Jeopolitik gelişmeler ve küresel ekonomideki zayıflıklar altında bir yılı daha geride bıraktık.
Dünyanın 17′inci ve Avrupa’nın yedinci büyük ekonomisi olan Türkiye, üçüncü çeyrekte yüzde 11,1 büyüyerek, son yılların en büyük gelişimine imza attı. Elde ettiğimiz bu büyümeyle Hindistan ve Çin’i bile geride bıraktık. Bu gelişmeler Türkiye ve iş dünyası için moral oldu.
Geçtiğimiz yıl IMF başta olmak üzere birçok kredi derecelendirme şirketi, Türkiye’nin büyüme tahminlerini ilk çeyrekte güncelleme yapmak zorunda kaldı.
Öyle ki, önce yüzde 3’ler seviyelerine çıkarılan tahminler, üçüncü çeyrek içinde bir anda yüzde 6’ler seviyesine yükseltildi. Türkiye ekonomisi 2017’nin üçüncü çeyreğinde yüzde 11,1 oranında büyüme kaydetti. Böylece son altı yıllık dönemde ilk kez çift haneli büyüme rakamına ulaşıldı. Yatırımlar üçüncü çeyrekte yıllık yüzde 12,4 büyüyerek son 9 çeyreğin en güçlü artışını gösterdi. Toplam GSYH büyüme oranına ise 3,6 puan gibi yüksek bir katkı sağladı.
Ekonomi uzmanları bu ivmenin, hızında yavaşlama olsa da 2018 yılında da sürmesini bekliyor. Ekonominin daha üretken, verimli ve güçlü bir seyir izleyeceğini, bu yıl yeşeren umutlarımızın karşılığının 2018 yılında alınacağını düşünen ekonomi uzmanları yine de 2017’de elde edilen yüksek oranlı büyümenin rehavetine kapılarak ekonominin kırılganlıklarını göz ardı edilmemesi gerektiğinin altını çiziyor. Ekonomik büyümenin niteliği ve sürdürülebilirliği, yükselen enflasyon, artan cari açık ve bütçe dengesi açısından 2018 yılının üretim odaklı ve nitelikli büyümesi açısından iyi değerlendirmesi ve kırılganlıkların hafifletilmesi gerekliliği önem kazanıyor. Ekonominin 2017 performansı ve 2018 hedeflerini; istihdam, bütçe, cari açık, döviz, enflasyon, faiz ve petrol başlığında makro göstergelerle irdeledik.
İŞSİZLİĞE İSTİHDAM SEFERBERLİĞİYLE ÇARE ARANDI
Ocak 2017′de yüzde 13′lere varan işsizlik oranı alınan tedbirler sonucunda gerileme kaydetti. İşsizlik oranının rekor kırmasıyla yılbaşında yürürlüğe giren istihdam seferberliğiyle işsizlik oranı, eylül ayı itibarıyla yüzde 10,6 seviyesine çekildi. Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2017 yılı Eylül döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 104 bin kişi azalarak 3 milyon 419 bin kişi oldu. Yıl sonu rakamlarının da aynı ölçüde geleceğine dair tahminde bulunan ekonomi uzmanları, tek haneli rakamlara ulaşabilmenin şimdilik zor olduğunu belirtiyor.
Ocak 2017 tarihinde yüzde 13′ü gören işsizlik oranı son yılların en yüksek rakamı olarak kayıtlara geçti. İşsizlik oranının tavan yapmasıyla yılbaşında yürürlüğe konulan istihdam seferberliğiyle bu rakam eylül ayında yüzde 10,6′ya geriledi. TÜİK istatistiklerine göre, Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2017 yılı Eylül döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 104 bin kişi azalarak 3 milyon 419 bin kişi oldu. Aynı dönemde; tarım dışı işsizlik oranı 0,9 puanlık azalış ile yüzde 12,8 olarak tahmin edildi. Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı 0,1 puanlık artış ile yüzde 20 olurken,15-64 yaş grubunda bu oran 0,8 puanlık azalış ile yüzde 10,8 olarak gerçekleşti.
