Türkiye’nin sağlık sektöründeki finansal sürdürülebilirliğini değerlendirdiğimiz Koru Sağlık Grubu CEO’su Hüseyin Zafer, genel ekonomik konjoktürün de etkisiyle küçük ölçekli sağlık kuruluşlarının sürdürülebilirlik konusunda risklerine dikkat çekiyor. “Orta ve büyük ölçekli hastanelerin şansı daha fazla” diyen Zafer, önümüzdeki günlerde küçük ölçekli hastanelere yönelik birleşme ve satın alma operasyonlarının devam edeceğini söylüyor.
Türkiye’nin sağlık turizmine odaklanması ve bu konuda elindeki üstünlükleri doğru kullanması gerektiğine vurgu yapan Zafer, “Yurtdışından gelen hasta konusunu, bir döviz kazandırıcı faaliyet olarak ihracattan farklı düşünmek doğru değil. Sağlık hizmetlerine de ihracat kalemi olarak bakmak gerekiyor. Sağlık turizmi, bacasız sanayi olarak görülmeli” diyor.
Koru Sağlık Grubu olarak yeniden yapılanma dönemi yaşadıklarına değinen Zafer, halka arz için hazır olma tarihi olarak 2020 yılını belirlediklerini anlatıyor. Zafer, kurumsallaşma sürecinde yabancı sermaye ile ortaklıklara da sıcak baktıklarını söylüyor.
Koru Sağlık Grubu’nun hastane dışında eğitim ve sağlık turizmi odaklı yatırımları hakkında da bilgi veren Hüseyin Zafer ile Türkiye’deki sağlık sektörünün mevcut durumu ve yapılması gerekenlere ışık tuttuk.
-Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
Hacettepe Üniversitesi Matematiksel Ekonomi Bölümü’nü 1980 yılında birincilikle, Northeastern University, Boston’da Para ve Finans alanında Master (MA) programını yine birincilikle tamamladım. 1998-2001 yılları arasında Merkez Bankası bünyesinde kurulan İstatistik Genel Müdürlüğünde Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptım. 2001-2004 yılları arasında Merkez Bankası’nın New York Temsilciliği görevinde bulundum. Ocak 2009-Mayıs 2012 yılları arasında İletişim ve Dış İlişkiler Genel Müdürü, Mayıs 2012-Nisan 2013 yılları arasında ise İstatistik Genel Müdürü olarak görev yaptım. Borsa İstanbul’da (BIST) Ağustos 2013’ten itibaren Finansal İşler Genel Müdür Yardımcısı/CFO görevini üstlenirken, Muhasebe ve Finansman, Kurumsal İletişim, Stratejik Planlama ve Yatırımcı İlişkileri, İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri birimlerinden sorumlu olarak görev yaptım. Şubat-Nisan 2017 tarihleri arasında vekaleten Borsa İstanbul Genel Müdürlüğünü yürüttüm. Ağustos 2017 tarihinden itibaren de Koru Sağlık Grubu’nun CEO’su olarak görev yapıyorum.
Son dönemde ‘Türkiye’nin ekonomide yeni bir hikâyeye ihtiyacı var’ söylemini sıklıkla duyar olduk. Bu hikâyede enerji, bilişim ve sağlık sektörleri kilit sektörler olarak gösteriliyor. Sağlık konusunda bugün itibariyle nasıl bir gerçeğimiz var? Sağlığın bu hikâyedeki yeri ne olur?
2008 yılından itibaren dünyada bazı şeyler değişmeye başladı. Daha içine kapanık ekonomi söylemleri ve korumacı politikalar öne çıkmaya başladı. Tüm ülkelerde bunu gördük. Doğal olarak, bir çok yönüyle dünya ile ileri derecede entegre olmuş ülkemizi de bu eğilimin etkilerinden soyutlamak pek mümkün değil. Süreç kaçınılmaz olarak dış ticarete ve turizme de yansıdı. 2001-2010 yılları arasında gözlenen likidite bolluğunun yanında, ekonomik ve siyasi istikrarın da katkısı ile ülkemiz yatırımcılar için bir güvenli liman oldu. Türk Lirası bu süreçte aşırı değerlendi. Türkiye o dönemde pozitif olarak ayrıştı.
