ÇİMENTOCU, BELEDİYELERİN ÇÖPÜNE TALİP

 

Foto

Çimento sektörü kendi enerjisini üretebilen ender sektörlerimizden birisi… Bugün 18 tesis kendi elektriğini üretiyor. Öyle ki, eğer bütün sektör kendi enerjisini üretirse bu 900 bin hanenin yıllık enerji ihtiyacını karşılar bir güç anlamına geliyor.  Ayrıca katı atıkların yakımı ile enerji tüketimini de azaltmaya odaklanan sektör, fabrikalarında atıkları yakmak için de gönüllü…

Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası(ÇEİS) Genel Sekreteri Dr. Serdar Şardan, bu konuda atıkların sürekli temininin önemli olduğunu belirterek, belediyelerle görüşmelerin devam ettiğini söyledi. Şardan, “Atıklar bizim için önemli bir enerji kaynağı. Ülkemizde de birçok fabrikamız bu sisteme geçti. Tabi atıkta şöyle bir nüans var; atığın sürekliliğini sağlamak gerekiyor. Bazı şehirlerde kurulan fabrikalarımız bu sürekliliği sağladıkları için çok ciddi miktarda atık yakma oranlarına ulaştılar. Yüzde 30 seviyelerini aşan fabrikalarımız var. Çevre Bakanlığı ve Belediyelerle görüşmelerimiz devam ediyor. Atıkları çimento fabrikalarında yakmak için biz gönüllüyüz. Belediyeler metan gazından elektrik enerjisi üretimini tercih ediyorlar ama o çok kârlı bir yatırım olarak gözükmüyor. Atıklar bizim önerdiğimiz şekilde değerlendirildiğinde bir sosyal sorumluluk da yerine getirilmiş olacak ve şehirlerimiz çöplerden kurtulacak. Çöpleri belediyeler nereye depolayacağını şaşırıyor. Çevre kirliğine yol açan bu durum da ortadan kalkmış olacak. Bir de bu atıklar bir şekilde enerjiye de dönüşerek ülkenin genel ekonomisine katkı sağlayacak” diyor.

Şardan ile çimento sektöründeki mevcut durum, gelişim trendi, yaşadığı sorunlar ve çözüm önerileri üzerine sohbet ettik.

 

-Sektörün genel gelişim seyri hakkında bilgi verir misiniz?

Genel olarak baktığımızda sektörün son 5 yıllık büyüme rakamları Türkiye’nin büyüme rakamlarıyla paralel hareket ediyor. Türkiye inşaata dayalı bir büyümeye sahip, bu sebeple sektörümüz de inşaattaki büyüme ve ülkedeki büyümeye paralel olarak büyüme oranlarında bir artış gözüküyor. Türkiye, 2017 yılında da yüzde 3-3.5 arasında bir büyüme bekliyor. Bizim sektörün de yüzde 3-3.5 arasında bir büyüme gerçekleştireceğini tahmin ediyoruz. Kapasite kullanım oranımız geçtiğimiz yıl maalesef yüzde 87 civarında gerçekleşti. Bu yıl da 80-85 arasında bekliyoruz.

Üretim kapasitesinde yüzde 90-95’lere ulaştığınız yıllar oldu mu?

100’lere yaklaştığımız dönemler oldu. 2007-2008 yıllarında ihracat da dahil olmak üzere kapasite kullanım oranlarında yüzde 90’lara çıktık. Önümüzdeki süreçte mega projeler sektörün büyümesine pozitif katkıda bulunacak. Kentsel dönüşüm faaliyetleri özellikle büyük şehirlerde başladı. Bunlar sektörün büyümesinde pozitif bir katkı sunacak. 2023’e kadar aşağı yukarı 130-140 milyon ton gibi sadece kentsel dönüşüm çimento ihtiyacı olan durum söz konusu, bu ihtiyaç sektörümüze de yansıyacaktır.

2016 yılı verileriyle baktığımızda 77 milyon tonluk bir üretim var. Bunun ciro bazında yansıması ne oldu?

2.8 milyar dolar ciro bazında yansıması oldu.

Aynı veriler 2017 yılında ne olacak, öngörünüz nedir?