İstihdam edilenlerin sayısı 2017 yılı Eylül döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1 milyon 233 bin kişi artarak 28 milyon 797 bin kişi, istihdam oranı ise 1,1 puanlık artış ile yüzde 47,9 oldu.
Bu dönemde, tarım sektöründe çalışan sayısı 197 bin, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı 1 milyon 36 bin kişi arttı. İstihdam edilenlerin yüzde 20,3’ü tarım, yüzde 18,8’i sanayi, yüzde 7,7’si inşaat, yüzde 53,1’i ise hizmetler sektöründe yer aldı. Önceki yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında tarım sektörünün istihdam edilenler içindeki payı 0,2 puan, sanayi sektörünün payı 0,3 puan azalırken, hizmet sektörünün payı 0,4 puan arttı, inşaat sektörünün payı ise değişim göstermedi.
Eylül ayında mevsim etkilerinden arındırılmış istihdam, bir önceki döneme göre 137 bin kişi artarak 28 milyon 448 bin kişi olarak tahmin edildi. İstihdam oranı da 0,1 puanlık artış ile yüzde 47,4 oldu. Mevsim etkilerinden arındırılmış işsiz sayısı bir önceki döneme göre 10 bin kişi azalarak 3 milyon 410 bin kişi olarak gerçekleşti. İşsizlik oranı 0,1 puanlık azalış ile yüzde 10,7 oldu. Mevsim etkilerinden arındırılmış işgücüne katılma oranı bir önceki döneme göre 0,1 puanlık artış ile yüzde 53,1 olarak gerçekleşti.
Genç nüfusun yaklaşık yüzde 28′i, ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor. Kadınların iş gücüne katılma oranı ise her zaman olduğu gibi bu yıl da çok düşük. Erkeklerin yüzde 73,5′i iş hayatında yer alırken, bu rakam kadınlarda yüzde 34,3 seviyesinde. Ekonomi uzmanları daha üretken ve verimli olan kadınların işgücüne katılımlarının artmasıyla ekonomide verimliliğin artacağına inanıyor.
BÜTÇEYE NAZAR DEĞDİ
2017 yılı için öngörülen bütçe giderleri 645 milyar lira olmasına rağmen, yıl sonu itibarıyla bu rakamın 674 milyar liraya çıkması bekleniyor. Dolayısıyla bütçe giderleri planlanan seviyenin 29 milyar lira üzerinde olacak. Fiili bütçe açığının ise 62 milyar lira olacağı tahmin ediliyor. Mali disiplindeki bozulmanın 2018 bütçesine yansıması bekleniyor. Zor şartlar altında hazırlanan 2018 bütçesi de zorunlu olarak ciddi kısıtlara maruz kalınca uzmanlar arasında “Bütçeye nazar değdi” yorumlarına yol açtı.
Son yıllarda ekonomiyle ilgili olarak iç ve dış çevrelerde en çok olumlu karşılanan konuların başında bütçe uygulamalarına bağlı olan mali disiplin konusu geliyordu. Dış dünya, finans çevreleri ve iş dünyası, Türkiye’nin bütçe uygulamalarını olumlu ve maliye bürokrasisini de başarılı buluyordu. Mali disiplin, ekonominin adeta çıpası görevini yürütüyordu.
Ancak 2016 yılına gelindiğinde ise görüntü biraz değişmeye başladı. Geride kalan 2017 yılında da bu bozulma kendini kısmen de olsa hissettirdi. Doğal olarak 2018 bütçesi zor şartlarda hazırlandı ve biraz da zorunlu olarak ciddi kısıtlara maruz kaldı.
