“POPÜLİZM YAPILMAMALI, HEPİMİZ AYNI GEMİDEYİZ”

 

IMG_5472

 

Ekonomi gündemi, son 10 gündür inşaat demiri fiyatlarını tartışıyor. Sektörde neler yaşandığını TİCARET Sohbetlerine bu hafta konuk olan Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) Genel Sekreteri Veysel Yayan ile ele aldık. Fiyat gerçeği, demir temini, piyasalarda yaşanan değişim süreci ve dünya piyasalarında beklenen gelişmeleri Yayan ile değerlendirdik.

Türkiye’de inşaat demiri sıkıntısı yaşanmadığını ancak bu sektörün stok yapma lüksünün olmadığına vurgu yapan Yayan, önümüzdeki dönemde üretim kapasitelerini yüzde 70’lere ulaştırmayı hedeflediklerini anlatıyor. Türkiye’nin ana alıcısı durumunda olan ABD pazarındaki korumacı tutum nedeniyle geçmiş yıllarda olduğu gibi Uzakdoğu, Afrika ve Avrupa pazarına odaklanıldığını anlatan Yayan, dünya demir piyasasını önümüzdeki dönemde zor bir dönemin beklediğini de söylüyor.

 

-Son 10 gündür inşaat demiri fiyatları ve üzerindeki gümrük vergisi başlığı Türkiye’nin gündemine yerleşti. Sektörde neler oluyor?

Bu, İMKON Başkanı Tahir Tellioğlu’nun ilk çıkışı değil. Geçmişte de çelik ürünlerinin fiyatlarında dalgalanmalar olduğunda fiyatların suni şekilde arttığı, enflasyon oranları yüzde 15 iken, inşaat demiri fiyatlarının yüzde 50 artmasının kabul edilemez olduğu yönünde açıklamalar yaptı.

İlk bakışta haklıymış intibaını veren ama işin detayına inildiğinde ekonominin gereklerini kavramayan, çelik fiyatlarının ve diğer emtiaların fiyatlarının Türkiye’de oluşmadığı, uluslararası piyasada oluştuğu gerçeğini göz ardı eden bir yaklaşımla karşı karşıyayız.

Çinko fiyatlarına baktığımızda şu anda yüzde 90 oranında artış var. Şimdi kalkıp “Çinko fiyatları Türkiye’de enflasyon yüzde 11 iken neden yüzde 90 arttı, burada spekülasyon yapılıyor” diyebilecek durumda mıyız?  Dolar kurları da bir anda katlandı.

Demir-çelik ürün fiyatlarında da benzeri dalgalanmalar söz konusu oldu. Netice itibariyle şöyle bir durum oldu. Bu yılın başından itibaren demir fiyatlarında uluslararası piyasada yüzde 35 oranında artış oldu. Çin, Amerika ve Avrupa’da fiyatlar artarken Türkiye’de artmaması mümkün mü? Artış oldu ama Türk Lirası cinsinden fiyatlara o kadar yansımadı. 8 puan kadar daha düşük ölçüde yansıdı. Nedeni ise dolar kurları 3.95’lere çıkmıştı. Ondan sonra dolar kurları gevşeyince, yurtiçi piyasada inşaat demiri fiyatlarındaki yükseliş, dolar cinsinden fiyat artış oranlarının altında kaldı. Yüzde 26 civarında arttı. Genel olarak, fiyatlar dünyada yükseldiği için bizde de yükseldi. Yani demir-çelik fiyatlarına bakarken birinci olarak Dolar-Türk Lirası parametresi, ikinci olarak uluslararası piyasada çelik ürünlerinin dolar cinsinden fiyatlarına bakmak lazım. Geçmişte de 2008 yılında çelik fiyatları 400 dolardan 1300 Dolar seviyelerine kadar artış göstermişti.

O zamanda Tahir Bey, ‘Bu fiyatlar nasıl Türkiye’deki enflasyondan daha yüksek oranda artar?’ demişti. Biz de bunun Türkiye’den kaynaklanmadığını, dünyadan kaynaklandığını söylemiştik. Esasen bu fiyatlardaki artışa paralel bir biçimde girdi fiyatları da artmıştı.