77 milyon tonluk üretime yüzde 3’lük bir artış düşündüğümüzde 80 milyon ton üretim olur ama ciroda çok büyük bir değişiklik gerçekleştirmez.

Neden ciro bazında da artış öngörmüyorsunuz? Sektör nerede tıkanıyor?

Ülke genelinde fiyatlarda yaşanan düşüş buna da yansıyor.

Sektördeki oyuncu sayısı, istidamı ve bu istihdamın bölgesel dağılımına baktığımızda nasıl bir tablo ile karşılaşıyorsunuz?

Bizim üyemiz 32 şirket var. Bu 32 şirketin 63 tane tesisi var. 54 tanesi entegre tesisi diğerleri öğütme tesisi. Sektörümüzde yaklaşık 17 bin 500 civarında çalışan var.

Sektörün ne kadarını temsil ediyorsunuz?

Yüzde 98 civarını temsiliyetimiz var.  Türkiye genelinde dağılıma baktığımızda Kars’tan Edirne’ye çimento fabrikalarının aşağı yukarı 40’ın üzerinde ilde faaliyet gösterdiğini görüyoruz. Ağırlıklı olarak Marmara, Ege ve Akdeniz bölgesinde yoğunlaşma olduğunu söyleyebilirim. Bizim bütün fabrikalarımız, iş yerlerimiz sendikalıdır. Hepsinde örgütlü işçi sendikası vardır. Grup toplu iş sözleşmesi imzalanır. Sektörün kayıt dışı ile ilgili hiçbir sorunu yoktur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde istihdam konusunda bir seferberlik başlattı. Siz sektör olarak kendinizi bu konuda nasıl bir hedef belirlediniz? Çimento sektörü bu istihdam seferberliğine ne kadar destek verecek?

Bizim öyle standart açıkladığımız veya vaatte bulunduğumuz rakam yok. Ancak biz kapasite artışını sürekli sergileyen bir sektör olduğumuz için yeni kapasiteler devreye girdikçe istihdam artıyor. Önümüzdeki süreçte 2-3 şirketimizin kapasite artışı, yeni projeleri var. Yeni kapasiteler devreye girdikçe istihdama katkımız da artıyor.

Sektördeki, yabancı sermaye dağılımı nasıl?

Aşağı yukarı yüzde 20 seviyesinde diyebiliriz. Eskiden tabi daha fazlaydı. Yüzde 40’lara varan oranlarda yabancı yatırımcılar vardı. Bazı firmalar Türkiye’den çıktılar.

Belli sektörlerde özellikle Türkiye’deki ekonomik sıkıntılı süreci fırsata döndürüp yabancı ortakları tekrardan artırmaya eğilimini görüyoruz. Çimento sektöründe de böyle bir hareketlenme var mı?

Şu anda yok. Yabancı ilgisi olan bir şirketimiz olduğunu söyleyemem. Türkiye’ye yabancı yatırımcı niye gelir. Ekonomik olarak ileriye dönük kendisine fayda sağlayacak bir ortam olup olmadığını gözlemler. Çimento sektörüne baktığımızda yüzde 87 kapasite kullanım oranı olan bir ülkeye sanırım yatırım yapmaya çekiniyorlar.

Şuan yabancıların genel olarak ilgisi Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde… Irak, Mısır ve Afrika Ülkelerinde yoğun yatırımlar var ve şu anda bu bölgeler onlar için daha gözde.

Yeni yatırımlar boyutunda bölgesel olarak baktığımızda hangi iller ön planda olacak?

Doğu Akdeniz içerisinde Mersin, Adana bunların yanında dahil ettiğimiz Gaziantep var. Şu an Suriye’de bir belirsizlik ortamı olsa da, muhakkak bir zaman geldiğinde ülkenin siyasi ortamı düzelecek ve orası da ülkemizin çimento sektörü için önemli bir pazar haline gelecek. 2016 yılına baktığımızda en büyük ihracatı Suriye’ye yapmışız ve o bölgede Gaziantep, Maraş, Malatya, Adana, Mersin gibi illerde yatırımlar yapılmış durumda.   Daha ileriye gittiğimizde Urfa, Mardin, Ergani, Kurtalan buralarda zaten yatırımlar mevcut. Irak pazarı revaçtayken Mardin’e ciddi yatırımlar yapılmıştı. Bunun dışında Doğu Anadolu’da Van, Muş, Elazığ’da fabrikalarımız var. İhtiyaç olması halinde yeni yatırımlar da düşünürüz muhakkak.

