Türkiye Diyetisyenler Derneği İkinci Başkanı Doç. Dr. Aydan Ercan, obezite prevalansının artmaya devam etmesinin maliyetlere de yansıyacağını söyledi.
Yapılan akademik çalışmaların milyon dolarlarla karşılanan obezite tedavisinin kişi başına 32 dolarlık eğitim ile önlenebildiğini gösterdiğini belirten Ercan, “Sadece 32 dolarlık bir harcama ile bu artışı engellememiz mümkün. Yaşam biçimi içerisinde ağırlık yönetimi program stratejilerinin geliştirilmesi gelecekte sağlık harcamalarını azaltarak, sağlık hizmetlerinin daha etkin olmasını sağlayacaktır. Bu tür stratejilerin, diğer önleme ve tedavi çalışmalarına göre, daha uygun maliyetli olduğu düşünülmektedir. Örneğin; OECD, obezite ile mücadele için “kapsamlı” bir önleme stratejisinin, kişi başına 12-32 $ doları kadar düşük bir harcamanın yeterli olabileceğini hesaplamıştır. Obezite ölçeğini azaltmaya yönelik olası politika yaklaşımları konusunda bilim insanları arasındaki tartışmalar, sıklıkla önleme stratejilerini destekleyenler ve tedaviyi uygun bir yöntem olarak savunanlar arasında bölünmüştür. Sağlık ekonomisi ile ilgili çalışmalar, obeziteyi önleme stratejilerinin daha uygun maliyetli olduğunu göstermiştir” diye konuştu.
Türkiye Diyetisyenler Derneği İkinci Başkanı Doç. Dr. Aydan Ercan ile ‘Obezitenin Dünyada ve Türkiye’de Ekonomik Yükü’ üzerine sohbet ettik.
Ercan, “Örneğin, OECD, obezite ile mücadele için “kapsamlı” bir önleme stratejisinin, kişi başına 12-32 ABD doları gibi düşük bir maliyete mal olabileceğini hesaplamıştır. Bunu aşıya benzetebiliriz. Nasıl ki; bir çocuk felci aşısı birçok harcamadan bizi kurtarıyorsa, obezitenin oluşumundan önce verilecek olan toplumsal eğitimler, önleme çalışmaları, beslenme bilgi düzeyinin artırılması, besin kaynaklarına ulaşılması, doğru besin seçimi, hazırlama ve pişirme yöntemlerinin doğru şekilde aktarılması ile birlikte hareketli bir yaşantının teşvik edilmesi son derece önemli. Böylece obezitenin önlenmesi mümkün olacak ve bahsettiğim milyonlarca dolar değerindeki harcamaları engellemiş olacağız ya da seyrini hafifletmiş olacağız. 32 dolar da kişi başına yapılacak eğitim çalışmalarının maliyeti. Biz yüz binlerce çocuğu eğitmek yerine, binlerce öğretmeni eğiterek daha az para harcamak, beden eğitimi derslerini sınırlılıktan kurtarıp onu günlük bir aktivite haline çevirmek, insanların minik yürüyüşler yapabileceği yürüme yollarını oluşturmak, kaldırımları düzeltmek, bir alan yaratabilmek. Bunlar zaten var, sadece biraz rötuşlamak veya üstünden geçmek gerekiyor. Yapılan tüm aktivitelerin gözden geçirilerek daha verimli, daha etkin hale getirilmesi isteniyor” diye konuştu.
2030’DA HER 2 KİŞİDEN BİRİSİNİN OBEZ OLMASI BEKLENİYOR
2014 verilerine göre küresel nüfusun yüzde yüzde 30’unun kilolu-obez bireylerden oluştuğunu hatırlatan Ercan, dünyadaki ölüm nedenlerinin yüzde yüzde 5’ini obezitenin oluşturduğunu kaydetti. Ercan, 2030 yılında her 2 kişiden birinin de obez olmasının beklendiğini belirterek, “Epey hızlı bir artış var” dedi.
Beden Kitle İndeksi(BKİ)’ndeki her bir birim yükselişin hem hastalık yükü hem de beraberinde ciddi maliyetler getirdiğine vurgu yapan Ercan, “Obezite ile beraber sağlık harcamalarının artışındaki yükselmeyi göz ardı edemiyoruz. BKİ ile ilişkili… Fazla kilolu, obez ve ciddi boyutta şiddetli obezite dediğimizde, gördüğünüz gibi maliyetler neredeyse ikiye katlanıyor” dedi.
OBEZ BİREYİN SAĞLIK HARCAMASI YÜZDE 41 DAHA FAZLA
Normal kilolu bir yetişkine kıyasla, obez bir bireyin kişi başına sağlık harcamalarının yüzde yüzde 41.5 daha fazla olduğuna dikkat çeken Ercan, “Bu da ülkenin sağlık harcamalarının yüzde16.5’ini oluşturuyor. 2014 yılında obezitenin küresel ekonomik etkisinin 2,0 trilyon $ veya küresel gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 2,8’si olduğu tahmin ediliyor” dedi.