Mesela, o dönemde Türkiye’de 170 dolar olan hurda fiyatları 800 dolara kadar yaklaşmıştı. Hiçbir çelikçi Türkiye’deki hurdacılara ‘Sizin maliyetleriniz artmadı. Tonu 180 dolar olan hurdanın fiyatını niye 800 dolara çıkardınız’ demedi. Çünkü hurdacılar ellerinde hesap makinası ile saat 9’da dünyadaki hurda fiyatlarına bakıyorlar. Çelik ürünlerinin fiyatlarına bakıyorlar. Hurdadan çelik üretmenin maliyetlerini biliyorlar, aradaki marjı düşünerek ona göre pozisyon alıyorlar. Böylece fiyat oluşuyor.

Fiyatın böyle oluştuğu bir durumda siz kalkıp da Türkiye’deki enflasyon yüzde 10 iken inşaat demiri fiyatlarının niye daha fazla yükseldiğini sorarsanız, bu, ya konuyu bilmediğinizi gösterir. Yani ekonomi bilginizin yetersizliğini ortaya koyar. Ya da popülizm için bile bile yanlış bir açıklama yaptığınızı, gerçekleri çarpıtmaya çalıştığınızı ortaya koyar.

İnşaat sektöründe KDV’den bir rahatsızlık var. Bunun indirilmesi isteniyor ama bu konu bizi ilgilendirmiyor. Bizim sektörümüz yüzde 15-20’lik kârlılık oranlarıyla hiçbir zaman çalışmadı. Yüzde 2-3 karlılığı yakaladığında şükür bu senede kârlıyız diyebildi. Aslında teknolojik gelişmelere ayak uydurabilmek için, sektörde yüzde 10’un üzerinde bir kârlılığa ihtiyaç var. Özellikle 2013-2015 yıllarında çok ciddi kayıplar verdik.  Vardiya sayılarını azalttık. Hiçbir yerden destek görmedik. Damping soruşturmalarından bir cevap alamadık. Damping soruşturmaları askıda kaldı. Şimdi böyle bir süreçte açıkçası Ekonomi Bakanımızın inşaat demirinde vergileri kaldırırız gibi sözlerini de üzüntüyle karşılıyoruz. Ekonomi Bakanlığı, müteahhitleri gözetmek zorunda ama çelik sektörü Ülkemizin en önemli sektörlerinden biri. İthalatçılara, özellikle de kalitesiz ürün ithalatçılarına, yanlış bir mesaj vermemek gerekiyor.

Niye demir-çelik üzerinden popülizm yapılıyor?

İnşaat müteahhitlerinin bu popülizmi yapmak istemelerinin sebebi başka taleplerini güçlendirmek. Çelik fiyatlarını indiremiyoruz, o maliyet artışları bizi rahatsız ediyor. O yüzden eğer devlet Katma Değer Vergisi’ni kaldırırsa bu maliyetleri dengeleriz gibi bir talepleri var. Veya eskalasyon talepleri olabiliyor. Bir de imarla ilgili bir takım taleplerinin olduğunu söylediler. İyi de bunları doğrudan doğruya söylemek lâzım. Bunları çelik fiyatları düşükken de söyleyebilirsiniz.

Bizim sırtımızdan neden tüfek atıyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Biz paydaşız. Yarın göz göze geleceğiz. Biz satacağız, siz alacaksınız. Aynı gemideyiz.

Ama şunu da hemen ayırmak gerekiyor. Meselâ Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Mithat Yenigün, “Bunlar geçici şeylerdir. Kısa zamanda sonuçlanacak. Piyasada bir kıtlık oldu ama bunlar geçici. Biz talebi askıya almıştık. Bu askıya alışımız sona erdi. Ona göre ayarlanabilir” tarzında açıklama yaptı. Benzer açıklamaları pek çok farklı müteahhit de yaptı.

Biz yurtiçinden talep gelmeyince sektör olarak dışarıya yönelmiş bulunduk. İhracat bağlantıları yapmış olduk. Şimdi ihracat yapmış olmamız adeta bir suç gibi oldu. ‘Niye ihracata veriyorsunuz, içeriye vermiyorsunuz. İçeri daha pahalıyken niye dışarıya satıyorsunuz’ gibi sözler geldi.