Ancak, izleyen dönemde içinde bulunduğumuz bölgenin taşıdığı jeopolitik riskler ve özellikle Ortadoğu’daki problemlerin büyümesi, Türkiye’nin ticaret ortaklarını zora soktu. Bu durum doğal olarak ekonomimizi olumsuz etkiledi. Avrupa’nın içinde bulunduğu durgunluk süreci ve bölgesel riskler Türkiye’ye sağlık turizmi amaçlı gelişleri de zorlaştırdı.
Güncele baktığımızda ise, dünyada ekonomik olarak bir derlenme toparlanma dönemine girildiğini görüyorum. Bu süreç bize de yansımış durumda. Türkiye’nin bu dönemi fırsata çevirmesi ve iyi kullanması gerekiyor. Dediğiniz gibi vazgeçilmez üç sektörden birisiyiz. Özellikle bilişimde Ar-Ge çalışmalarına ağırlık vermemiz gerekiyor. Çünkü gecikilmiş bir alandan bahsediyoruz. Yazılım odaklı bir süreç var. Türkiye’nin bu konuda yol alması gerekiyor. Enerji açısından bakacak olursak dış ticaret açığımızın önemli bir kısmı enerjiden kaynaklanıyor.
Biz, grup olarak, bu derlenip toparlanma döneminde sağlık sektöründe “Ne yapabiliriz?”e odaklanıyoruz. Sağlık turizminde göreceli fiyatları da dikkate aldığımızda Türkiye kesinlikle karşılaştırmalı olarak üstün durumda. Bugün batıda bir operasyon yaptırmaya kalksanız buradaki ödediğinizin 10 katını ödersiniz. Ayrıca bizim doktorlarımız da son derece işinde profesyonel konumdalar.
-Bu üstünlükleri ne ölçüde kullanabiliyoruz?
Devlet sağlık sektörüne önemli destekler verdi ve veriyor. Özel sağlık kuruluşlarına yönelik teşvikler verdi. Bunlardan maksimum yararlanarak kendi konumumuzu güçlendirdik. Sağlık turizminden potansiyelin çok altında pay alabildiğimiz bir gerçektir. Ama konjonktürel gelişmelerin etkisini de göz ardı edemeyiz.
Bu dönemi fırsata çeviremez miyiz? Bir anlamda işin mutfak kısmını derleme toparlama süreci olarak değerlendiremez miyiz? Türkiye bu başlıkta kendisine nasıl bir yol haritası belirleyebilir?
Özellikle yurt dışından hasta kabulü konusunu ihracattan farklı düşünmek doğru değil. Sağlık hizmetlerine de tıpkı ihracat ve turizm gibi döviz kazandırıcı faaliyetler olarak bakmamız gerekiyor. Sağlık turizmi, bacasız sanayi olarak görülmelidir. Bir turiste baktığımızda Antalya’ya her şey dahil paketlerle geliyor. Otel fiyatlarını karşılaştırarak buraya geliyor ve en önemlisi kendisini güvende hissedeceği yerlere gidiyor. Sağlık turizmini de turizmden ayrı düşünmemek gerekiyor. Hasta sağlığını ve canını emanet ettiği sağlık personelinin tecrübesine ve bilgisine güvenmek ister.
Artık her alanda uzmanlaşmanın ön plana çıktığını görüyoruz. Türkiye’nin sağlık turizmi konusunda uzmanlaşması gereken başlıklar neler olabilir? Bu konuda dünyadaki süreç nasıl işliyor?
İnsan sağlığını ilgilendiren her alan değerlidir. Burada kullandığınız malzemenin kalitesi, teknoloji ve akademik kadronuzun gücü çok önemli. Biz kurum olarak çok güçlü bir akademik kadro ile çalışıyoruz. Buna odaklanıyoruz. Bunu fiilen uyguluyoruz. Etik değerlere çok önem veriyoruz. Hasta güveni ve memnuniyeti bizim için çok önemli. En ileri teknoloji ve bilgi düzeyi ile yol alıyoruz. Son 7 yılda bir buçuk milyon poliklinik hastasına hizmet verdik. 60 bine yakın ameliyat yaptık. 17 bin civarında doğum yaptırıldı. Bu rakamların önemli bir kısmı sağlık turizmi kapsamında idi.