2017 yılı bütçe giderleri, 645 milyar lira öngörüldüğü halde yılsonu itibarıyla 674 milyar lira olarak gerçekleşmesi bekleniyor. Dolayısıyla bütçe giderleri planlanan seviyenin 29 milyar lira üzerinde olacak.
Fiili bütçe açığının ise 62 milyar lira olacağı düşünülüyor. Mali disiplindeki bozulmanın 2018 yılı bütçesine de yansıması bekleniyor.
Ocak-Ekim 2017 dönemi 10 aylık bütçe sonuçlarına göre 544 milyar lira bütçe gideri gerçekleşti. Buna karşın bütçe gelirleri 509 milyar lirada kaldı. Bir başka anlatımla bütçe giderleri geçen yıla göre yüzde 18,4 artarken, bütçe gelirlerindeki artış yüzde 13,8 oldu. Dolayısıyla ekim sonu itibarıyla bütçe açığı 35 milyar lira olarak gerçekleşti.
Bütçe giderleri içinde personel giderlerinde toplamda artış makul ve yüzde 8,6 düzeyinde yaşandı. Ancak 6,3 milyar liraya ulaşan sözleşmeli personel alımlarına ilişkin giderler yüzde 56 artış gösterdi. Terörle mücadele, iç ve dış güvenlik operasyonları nedeniyle Milli Savunma Bakanlığı bütçesi yüzde 40,6 ve Jandarma Genel Komutanlığı bütçesi de yüzde 23,9 arttı.
Sağlık, emeklilik ve sosyal yardım giderleri içinde faturalı ödeme niteliğindeki ilaç giderleri 8 milyar liraya ulaştı ve yüzde 87 artış gösterdi. Sosyal güvenlik primi işveren payındaki 5 puanlık indirimin 10 ayda bütçeye yükü 23,4 milyar lira oldu ve yüzde 53,4 artış sergiledi.
Tarımsal destekleme ödemelerine bakıldığında yüzde 5,5 artışla yerinde saymış olmasına rağmen hayvancılık desteklerindeki yüzde 27,7’ye ulaşan artış nedeniyle 10,5 milyar liraya yükseldi. Aynı şekilde KOBİ’ler için öngörülen KOSGEB desteği de yetersiz kaldı ve 1 milyar lira oldu.
Bütçedeki tüm bu bozulmalar ister istemez bütçenin açık vermesine neden oldu. Tüm bu bozulmalar tabii ki 2018 bütçesini de yakından etkileyecek gibi görünüyor.
EKONOMİ DE CARİ AÇIK DA BÜYÜYOR
Ekimde cari işlemler açığı bir önceki yılın aynı ayına göre 2 milyar 191 milyon dolar artarak 3 milyar 827 milyon dolar olarak gerçekleşti. 2017 yılı Ocak-Ekim dönemine bakıldığında ise geçen yılın aynı on aylık dönemine göre yüzde 33,7 artarak 35,3 milyar dolar oldu. Bunun sonucunda 12 aylık cari işlemler açığının yıl sonunda 39 milyar doları bulması bekleniyor. 2018 yılının 2017 yılından pek farkı olmayacağını söyleyen ekonomi uzmanları, cari açığın 40 milyar bandında gerçekleşmesini öngörüyor.
Cari açık, 2017 Ekim ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 133,9 artış göstererek 3,8 milyar dolara ulaştı. 2017 yılı Ocak-Ekim dönemine bakıldığında ise geçen yılın aynı on aylık dönemine göre yüzde 33,7 artarak 35,3 milyar dolar oldu. Oysa 2016 yılının tümüne bakıldığında cari açık 33 milyar dolar olmuştu.
2017 yılında ihracatın ümit verici bir artış yakaladığını söylemek mümkün. Hatta bu sürecin piyasalarda aynı hızla devam edeceği beklentisi hakim. Ancak ithalat rakamlarına bakıldığında ise farklı bir tabloyla karşılaşılıyor. 2016 yılında ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 71,8 iken, 2017 yılının Ocak-Ekim döneminde bu rakamın yüzde 67,8’e gerilediği izleniyor.