Bu soru kendi içerisinde çelişki barındırıyor. Firmalar özü itibariyle kâr müessesesidir. Kâr elde etmeyi amaçlar. İçerde iyi şartlar varken niye dışarıya satsın? Demek ki dışarıya sattığı zamanlarda,ya içeride şartlar iyi değildi ya da bir talep yoktu. Her ikisi birden söz konusuydu. Birde şöyle bir yanlış yapılıyor. Bizim 3 ay önce dışarıya verdiğimiz fiyatları alıyorlar. O zaman 430 dolar, şimdi aldıkları fiyatlar 470 dolar. Dışarıya daha ucuza satıyorsunuz gibi yanlış yorumlar yapıyorlar. İyi de çelik piyasasında bazen bir gün içerisinde fiyatlar önemli ölçüde değişiyor. Üreticiler açıklama yapıyor. “Bugün fiyatlara şu şu gerekçelerle 30 dolar zam yaptık.” 3 ay önceki fiyatları alıp, bugünün şartlarında döviz kurlarında, aynı fiyatı talep etmek gibi bir yaklaşımın doğru olması mümkün mü?

Herkesin birbirini tanıdığı piyasada inandırıcı değil, bu, kişilerin kendi güvenilirliklerini zedelediği, bindikleri dalı kestikleri bir durum.

IMG_5480

 

 

Şu anda fiyatlar nedir?

Son birkaç ay içerisindeki fiyat farkı 1800 TL ile 2100 TL arasında değişiyor. Bizim kuruluşlardan faturalı çıkan ürünlerin en yükseği 1970 TL idi. Bunu bir tüccara veriyorsunuz. Tüccarın bunu envanterinde deposunda tutması bir risktir. Tüccar stokluyor söylemi yanlış. Stokluyorsa o maceraya gidiyor. Artış beklentisi ile stokladıysa artış olmadığında onun altında kalıyor, zarar ediyor. Müteahhit daha iyi fiyat beklentisi ile ürettiği konutları hemen satmadığı için, stokçuluk ile suçlayabilir misiniz? Ya da kârını irdeleyebilir misiniz? Herkesin iğneyi önce kendisine batıracak olgunluk içerisinde olması gerekiyor. Bir bardak suda fırtına kopartmak yaklaşımı yanlış…

Burada amaç, suni gündem yaratmak mı? Aslında hepiniz aynı gemidesiniz…

Suni gündem yaratıp muhtelif taleplerini gündeme getirmek istediler. Biz onları paydaş olarak görüyoruz. Onlar olmasa biz olmayız, inşaat sektöründe bir sıkıntı yaşanmaması bizim de önceliğimiz. İnşaat sektörünün sıkıntısı bize talep azlığı olarak yansıyor. Referandumdan önce taleplerini durdurmaları bizim yurt dışına yönelmemize yol açtı.

Mayıs ayında sırf bu durumu gidermek için üreticilerimiz ihracatlarını askıya aldılar. İhracatlarını askıya alıp iç piyasaya yöneldiler. Bunu rakamlardan da görmek mümkün.

Nisan ayında yüzde 46 oranında olan ihracattaki artışın Mayıs’ta yüzde 25 seviyesinde olduğunu görüyoruz. Mevcut kontratlarımızı askıya aldık. Yurt dışında bir düzen tutturmak zordur. Müşteriyi tekrar yakalamak zordur. Orada bu riski göze aldık.

Şu husus göz ardı ediliyor. Gümrük vergilerinin Türkiye’deki fiyatlar üzerinde öyle bir etkisi yoktu. Türkiye’de yüzde 30 gümrük vergisi var. Türkiye’deki iç piyasadaki fiyatlar ortalama dünya fiyatı artı yüzde 30 şeklinde oluşmuyor ki. Öyle bir durum yok. Bizim fiyatlarımız bugün Çin, Rusya, Avrupa, ABD, Latin Amerika ve Brezilya’dan düşük. Brezilya’da bin doların üzerinde Amerika’da 580 dolar, Çin’de 530 dolar.