 

CEİS_GenelSekreteri_SerdarŞardan

Sektör üretimin ne kadarını ihracat ediyor?

2015’te 7.8 milyon ton ihracat yaptık. 2016’da 7.6 milyon ton ihracat gerçekleştirdik. İç pazardaki daralmalarda, özellikle krizlerin olduğu yıllarda, ihracat Türkiye ve çimento sektörü için bir kurtarıcı durumundaydı. Bugün baktığımızda yine ihracat yapıyoruz, bu sene de 7 buçuk milyon ton ihracat olacaktır ama ihracat rakamları fiyat olarak o kadar düşük ki telaffuz bile etmek istemiyorum. Fabrikalar stok maliyetlerinin önüne geçmek için ihracata yöneliyorlar. Çok karlı değil ama yine de yapıyoruz. Suriye’den sonra ABD’ye ihracat yapıyoruz. Sıralama şu şekilde devam ediyor; İsrail, Libya, Yemen, Kolombiya, Bulgaristan, Irak ve Afrika ülkeleri.

Odaklayacağınız yeni pazarlar olacak mı?

Afrika zaten yatırıma açık bir kıta, büyük firmalar şuan yatırım yapıyor. Ortadoğu’da da Suriye için bunu söyleyebiliriz. Avrupa’nın yapılaşmasını tamamladığını düşünürsek sınırlı sayıda yeni Pazar imkânı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır

Sektörün çevreye yatırımı anlamında, çevre bilinci konusundaki geldiği nokta nedir?

Bir deyimimiz var ya; “Adı dokuza çıkınca 8’e inmiyor” diye, işte biz de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Baktığımızda bundan 20-30 yıl önce çimento fabrikalarının etrafında çevre problemleri yaşanabiliyordu. Ancak şuan aşağı yukarı bütün fabrikalarımız torbalı filtre sistemi denen bir sisteme geçti. Fabrikanın çalışıp çalışmadığını bile fark edemiyorsunuz. Toz çıkışı dahi olmuyor. Çevreyle ilgili çok önemli bir diğer yatırımımız ise bacalardan atılan sıcak gazı enerjiye çevirme sistemlerini kurmaya başlamış olmamız.

Fabrikalar kendi enerjisini mi üretiyor?

Evet, aşağı yukarı fabrikalar yüzde 25-30 seviyesinde kendi kullandıkları enerjilerini atık ısıdan karşılayabilecek yatırımlar yapıyorlar.

Kaç tesisimiz bu sistem ile çalışıyor?

Şuanda 18 tane kuruluşumuz baca gazından elektrik üretimine geçti Tesislerimizin tümü baca gazından elektrik üretir hale gelince, 900 bin hanenin yıllık enerji ihtiyacını karşılar vaziyette enerji üretebileceğiz. Bu çok önemli bir rakam. Bir diğer konu da katı atıkların yakımı ile ilgili. Atıklar bizim için önemli bir enerji kaynağı. Avrupa’da çok ciddi şekilde kullanılıyor.

Peki, bu yıl içerisinde bu süreç tamamlanır mı? Bakanlıkla bu süreç nasıl işliyor?

Temaslarımız devam ediyor, ancak sürecin biraz daha süreceğini söyleyebiliriz.

Geçtiğimiz günlerde Çalışma Bakanlığı 3. Havalimanı’nda sıfır iş kazasıyla ilgili bir seferberlik ilan etti. Sizin sektörünüzde bu anlamda baktığımızda gerçekten emek yoğun iş riski açısından da baktığımızda riskin ağırlıklı olduğu bir sektör grubu… Bununla ilgili siz kendinizde nasıl bir yol haritası belirlediniz?