Onkoloji konusunda çok iddialıyız. Yüksek teknolojiyi kullanıyoruz. Genellikle de ileri teknoloji kullanılan alanlarda ağırlığımızı hissettirmeye çalışıyoruz. Her zaman en yeni teknolojileri kurmaya odaklanıyoruz. Robotik cerrahide çok ileri düzeydeyiz. Çok yakında Beyin anevizmalarında ameliyata gerek duymadan yol alabileceğimiz girişimsel radyoloji ve Gama Knife teknolojisini kullanıma alıyoruz. Özellikle kanser tedavisinde en ileri teknolojilerin kullanıldığı tam teşekküllü bir merkez konumundayız.
Bunlara ek olarak, bir de tıbbi görüntüleme merkezimiz var. BR Çare Görüntüleme Merkezi, özellikle Sincan, Eryaman, Etimesgut, Elvankent bölgelerine hizmet vermek üzere kurulmuş olmasına rağmen, zamanla tüm Ankara’ya hizmet eder hale gelmiş, kaliteli ve güvenilir hizmet anlayışı sunan, bünyesinde 1,5 Tesla MR cihazı ile Kemik Dansitometri cihazı barındıran bir görüntüleme merkezidir. Hastalarımız şahsen müracaat edip hizmet alabilmekteyken, çevredeki hastane ve Tıp merkezleri ile yapılan kurumsal anlaşmalar neticesinde kurumlara da hizmet verebilmektedir.
Finans sektöründen gelen ciddi bir tecrübeniz var. Sağlık sektöründeki finansal sürdürülebilirliğimiz konusundaki karnemiz hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sektörün içine girince küçük hastanelerin çok yaşama şansının olmadığını gördüm. Özellikle şehir hastanelerinin gündeme gelmesiyle de bu daha fazla kendini hissettirir oldu. Tabi bu içinde bulunduğumuz genel ekonomik konjonktürden de kaynaklanıyor. Orta ve büyük ölçekli hastanelerin şansı daha fazla. Bu nedenle biz de büyümeye ve daha fazla kurumsallaşmaya odaklandık. İtibar ve algı yönetimi anlamında da bu çok önemli. Daha nitelikli personel istihdam etmeyi ve daha ileri teknoloji kullanımını bu sayede sağlayabiliyorsunuz. Ayrıca, dengeli ve kontrollü bir ölçek ekonomisi ile finansal darboğazları daha kolay aşabiliyorsunuz.
Bu tekelleşmeyi getirmez mi?
Tekelleşme, rekabetçi olmayan bir piyasada diğerlerine hiç şans bırakmaz. Oysa ki çok sayıda daha büyük ölçekli hastanenin hizmet verdiği bir ortamda rekabet verimlilik artışı ile daha fazla değer yaratır. Ülke ekonomisine daha fazla katma değer yaratır. Benim kast ettiğim çok sayıda orta-büyük hastanenin faaliyet göstermesidir.
Bu da oligopolistik bir duruma sebebiyet vermez mi?
Hayır. Sağlık sektörü çok sıkı denetlenen bir sektör olduğu için, bu durumun oligopolistik bir yapıya dönüşmesini olanak dışı görüyorum.
Son dönemde satın almaların sektörde ciddi anlamda arttığını görüyoruz…
Benim söylediğim çalıştığım da bu. Küçükler ve marka değeri olmayanlar, bir de kötü yönetişim sorunu varsa maalesef bir süre sonra finansal darboğazla karşı karşıya kalıyorlar. Peşinden hizmet kalitesinde düşüş başlıyor ve bu da kaçınılmaz sonu hazırlıyor. Ben de bir vatandaş olarak marka değerine ve kalitesine güvendiğim bir hastanede tedavi edilmek isterim. Sonuçta insanın canı söz konusu ve bu çok kıymetli. Artık hastalar kurum seçimlerinde son derece bilinçli davranıyorlar ve aldıkları sağlık hizmetinin kalitesine büyük önem veriyorlar. Burada markalaşma süreci ön plana çıkıyor. Bu nedenle satın almaların devam edeceğini düşünüyorum.
Koru markasını Ankara’da iki ayrı bölgede görüyoruz. Bu markayı Türkiye’nin farklı illerinde de görmek mümkün olacak mı?
İstanbul konusunda çalışmalarımız var. İstanbul’da bir hastane açma konusunda arzuluyuz ama hangi bölgesinde olacağı konusunda henüz karar veremedik. Bölgesel olarak ihtiyaca ve potansiyele bakıyoruz.
İstanbul önemli bir global hub durumunda. Dünyanın diğer bölgelerinden İstanbul’a direkt ulaşım çok kolay. Dolayısıyla hasta bununla da ilgileniyor. Sonuçta en zahmetsiz, en az maliyetli ve en hızlı ulaşıma önem veriyor. Bunu sağladığınız ölçüde rekabette bir adım öne çıkıyorsunuz.