Türkiye inşaat demirinin geleneksel olarak en ucuza inşaat sektörüne verildiği ülkeler arasındadır. Bunun da şöyle bir gerekçesi var. Türkiye en çok inşaat demiri üreten ülke olmasa bile inşaat demiri ihracatında uzun süre birinciydi. Sonra Çin’in araya girmesi ile bir kaç yıl evvel ikinciliğe geriledik  2016 yılında 16 milyon ton üretim yaptık bunun 9 milyon tonunu yurt içine verdik. 7 milyon tonunu ihraç ettik. Bu yurtiçi tüketimden 7 milyon ton fazla üretim yaptığımızı gösteriyor.

Üretim kapasitemiz ne kadar? Bugün itibariyle kapasite kullanım oranı nedir?

Kapasitemiz 25 milyon ton. Kapasite kullanım oranı da yüzde 64. Bu kapasite kullanım oranını rahatlıkla yukarıya çekebilecek durumdayız. 30 civarında ham çelikten inşaat demiri üreten kuruluş var. 50 kadar da haddehane var. Yüzlerce tüccar var. Bu kadar oyuncunun olduğu bir yerde spekülasyon olabilir mi? Spekülasyon ancak az sayıda satıcının ve ürün yetersizliğinin olduğu yerde söz konusu olabilir. Şimdi herkes nereye ne satarım bunu araştırırken, bunun için pazarlama grupları oluşturarak, daha fazla ürün satmanın yollarını araştırırken, kapasitelerini daha fazla kullanmanın arayışı içerisindeyken, spekülasyondan bahsetmek, ya o kelimenin anlamının bilinmediği ya da gelişigüzel suçlamada bulunulduğu anlamına geliyor. Her şekilde rahatsız edici. Bu kadar üretim fazlasının, üretici ve satıcı fazlasının olduğu yerde spekülasyon olmaz. Bu söylenenlerin hesaba dayalı bir açıklaması yok. Bunlar bizi rahatsız etti. Bizim işimiz, bu spekülatif haberlere cevap vermek değil. Kendi işimizi yapıp kaybettiğimiz yılları kazanmak.  2004-2006 yılarında yüzde 80’lerin üzerine çıkarttığımız kapasite kullanım oranlarını, tekrar o noktalara çıkartmak, hem uluslararası hem de iç piyasanın ihtiyaçlarına cevap verebileceğimiz bir ortamı tesis etmek istiyoruz.

Bazı inşaat müteahhitleri, kendilerine göre en uygun zamanda sipariş vermek istiyorlar. Bunu anlıyoruz. Ancak projeniz var ise, bu projeyi aksatmadan yürütebileceğiniz bir düzen tutturmanız gerekiyor. Kendilerinin gerekli stokları tutmayıp, ihtiyaç duydukları stokları sanayinin kendileri için tutmasını beklemelerini anlamıyoruz.  Oysa ki, çelik sektörünün geçmişte yaşanan fiyat dalgalanmalarının yol açtığı kayıplar nedeniyle stoksuz çalıştığını çok iyi biliyorlar.

Ama esas gaye, ithalat kapısının açılması. Görüşmelerimiz esnasında, Ekonomi Bakanlığımız ithalatın özendirilmesinin amaç olmadığını ifade etmişti. Biz de verilen mesajın, kalitesiz ve dampingli ürün ithalatını cesaretlendireceğini belirtmiştik. Nitekim gelişmeler de endişelerimiz istikametinde gerçekleşti. Cezayir için üretilmiş olan, ancak Cezayir kabul etmeyince Türkiye’ye yönlendirilen 22.500 ton TS708 sertifikası bulunmayan, bir buçuk yıl limanda bekletilmiş, paslanmış inşaat demiri, aynı anda 5 limanımıza birden indirildi. Açıklanan alım fiyatları ile, bu ürünlerden kâr edilmesi de mümkün değil. Esasen açıklanan fiyatlar dahi, dampingli gibi görünüyor. Kendi iç piyasalarına satamadıkları kalitesiz ürünleri, deprem kuşağında bulunan Türkiye’ye gönderebilmelerini anlamakta güçlük çekiyor ve bu duruma izin veren mevzuatın süratle gözden geçirilmesini talep ediyoruz.

Şu anda yaşadığımız süreci de göz önünde bulundurursak 2017 için nasıl bir çalışma takvimi belirlediniz?