Dış ticaretin 2017 yılının Ocak-Ekim dönemindeki açığı 61,2 milyar dolar. Oysa 2016 yılının tümünde dış ticaret açığı 56,1 milyar dolar oldu. Böyle olunca da ihracatın cari açığı kapatmadaki rolü istenen seviyelere ulaşamıyor. Cari açığın yükselmesinde şüphesiz döviz fiyatları ile beraber kol kola giden enerji fiyatlarını da unutmamak gerek.
2015 yılında gelen yatırım miktarı 17.6 milyar dolardan, 2016 yılında 12,9 milyar dolara geriledi. Bu rakam 2017 yılı Ocak-Ekim döneminde ise 8,2 milyar dolara kadar düştü. Türk Lirası’nın dolar ve euro karşısındaki erimesi, diğer küresel para birimleri ile karşılaştırıldığında oldukça yüksek seviyede. Yatırımların yanı sıra sıcak para girişleri de minimum düzeyde seyrediyor. Tabii burada siyasi ve ekonomik belirsizliklerin payı büyük. Uzmanlar, yüksek faiz ile yabancı kaynağın ülkeye çekilebileceğini belirtiyor. Bir başka kaynak olarak da döviz kredileri gösteriliyor.
Uzmanlar, 2018 yılının 2017 yılından pek farkı olmayacağını belirtiyor. Hatta 2018 yılının bir derece daha zorlu geçeceği düşünülüyor. Özellikle dış siyasi ilişkilerde yaşanan sıkıntılı süreç 2018 yılının zor geçeceğini gösteriyor. Uzmanlar, sanayicimizin ihracata ağırlık vermesi, satışlarında alacak garantisi araması, elinden geldiğince nakitte kalması ve döviz borcundan kaçınması gerekliliğine vurgu yapıyor.
BÜYÜME SANAYİDEN GÜÇ ALIYOR
2011’den bu yana görülen en yüksek büyüme hızına ulaşan Türkiye sanayisi, üçüncü çeyrekte büyüme rekoru kırdı. Sanayide son dört çeyreğin toplamıyla hesaplanan yıllık büyüme hızı yüzde 8,53 olarak gerçekleşti. Bu koşullarda sanayinin 2017 yılı toplam büyümesinin 2013 yılındaki yüzde 9,3’lük büyüme rakamını yakalaması bekleniyor.
Sanayi sektörü yılın üçüncü çeyreğinde 2011’den bu yana görülen en yüksek büyüme hızına ulaştı. Üçüncü çeyrekte TÜİK’in yeni milli gelir serisine göre ekonomi yüzde 11,06 büyürken sanayi büyümesi yüzde 14,79’u buldu. Sanayi sektörünün omurgasını oluşturan imalat sanayisi de üçüncü çeyrekte yüzde 15,19 büyüdü.
İlk çeyrekte yüzde 6,76, ikinci çeyrekte yüzde 7,21 büyüyen sanayinin yılın ilk dokuz ayındaki büyümesi yüzde 9,49 oldu. Son dört çeyreğin toplamıyla hesaplanan yıllık büyüme hızı ise yüzde 8,53 olarak gerçekleşti. Bu koşullarda sanayide 2017 yılı toplam büyümesinin 2013 yılındaki yüzde 9,3’lük büyüme dolayında gerçekleşmesi bekleniyor.
