sektörün bu alandaki entegrasyonu sizce ne düzeyde? 

Kamu ve özel sektör entegrasyonu son 5 yıldır ülkemizde yaygınlaşmaya başladı. Tabi bu entegrasyon her sektörde uygulansa da en çok enerji alanında kullanılıyor ve ülkenin geleceğine yön veriyor. Devletimiz bu anlamda üstüne düşeni fazlasıyla yapıyor. Önümüzdeki dönemde daha da artacağını düşünüyorum.

Türkiye neden biyoenerji yatırımı yapmak zorunda?

Türkiye’nin, hidroenerji, jeotermal, güneş, rüzgar, enerji potansiyeli sırasıyla 216 milyar KWh, 31500 MWt, 500 Mtep/yıl, 400 milyar Kwh’tur. Bir başka deyişle yenilenebilir enerji kaynakları yönünden dünyanın şanslı ülkelerinden biridir. Bu yüzden bu alandaki yatırımlarını arttırmak zorundadır. Türkiye’de hidro-enerji toplam elektrik enerjisi üretiminde %41 oranındaki payıyla halen en fazla kullanılan yenilenebilir enerji kaynaklarından biridir. 2020 yılına gelindiğinde Türkiye’nin hidro-enerji potansiyelinin yaklaşık %90’ından faydalanması beklenmektedir. Öte yandan, Türkiye’nin jeotermal elektrik santralleri kurulu gücü 725 MWe’dir. 2020 yılında bu miktarın 1000 MWe’ye kadar çıkması hedeflenmektedir. Bir başka deyişle, 2020 yılında, 1 milyon 250 bin konut jeotermal enerjiyle ısıtılacaktır. Kısacası Türkiye’deki potansiyeli en uygun biçimde değerlendirebilmek için enerji alanındaki yatırımların ve teşviklerin arttırılması gerekir diye düşünüyorum.

Türkiye’de atıktan enerji üretmek konusu oldukça yeni. Bu konudaki gelişim hızı sizce ne düzeyde? 

Türkiye’de bu işi engelleyen unsurlardan biri atığın sevkiyatı yani lojistiğidir. Atık kaynaklarının çok dağınık olmasının bunda etkisi çok fazladır. Bu unsurda maliyeti önemli ölçüde arttırmaktadır.

Bir diğer unsur ise atığın sürekliliğinin sağlanmasıdır. Sürekliliğin sağlanmadığı durumda yatırımcılar riske girmek istememektedirler.