Çimento sektörü çok tehlikeli sınıfta yer alan bir sektör. İş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınmaması durumunda üzücü neticelerle karşılaşılması söz konusu. Biz 2000’li yılların başından bu yana sektörde hem sendika olarak hem de üyelerimizle beraber Bakanlığın şuanda başlattığı kampanyanın benzerini başlattık ve çok yoğun bir 15 sene geçirdik.  Sektörümüz son on yılda iş sağlığı ve güvenliğine 145 milyon TL yatırım yaptı. Biz de sendika olarak 6 milyon TL yatırım gerçekleştirdik. Bizim bütün çabamız, bize sağlıklı gelen işçi arkadaşlarımızı evlerine sağlıklı bir şekilde ulaştırabilmek. Son 15 yılda yaptığımız çalışmalarla sektörde iş sağlığı ve güvenliği kültürünü yerleştirdik. Bu durum Çalışma Bakanlığı tarafından da ilgi ve alakayla takip ediliyor. Hatta 2005 yılında Çalışma Bakanlığı tarafından hem bütün üyelerimiz hem de ÇEİS olarak biz, iş sağlığı ve güvenliği konusunda en iyi işveren ödülüne layık görüldük. Bu bizim için önemli bir motivasyondu. Son 10 yılda Türk çimento sektörü olarak, klinker üretim kapasitemiz yüzde 90, sektördeki çalışan sayımız yaklaşık yüzde 40 artmasına rağmen, iş kazalarına ilişkin uluslararası kıyaslamalarda kullanılan kaza sıklık oranında yüzde 30, kaza ağırlık oranında ise yaklaşık yüzde 60’lık bir düşüş sağladık. Özetle, kapasite ve çalışan sayımız artarken, kaza sayısında yüzde 30’luk bir azalış ve kazaların şiddetinde de yüzde 60’lık bir azalma gerçekleştirdik.

Sektörün yaşadığı diğer sorunlar ve sizin bu konudaki çözüm önerileriniz nedir?

Her sektörde olduğu gibi, bizim sektörümüzde de elbette ki bir takım sorunlar var. Ancak gerek sektörümüzün aktörleri, gerekse ÇEİS olarak biz, bu sorunların çözülmesi için çaba gösteriyoruz. Çalışma hayatından kaynaklı bütün sektörleri ilgilendiren kıdem tazminatı fonu bizim şu anda üzerinde çalıştığımız konulardan bir tanesi. Bir diğeri de nitelikli elemanların sektöre kazandırılması. Bu amaçla çeşitli eğitimler veriyoruz. Son 10 yılda Türk çimento sektörünün eğitime yaptığı yatırım 31 milyon TL’ye ulaştı. Türkiye Avrupa’nın en büyük çimento üreticilerinden biri ama örgün eğitimde çimento ile direkt ilgili bir bölümü yok. Çimento sektöründe düzenlediğimiz sınavlarla belgelendirme yapmayı hedeflediğimiz ÇEİS Sınav ve Belgelendirme Merkezi (ÇESBEM) gibi yatırımlarla sektördeki bu açığı kapatmak için çalışıyoruz.

 

Eklemek istedikleriniz…

Şirketlerimizin bireysel olarak yürüttüğü projeler var, bilhassa eğitime destek noktasında çok sayıda faaliyet gerçekleştiriyorlar. Örneğin okullara destek oluyor, burs veriyor ve çeşitli illerde yurt yapılmasını sağlıyor.  Üyemiz Batıçim’in 50. yılı vesilesi ile başlattığı ve hâlâ devam eden bir sosyal sorumluluk projesi var. Oyak, Sabancı ve Limak Grubu başta olmak üzere birçok üyemiz çeşitli sosyal sorumluluk projeleri hayata geçiriyor.  Biz sorumlu sanayici düşüncesi ile üretirken, aynı zamanda topluma da üretim dışında ne sağlayabiliriz onun peşine düşüyoruz. Gerçekleştirmiş olduğumuz iş sağlığı ve güvenliği faaliyetlerinin birçoğu hem çalışanlarımıza yönelik, hem de onların öğrendiklerini aileleri ile paylaşmaları bakımından ailelere yönelik. Sorumlu sanayici kavramını hayatımızın odak noktasına yerleştirmeye çalışıyoruz.