2016’da imalat sanayinin sadece yüzde 3,84 büyüdüğü dikkate alınırsa, 2017 büyümesi bir önceki yıla göre ciddi bir artışı ifade ediyor. Sanayi üretim endeksindeki arış hızı ise milli gelir hesabıyla olan sanayi büyümesinden daha düşük düzeyde. Bu durum TÜİK’in yeni milli gelir hesabıyla kısa dönemli iş istatistikleri arasındaki uyumsuzluğun bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Ekim ayı sanayi üretim endeksi verilerine göre yılın ilk 10 ayında sanayi üretimindeki ortalama artış yüzde 6 ile milli gelir hesabıyla sanayide yılın ilk dokuz ayına ait yüzde 9,49’luk büyümenin oldukça altında kalıyor. 12 aylık ortalamalara göre ekim sonundaki yıllık sanayi üretimi artışı ise yüzde 5,46 oldu.
Sanayi üretim endeksindeki artışta dayanıklı tüketim malları üretimi ile yatırım malları üretimi başı çekiyor. Dayanıklı tüketim mallarında 10 aylık ortalama üretim artışı yüzde 11,48, sanayi mallarında ise yüzde 11,16 düzeyinde gerçekleşti.
Sanayideki ciro artışında ise daha farklı bir denge gözleniyor. Sanayide cirolar yılın ilk 10 ayında toplam yüzde 28,04 artarken bu kez başı yüzde 53,21 ile enerji çekiyor. İkinci sırada ise yüzde 33,48 ile yatırım malları geliyor. Bu farklılık büyük ölçüde kurlardaki artış da rol oynuyor. Sanayideki ciro artışında yurt dışı cirolarındaki artış daha yüksek. Yurt içi ciro artışı yüzde 25,24 olmasına karşın yurt dışı ciro artışı yüzde 34,01’i buluyor. Ekonomi uzmanları, bu farkta kur artışının yanı sıra ihracat artışının da payı bulunduğuna dikkat çekiyor.
KIRILGANLIKLAR ARTIRIYOR
2017 yılına sakin başlayan döviz piyasaları özellikle yıl sonuna gelindiğinde FED politikaları ve küresel piyasaların da etkisiyle dalgalanmalara sahne oldu. Akabinde hemen gerileyen kurlar şimdilik sakin seyrini sürdürüyor. Döviz piyasalarına ilişkin teorik öngörülerin genelde çalışmadığını söyleyen ekonomi uzmanları, önümüzdeki birkaç yılın meşakkatli yıllar olacağını öngörüyor.
Geride bıraktığımız 2017 yılında döviz piyasalarında yaşanan eğilimler, küresel düzeyde sistemi oluşturan kurumsal yapıyı zedeledi ve kırılganlık algısını hatırı sayılır ölçüde artırdı. Keskin hareketlerin yaşandığı 2017 yılında özelikle kasım ayından sonra FED ile ilgili beklentiler ve küresel piyasaların etkisiyle büyük artışlar görüldü. Aralık ayı itibarıyla gerileyen dövizin şimdilik nasıl bir seyir izleyeceği öngörülemiyor. 2017 yılının ilk 11 ayına bakıldığında doların 3,50 ile 3,90 arasında bir seyir izlediği görülüyor. 22 Kasım’da 3,95′i bulan doların 4 lirayı geçmesi beklenirken, aralık ayı itibarıyla dolar tekrar düşüşe geçti. Ekonomi uzmanları döviz piyasalarına ilişkin teorik öngörülerin genelde çalışmadığını söylüyor.
Ekonomi uzmanları, 2018 ve 2019′un küresel ölçekte çok meşakkatli geçeceği görüşünde birleşiyor. Gelişen ekonomilerin para birimleri üzerindeki değer kaybı baskısının daha yoğun yaşanması bekleniyor. Döviz piyasalarını yakından izleyen uzmanlar, küreselleşme sürecinin kaçınılmaz sonucu olarak diğer gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye’nin de “güven kanalları”, “finans kanalları” ve “ticari kanallar” üzerinden dünyaya göbekten bağlı olmasının gözardı edilmemesi gerektiğinin altını çiziyor. Uzmanlar, böylesine dinamik dönüşüm sürecinde eski yönetim kalıplarıyla var olabilmenin mümkün görünmediğini belirtiyor.