Ankara da bu konuda yol almaya başladı. Özellikle yurtdışından gelecek hastalar için Ankara’ya olan direkt uçuşlar büyük bir avantaj sağlayacaktır. Bu nedenle, Ankara’ya ulaşım sorununun daha güçlü bir şekilde çözümlenmesi gerekiyor. Bu sağlandığında, Ankara da İstanbul’dan sonra ikinci bir hub olabilir. Tabii ki ulaşım kolaylığı yanında tedavi masraflarının da önemini göz ardı etmemek gerekir.
Peki Anadolu’da…
İleriye dönük planlarımız arasında Anadolu’ya açılmak da var. Ekonomik istikrar olduğu sürece, doğru zaman ve doğru yerde, istihdam yaratmak amaçlı yeni yatırımlara her zaman açığız.
Taşeron sisteminin en fazla uygulandığı sektörlerden birisiniz. Bu sistemin sektörde uygulanması doğru mu?
Özel sağlık kuruluşları da sonuçta kurumsal ve kar odaklı işletmeler durumunda. Taşeron sistemden daha karlı sistemler üretebildiğiniz ölçüde bu sistemden kendiliğinden uzaklaşılır. Hizmet kalitesi ve maliyet açısından daha uygun olduğu sürece de kaçınılmaz olarak devam edecektir. Buraların da bir ticari işletme olduğunu ve katma değer yarattığını unutmamak lazım. Ben bu tür ilişkilere kategorik ve kesin sınırlar çizilerek yaklaşılmasını pek doğru bulmam. Dönüşümün bir aşaması olarak görürüm.
Neden eğitim alanına yöneldiniz?
Sağlığın yan alanları olarak baktığımızda eğitim ve sağlık turizmi çok önemli. Bunları sektörel açıdan birbirini tamamlayıcı olarak görmek lazım. O yüzden bizim eğitim faaliyetlerimiz de hep sağlık üzerine kuruldu. Bildiğimiz, yapabileceğimiz alanlarda yol almayı tercih ediyoruz.
Eğitim alanındaki yatırım planlarınızda ne noktadasınız?
Koru Sağlık Meslek Lisemiz var. Oradan mezunlarımızdan bir kısmını kendi hastanemizde istihdam ediyoruz. Ayrıca sektörün talebine de cevap veriyoruz. Bugüne kadar 98 mezun verdik. Bunlar daha ilk mezunlarımız. Bunlardan 40 mezunumuz çeşitli üniversitelere yerleşti. Meslek lisemizde İngilizce, Arapça ve Rusça olmak üzere üç dil öğretimi de verilmektedir. Sağlık meslek lisemizde Erasmus programı çerçevesinde Avrupa’nın değişik ülkelerine her yıl öğrenci gönderiyoruz. Eğitimde bu alanda iddialıyız.
Ayrıca, yine Ankara’da eğitim hizmeti veren Koru Anadolu Lisemiz var. Burada da diğer okullardan farklı olarak, 12-13 kişilik sınıflarda nitelikli eğitim sunuyoruz. Buradan henüz mezun vermedik.
Bir de Yüksek İhtisas Üniversitemiz var. Vakıf aracılığı ile faaliyet gösteriyor. Bunun tıp fakültesi olarak Koru Hastanesi ile afiliasyon sürecini tamamlamak üzereyiz. Afiliasyon sürecinin tamamlanması ile birlikte kurumumuz üçüncü basamak bir üniversite hastanesi olarak tıp eğitimine katkıda bulunacaktır. Bu nedenle, büyük heyecan ve gurur duyuyoruz.
Bu marka değerimizi daha da yukarıya taşıyacak bir gelişme. Kesinlikle, hizmet kalitemize katkı sağlayacaktır. En son Sağlık Bakanlığı’nın “Sağlıkta Kalite Standartları” denetiminde 100 üzerinden 99.54 puan alınmış bir hizmet kalitesine sahibiz. Diğer yandan, sağlık hizmetlerinde önemli bir kalite göstergesi olan Uluslararası SAS Denetimi ’ne de başvurduk. Bundan 100 üzerinden 100 almanız gerekiyor.
Bolu’daki otel projesi ne aşamada?