DOLAYLI MALİYETLER GÖZ ARDI EDİLMEMELİ
Obezite maliyetinin sadece sağlık harcamaları açısından olmadığına da değinen Ercan, çok yönlü olarak sosyal, psikolojik ve fizyolojik yönleriyle değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti. Ercan, bu konuda şu değerlendirmelerde bulundu:
“Doğrudan maliyetler, obezitenin tedavisi için harcanan, obezite ile ilişkili sağlık sorunlarını tedavi etmek için sağlık hizmeti sunumunu ifade ediyor. Hastanede yatış maliyeti, polikliniklerde tıbbi konsültasyonlar ve ilaç tüketimi, bilimsel literatürde en fazla dikkati çeken doğrudan maliyetlerdir. Dolaylı maliyetler ise geçici olarak işe devamsızlıkları veya özürlülük gibi kalıcı nedenlerle kayba uğrayan üretkenlik biçiminde maliyeti arttıran etmenlerdir.
Örneğin; Tayland’da yapılan bir çalışmaya göre, obezite için harcanan yıllık maliyetin 404 milyon dolar olduğu hesaplanmış, bunun sadece 186 milyon doları hasta için doğrudan sağlık bakım maliyeti. Ancak büyük bir kısmı ise göz ardı ettiğimiz maliyetlerden kaynaklanıyor.”
Obezitenin; yaygınlık, insidans ve ekonomik yük açısından bireysel, ulusal ve küresel halk sağlığı için önemli bir tehdit oluşturduğuna vurgu yapan Ercan, “Obezitenin tedavi maliyetlerini değerlendirirken, yüzde 35 toplumsal bir tedavi masrafı karşılarken (obezite ile ilişkili hastalıkların tedavisi) yüzde 65’i bireysel harcamalardan da kaynaklanabiliyor. Mutlak sayılara bakıldığında obezite ile ilişkili harcamaların büyük bölümünün dolaylı maliyetlerden kaynaklandığı görülmüş, obezitenin toplam sosyoekonomik yükünü değerlendirirken hem doğrudan hem de dolaylı maliyetlerin dahil edilmesi gerekiyor” dedi.
Beden Kitle İndeksi(BKİ)’nin 30’un üzerine çıkmasıyla insan gücü ile sağlanan gelirlerde yüzde2′lik bir azalma olduğuna değinen Ercan, “Gelirlerin, maaşlı çalışanların, hastanede geçirdikleri süre içerisinde çalışamamalarından kaynaklanan gelirlerinde yüzde 2’lik bir kayıp meydana geliyor. Sosyal transfer ödemelerinde başka kaynaklardan sağlık harcamalarına ödenti olarak yüzde 3’lük bir harcama artışı, devlet adına da yüzde 4’lük bir sağlık harcamasını görüyoruz” dedi.
HASTALIK TARAMASI YAPILMALI
Hastalık maliyet çalışmalarında sağlık hizmetleri politikalarının oluşturulması ve önceliklerin anlaşılması için hastalık taramalarının yapılması gerektiğini belirten Ercan, ancak bu sayede kaynakların doğru şekilde kullanılmasının mümkün olduğunu kaydetti. Ercan, “Sağlığın sosyal belirleyicileri var, özellikle eğitim-meslek, coğrafya, iklim, hane halkı, gelir gibi göstergeler. Bunlar sağlığın değerlendirilmesinde kullanılırken, sağlık değerlendirilmesi için de son derece önemli verilerdir. Sağlık maliyetlerinde bugüne kadar obezite tek başına değerlendirilmemiş. Hepimiz biliyoruz ki, obezitenin eşlik ettiği sağlık sorunlarında ciddi artışların yanı sıra hastalıkların seyir ve tedavi sürecinde de önemli olumsuzluklar var” diye konuştu.
AVRUPA’DA ÇOCUKLUK OBEZİTESİ ARTIŞTA
Dünya genelinde obezite oranının en yüksek olduğu ülkeleri ABD ve Kanada olarak sıralayan Ercan, ancak Avrupa ülkelerinde de son yıllarda çocukluk çağı obezitesinin endişe verici düzeye geldiğine vurgu yaptı.
OBEZ BİREYLERİN yüzde 1’İ İLK İŞ GÖRÜŞMESİNE ÇAĞRILIYOR
Sosyal yaşamda da obezite bireyleri olumsuz yönde etkiliyor. Obez bireylerin yüzde1’i ilk iş görüşmesine çağırılıyor. Obeziteyi sosyal maliyetler açısından değerlendiren Ercan, son zamanlarda sıklıkla karşılaşılan sıkıntının obezite ön yargısı olduğunu kaydetti. Ercan, “Obez bireylere karşı damgalama gibi açık veya kapalı davranışlar, önyargılı davranışlar obez bireylerin maalesef kendini toplum içerisinde soyutlamalarına neden oluyor. İstihdamda alanında da obez bireylerin sadece yüzde 1’i ilk iş görüşmesine çağrılıyor.
DIŞLAMA VE DAMGALAMA TEDAVİYİ ENGELLİYOR
Ayrıca en dikkat çekici olan da sağlık alanında çalışanların obez bireylere karşı dışlayıcı tutum ve davranışları. Bu da tedavinin ertelenmesi, tedavi süresinin uzaması hedeflenen sonuca istenilen zamanda ulaşmayı engelliyor. Bu konuda da önyargılarımızı sağlık ekibi olarak yenmemizde yarar var” diye konuştu.