Uzmanlar bu bağlamda dalgalanmalardan korunmak için “risk yönetimi”, “finansal yönetim” ve “dönüşüm yönetimi”ni ön plana çıkarıyor. Reel sektörün dövizde 200 milyar dolar civarında açık pozisyon taşıyor olması Türkiye ekonomisi için de bir risk olarak kabul ediliyor. 2013 yılının nisan ayından bu yana Türk Lirası’nda yüzde 115’e yakın değer kaybı yaşandığına dikkat çeken uzmanlar, aynı dönemde benzer gelişen ekonomilerin para birimlerinin ortalama yüzde 35 civarında değer yitirdiği hatırlatarak, Türk Lirası’nın olumsuz yönde ayrışmasının reel sektör bilançolarını da zorladığını düşünüyor. Yine de bu yıl 3.90’lı seviyelerle rekor kıran, doların şimdilerde biraz toparlanmış olması ekonomiye az da olsa bir nefes aldırmış bulunuyor.
Son dönemi saymazsak doların yükselişi başta yabancı bankalar olmak üzere tüm yatırımcıları yeni hesaplar yapmak zorunda bıraktı. 2017 sonu dolar tahminleri 3,85 ile 3,90 TL aralığına yükseltildi. Kur tahminlerindeki bu artış sadece 2017 yılıyla sınırlı değil. Yabancı yatırım bankalarının 2018 yılına ait tahminleri de gelmeye başladı. Ortaya çıkan yeni tahminlerden bazılarında TL’deki kan kaybının süreceği, bazılarında ise TL’nin tekrar değerleneceği yönünde raporlar var.
HEDEF YENİDEN TEK HANE…
2005 yılında enflasyonu tek haneye indirmeyi başaran Türkiye, 2008 ve 2011 hariç çift haneyi görmemişti. Ancak 2017 yılında denge bozuldu ve enflasyonda yükseliş ile birlikte yeniden çift haneli rakamlara çıkıldı. 2018 ise enflasyonla mücadele yılı olacak ve yeniden tek haneli enflasyon için etkin önlemlerin alınması bekleniyor.
Yaklaşık 30 yıl boyunca yüksek enflasyonla yaşayan Türkiye, 2005 yılında enflasyonu tek haneye indirmeyi başararak, 2011 ve 2017′ye kadar olan dönemin hedefini ise yüzde 5 olarak belirlemişti. Bu hedefin 2017′de olduğu gibi 2018 yılı sonunda tutturulması zor. Merkez Bankası’nın kasım ayında yayımladığı yılın son enflasyon raporuna göre 2017 yıl sonu enflasyonunun yüzde 9,3 ile yüzde 10,3 aralığında gerçekleşmesi bekleniyordu.
Muhtemel yıl sonu enflasyonun ise yüzde 12 çıkacağı tahmin ediliyor. Aynı rapora göre enflasyonun 2018 yılı sonunda ise yüzde 5,5 ile yüzde 8,5 aralığında gerçekleşeceği öngörülüyor. Asgari ücrete yapılan artış, sürekli devreye giren zamlar ve TL’de yaşanan değer kaybı gibi tüm bu etkenler, 2018 yılında da enflasyonunu artıracağa benziyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) kasım ayına ilişkin enflasyon verilerine göre, Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) kasım ayında yüzde 1,49 arttı. Piyasadaki beklentiler ise yüzde 1,1 ile yüzde 1,25 arasında değişiyordu. Bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 11,16, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 12,98 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 10,87 artış gerçekleşti. Enflasyon kasım ayında piyasa beklentilerinin üzerinde artarak yıllık bazda yüzde 12,98′e çıktı. Böylece enflasyon, Aralık 2003′ten bu yana en yüksek seviyesine yükselmiş oldu.