Bolu’da satın aldığımız Tarihi Koru Oteli 330 yataklı ve 4 yıldızlı idi. İç turizm ve spor amaçlı hizmet veriyordu. İsim benzerliği tamamen tesadüf. Burada bir yenileme süreci başlattık. Tarihi ana dokuyu koruyarak genişletiyoruz ve yeni baştan inşa ediyoruz. Yenileme için 20 milyon TL civarında yatırım yapıyoruz. Finansmanı sağlandı. Artık 5 yıldızlı ve 700 yataklı olacak. Uzakdoğu konseptli SPA merkezi olacak. Alışveriş merkezi ve yöresel lezzetlerin sunulacağı otantik restoranı da olacak. Uluslararası standartta iki tane futbol sahası olacak. Uluslararası basketbol ve voleybol sahaları olacak. Uluslararası spor kulüplerine kamp hizmeti de verecek. Şöyle ki coğrafi olarak Antalya’da böyle bir spor kamp alanı var. Orta bölgede yok. Sonrası İtalya’da var. Dolayısıyla bu bölgede önemli bir boşluğu dolduracak. Aynı şekilde kır düğünü de yapılabilecek alanlarımız, açık ve kapalı yüzme havuzlarımız olacak. Otelin kullanılabilir arazisi neredeyse 200 dönüm.
Otel Kongre turizmine de hizmet verecek. Aynı anda 1500 kişilik bir kongre salonumuz olacak. Gerektiğinde bu salon separatörler ile 7 parçaya bölünmek suretiyle eş anlı oturumlara da açık olabilecek.
Bolu’daki Koru otelimizin konaklama bölümünü bu yılsonuna kadar hizmete alabilmek için gayretle çalışıyoruz. Bahar döneminden itibaren de tam kapasite ile hizmete almayı hedefliyoruz.
Koru markasını önümüzdeki günlerde farklı alanlarda görmemiz mümkün olacak mı?
Koru markasını üç alanda yaygınlaştırmaya çabalıyoruz. Bunlar daha önce de belirttiğim gibi, Sağlık, Eğitim ve Turizm. Pazar fırsatlarını değerlendirmek suretiyle ulusal ve uluslararası alanda başka alanlara girer miyiz? Onu zaman gösterecektir. Bugünden bir şey söylemek mümkün değil. Şu an için böyle bir düşüncemiz veya planımız yok.
Koru olarak yurtdışındaki başka hastanelerin satın alınması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Yurtdışında, özellikle de Balkanlarda, hastane yatırımı planlarımız arasında. İyi bir fırsat çıkarsa tabii ki değerlendiririz.
Yabancı ortaklığa sıcak bakıyor musunuz?
Yabancı ortaklığa sıcak bakıyoruz. Bu tür teklifler de var. Yabancı ortak almanın kurumsallaşma açısından çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Sonuçta bilgi birikimi ile geliyorlar. Ortaklık konusunda bize her kesimden talep geliyor. Paranın milliyeti, rengi olmaz. Sermaye sermayedir. Bu sermayeyi nasıl ekonomiye ve yatırıma kazandıracaksınız buna bakmak lazım. Biz kalıcı, uzun vadeli doğrudan yatırımcılarla ilgileniyoruz.
-Halka arz konusundaki süreç ne durumda?
Halka arz konusu planlarımız arasında. 2020 yılını halka arza hazır olma tarihi olarak belirledik. Ama tabii ki tarih değişebilir. Şeffaflık, sürdürülebilirlik ve hesap verebilirlik açısından halka az çok önemli ve bir güçlü bir adımdır. Borsa’ya kote olduğunuzdan itibaren attığınız her adımı Kamuyu Aydınlatma Platformu’ndan duyurmak zorundasınız. Kurumsallık temel ilkemiz.
-Eklemek istediklerimiz…
Önce mutfağı toparlıyoruz. Reorganizasyon şemamızı hazırladık. İkinci aşamada, bu çerçevede yetki ve sorumlulukları belirledik. Kurumsallaşma sürecinde bu çok önemli idi. Koru Sağlık Grubu’nda bir anlamda yeniden yapılanma dönemi yaşanıyor. Üçüncü aşama stratejik planımızın oluşturulması. Kasım ayında bunu tamamlamayı hedefliyoruz. Daha sonra, Aralık ayı içinde, bu plan çerçevesinde 2018 yılı performans bütçemizi hazırlayacağız. 2019 yılının ilk aylarında da performans değerlendirmesini yapacağız.