2012-2015 sürecinde, üretimimizde ve ihracatımızda çok çok büyük düşüşler oldu. 2016’da biraz toparlandık, üretimimiz arttı ve ihracatımız bir önceki yıl ile aynı seviyede kaldı. 2017 yılında, üretimimizin en az yüzde 7 oranında artacağını öngörüyoruz. 2012 yılı üretim rakamlarına ulaşmayı hedefliyoruz. Kapasite kullanım oranları halâ yüzde 60’larda. Zayıf bir ihtimal bu yıl 70’lere ulaşabilir. Kapasite kullanım oranının 2004-2006 dönemindeki yüzde 80’lere ulaşması için ise epeyce çalışmamız lazım. Şimdi bunu hedefliyoruz. İhracatımızdaki artış, şu an miktar olarak yüzde 20’lerde. Ancak düşüş eğiliminde. En azından yılı, miktar açısından % 20 artış mümkün olmasa bile, değer açısından yüzde 20’lerde artışla kapatabileceğimizi düşünüyoruz. Dolayısıyla 2017’yi 2016’ya göre daha iyi bir noktada kapatmayı hedefliyoruz.

Dünya pazarında beklenen gelişmeler neler?

Çin Halk Cumhuriyeti’nde üretimde yüzde 4.5 oranında bir artış söz konusu. Dünya çelik üretiminde de artış var. Bu durum uluslararası piyasada daha fazla rekabete neden olacak. Dünyada kapasite fazlalığı ve üretim artışı zaten var. Bu kapasite fazlalığı ile yine zor günler bizi bekliyor.

2015 yılında, Çinli üreticilerin fiyatları Türkiye piyasasında geçerli fiyatların yüzde 40 daha altındaydı. Ve bunun asla maliyetlerle açıklanabilir bir yönü yoktu. Hurda maliyeti, cevher maliyeti belli… Objektif şartlarda fiyatların yüzde 40 daha düşük olması mümkün değil. Açıkça damping yapıyorlardı. İnşaat demirinde o yüzden % 15 olan vergiler % 30’a çıkartılmıştı. O tehdit şu anda yok gibi ama tamamıyla da kalkmış değil. Yanı başımızda Rusya Federasyonu ve Ukrayna’nın karşılaştırmalı üstünlükleri var. Ayrıca hurda ihracatına 30 $/ton civarında vergi uyguluyorlar. Bu kendi piyasalarının hurdayı 30 dolar daha düşük maliyetle kullanması anlamına geliyor. Enerjide çok büyük devlet destekleri var. Kömürü, cevheri çok ucuz maliyetlerle elde ediyorlar. Fiyatlarda damping yapma imkanları var. Üretim maliyetleri çok düşük.

Şu anda biz üretimde kaçıncı sırdayız?

Dünya çelik üretiminde halen sekizinci sıradayız.

Tek vardiya mıyız?

Piyasalar düzelmeye başlayınca pek çok kuruluş 2 hatta 3 vardiyaya geçtiler. Hala vardiya sayısı az olan kuruluşlarımız var ama onlar da şartlara uyum sağlayacaklardır. Talepteki düzelmeyle birlikte, vardiya sayısındaki artışa paralel olarak, istihdamımız da arttı.

Mega projelerin sektördeki talebe yansıması nasıl oldu?

3. havalimanı projesinden sektöre ciddi talep geldi. Bundan da memnunuz. 3. köprüden kullanılan çelik ürünleri Kore’den ithal edildi. Bundan çok ciddi rahatsızlık duyduk. Ve bu rahatsızlığımızı kamunun tüm ilgili birimlerine ilettik. Çanakkale Köprüsü’nde bunun yaşanmamasını istedik.

Çünkü Koreli firmalar çok muhafazakârlar. Gelip burada ihale alıyorlar ve taşeron şartnamelerine bu ürünlerin Kore’den getirilmesi şartını koyuyorlar. İnsan saçını başını yoluyor. Türkiye’nin böyle büyük mega projeleri çok sayıda değil, Türkiye’nin bütçesi belli. Bu bir fırsat olarak önümüzden geçiyor. TANAP ihalesinde yerli çelik kullanılmadı, ithal edildi. Mesela bazı üye kuruluşlarımız TANAP’a ürün verebilmek için zarar etmeyi göze aldılar. Fakat yedi dereden su getirilip yerli sac kullanılmadı. Bu kabul edilebilir bir şey değil. 800 bin ton sac TANAP için ithal edildi.