Enflasyonda beklenti üzerinde artışa en büyük katkı, sepette en fazla ağırlığı bulunan gıda ve alkolsüz içecekler kaleminden geldi. Aylık gıda enflasyonu kasımda yüzde 2,11 olarak gerçekleşti. Giyimde ise yeni sezon ürünlerin piyasaya çıkmasının da etkisiyle fiyatlarda aylık bazda yüzde 3,77′lik artış kaydedildi.
Yıllık en fazla artış yüzde 16,79 ile ulaştırma grubunda oldu. TÜFE’de, bir önceki yılın aynı ayına göre gıda ve alkolsüz içecekler yüzde 15,78 , çeşitli mal ve hizmetler yüzde 13,39, ev eşyası yüzde 12,85 ve sağlık yüzde 12,38 ve ile artışın yüksek olduğu diğer ana harcama gruplarıdır.
Aylık en yüksek artış yüzde yüzde 2,62 ile TRC2 (Şanlıurfa, Diyarbakır) bölgesinde yaşandı. İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması’na göre bir önceki yılın aralık ayına göre en yüksek artış yüzde 12,33 ile TR63 (Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye) bölgesinde, bir önceki yılın aynı ayına göre en yüksek artış yüzde 14,38 ile TRB2 (Van, Muş, Bitlis, Hakkari) bölgesinde ve 12 aylık ortalamalara göre en yüksek artış yüzde 12,42 ile TR81 (Zonguldak, Karabük, Bartın) bölgesinde gerçekleşti.
ENFLASYON, FAİZİ YANINA ÇEKİYOR
2017 yılı başından beri artış trendi gösteren yıllık enflasyon, tahvil faizlerini de yukarı çekti. Fakat dünyada tersine işleyen bir trendin olduğu da görülüyor. Dünyada artık verimlilik odaklı büyümenin enflasyon doğurmadığına dikkat çekiliyor. Bu bağlamda verimliliğin üst seviyede olduğu bir ekonomide faizlerin de gerileyeceği dile getiriliyor.
Yıl başından beri artış trendi gösteren yıllık enflasyon, ocak ve temmuz ayları dışında çift hanede gerçekleşti. Bu durumun sonucu olarak Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) kasım ayında son 14 yılın rekorunu kırdı ve yüzde 12,98’e ulaştı. Bu duruma genel olarak TL’nin başta ABD Doları ve euro’ya karşı olmak üzere yaşadığı değer kaybı ve ham madde maliyetlerinin artışları neden oldu. Demir çelik, petrol gibi emtia fiyatlarının artışına ek olarak TL’nin değer kaybı da maliyetleri yükseltti. Enflasyonda görülen artış, tahvil faizlerini de yukarı çekti. Geçtiğimiz aylarda iki yıllık ve 10 yıllık tahvil faizlerinin üst üste rekor tazelediği görüldü.
2017 yılında enerji ve emtia fiyatlarındaki yükselme ve kur artışlarının enflasyonun yüksek olmasında belirleyici etkenler olarak öne çıktığı görüldü. Bu nedenle yüksek enflasyon, kurları ve faizleri yukarı çekerek 2018 yılında büyüme üzerinde risk oluşturabilir. Fakat yine de dünyada artık verimlilik odaklı büyümenin enflasyon doğurmadığını dikkatle değerlendirmek ve ekonominin bu bağlamda belirlenmesi halinde hem enflasyonun ve hem de faizin düşürülebileceği dile getiriliyor.
Enflasyon ve tahvil piyasaları tarafında bu gelişmeler yaşanırken, mevduat ve kredi faizleri de sene başına göre ortalama 250-300 baz puan yukarı geldi. Bu yükselişin nedeni olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) enflasyon ve kurda yaşanan gelişmelere karşı aldığı önlemlerle beraber Kredi Garanti Fonu (KGF) da gösterilebilir. Devlet, KGF aracılığıyla 200 milyar TL’den fazla krediye kısmi teminat sağlayarak bankaların daha kolay kredi vermesini sağladı. Bankalar için ise hızla artan kredi hacimlerini dengelemek ve bilanço dengelerini korumak için daha fazla mevduat toplama ihtiyacı doğdu ve bankalar daha fazla mevduatı daha yüksek faiz sunarak topladı. Henüz nasıl işleyeceği kesinleşmemiş olsa da KGF’nin kalıcı hale getirilmesinin önümüzdeki yıllarda banka faizlerine yukarı yönlü baskı olarak geri dönebileceğini gösteriyor.
PETROL FİYATLARI YÜKSELİŞ TRENDİNDE
Üç yıllık çöküşün ardından petrol fiyatları 2017′de yeniden tırmanışa geçti. Piyasalar şimdi Temmuz 2015’ten bu yana görmediği 65 dolarlık zirvesini koruyup koruyamayacağını merak ediyor. Analistler petrol fiyatlarının 60 doların üzerinde kalmayı başarması halinde yükselişin devam edeceğini öngörüyor.
Uluslararası Enerji Ajansı (EIA) geçtiğimiz günlerde yayınlanan kısa vadeli piyasalarda gösterge olan Brent tipi ham petrolün ortalama varil fiyatının 2017 yılı sonu itibarıyla 53 dolar, yeni yıl için ise 56 dolar seviyesinde olmasını bekleniyor. EIA, 2017 Ekim ayındaki raporunda, Brent tipi petrol türünün fiyatının 2017 yılı için 52 dolar, 2018 yılı için ise 54 dolar olacağı konusunda tahmin bildirilmişti.
2017 yılı Kasım ayı raporunda ayrıca, ABD’nin Batı Teksas (WTI) türü ham petrolünün de ortalama fiyatı, bir önceki ayın raporuna göre, varil başına 0,5 dolar yukarı çekildi. Buna göre, WTI türü ham petrolün ortalama varil fiyatı 2017 yılında 50 dolar, 2018 yılında ise 51 dolar seviyesinde bulunması tahmin ediliyor.
Amerikan finans kuruluşu Goldman Sachs da benzer bir beklenti içinde. Goldman’a göre OPEC ve grup ile birlikte hareket eden diğer üreticilerin arz kısıntısının süreceğine ilişkin güçlü vaatleri 2018 yılında stokların azalmasını sağlayacak ve petrol fiyatları yükselecek. Goldman Sachs analistlerinin ay başında yayınladığı raporda Brent petrolde 2018 tahmini varil başına ortalama 58 dolardan 62 dolara ve WTI petroldeki tahminin 55 dolardan 57.50 dolara yükseltti. Goldman, 2018 yılı için OPEC ve Rus petrol üretimine ilişkin tahminini günlük 350 bin varil azaltarak 44.3 milyon varile indirdi.
2017′de petrole destek veren faktörler neler?
* Küresel ekonomideki toparlanma. (Dünya ekonomisinin bu yıl yüzde 3,6, gelişmekte olan ekonomilerin yüzde 4,6 büyüdüğü tahmin ediliyor.)
* Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) politikaları. (OPEC ve OPEC dışı ülkeler 2016 sonunda başlayan üretim kısıntısı kararın uyması ve kısıntının süresini uzatma konusunda uzlaşmaya varması, petrol fiyatlarını yukarı doğru itti.)
* Körfez’de patlak veren Katar krizi.
* Kuzey Irak’daki referandum sonrası Irak’ın petrol sevkıyatının aksayacağı endişesi.
* Suudi Arabistan’da Veliaht Prens Bin Selman’ın yolsuzluk operasyonu adı altında başlattığı güç konsolidasyonu ve sonrasında yaşanan gelişmeler.
* Nijerya, Libya, ve ekonomisi iflas eden Venezuela gibi enerji ihracatçısı ülkelerdeki siyasi belirsizlikler.