Bunların tekrar etmemesi, şartnamelere ABD’de olduğu gibi Türkiye’de ergitilmiş, yerli çelik kullanımı şartının getirilmesi lâzım. Amerika Başkanı göreve gelir gelmez “Bütün boru projelerinde Amerikan çeliği kullanılacak” dedi. Neden bunu böyle yapıyor? Çünkü Amerika’nın istihdamını önceleyen bir politika izliyor. Amerika’daki çelik kapasitesinin kan kaybetmesini istemiyor.

Şu andaki istihdam verileriniz nedir, bu yıl ne kadar bir artış öngörüyorsunuz?

Üye kuruluşlarımızın 39 bin civarında doğruda doğrudan istihdamı var. Diğer çelik üreticisi haddehanelerle birlikte baktığımızda, taşımacı, tüccar ve hurdacılar da dikkate alındığında, 60 bin kişi civarında istihdam olduğunu söyleyebiliriz. Bizim doğrudan istihdamımızın bu yıl içinde yüzde 15 civarında atmasını bekliyoruz.

Öncelik verdiğiniz pazarlar oldu mu?

Türkiye’nin en iyi pazarı Amerika… Ama şimdi Amerika bütün ihracatı engellemeye çalışıyor. Yeni pazarlar bulmak gerekiyor. Yeni pazarlar derken belki Afrika ülkeleri olabilir. Kısmen Avrupa ve Uzakdoğu olabilir. Eski pazarlarımıza dönüyoruz. Kendi iç piyasamızın ihtiyacını karşılamak memnuniyetle yapacağımız bir iş olur. Artık çelik sektörü açısından dünyadaki, ülkeler koruyucu politika izledikleri için herkesin kendi iç pazarını koruması ve daha sonra ihracat şansını değerlendirmesi lazım. Bizde bu durum böyle değil. Bizim kendi iç pazarımızda hâkim olmamızı engelleyen Dahilde İşleme Rejimi var. İthalatın yüzde 50 civarındaki kısmı oradan geliyor. Dünyanın hiçbir yerinde bu mekanizma bu kadar liberal işlemiyor. Bunun bir kere gözden geçirilmesi lazım. Vergi oranlarının değil indirilmek koruyucu seviyelere çıkarılması lazım. Dampinge karşı da önlemlerin çok etkili olması lazım. Bir müracaatta bulunuyorsunuz sonuç alamıyorsunuz. Bunun şimdiye kadar kesinlikle engellenmesi gerekirdi. Şu anda yassı mamullerde üretebildiğimizin iki mislini üretme imkânına sahibiz. İhtiyacımızda da 3 milyon ton üzerinde bir kapasitemiz var. Hala ithalat yapmayı tercih ediyoruz. Bunu anlamak, kabul etmek mümkün değil.

KUTU KUTU KUTU

Bizim katma değeri yüksek ürünlere yönelmemiz lazım. Bunu hep söylüyoruz. Bunun iki türlü mekanizması olabilir. Birincisi çelik sektörüne devlet yardımlarını yasaklayan AKÇT ile aramızdaki Serbest Ticaret Anlaşması’nın, yüksek katma değerli ürünlere geçiş bağlamında esnetilmesine ihtiyacımız var.  Ayrıca hangi ürünlere geçileceği konusunda firmalara ARGE desteği verilmesi gerekiyor. Çelik sektörünün cirosu yüksek ama bu ciroya bakıp aldanmamak lazım. Bu tür çalışmalara kaynak tahsisi konusunda sıkıntılar yaşanıyor. Onu mutlaka ve mutlaka gerçekleştirmeye ihtiyacımız var.  Ayrıca TRT payının kalkmasından dolayı müteşekkiriz. Benzer şekilde çevre katkı payının da kaldırılmasını bekliyoruz.

Kalitesiz ve dampingli ürün ithalatının engellenmesi hayati önem taşıyan bir konu. Bu konuda acilen tedbir alınacağını, Türkiye’nin kalitesiz ürünün yol açtığı olumsuzluklar ve çelik sektörümüzün haksız rekabet ile karşı karşıya bırakılmayacağını ümit ediyoruz.