Nevzat YALÇINTAŞ Röportajı

“AB hedefinden vazgeçilmemeli, Türk cumhuriyetleri ile entegre olunmalı, İslam coğrafyası ile işbirliği yapılmalı”

“Türkiye’nin ihracatta yeni bir modele ihtiyacı var”

 

RÖPORTAJ: SEDA GÖK

Türk siyaseti ve ekonomi hayatının önemli isimlerinden Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın birçok unvanı var. Bunlardan birisi de Atatürk’ün doğumunun 100. Yılı olan 1981 yılındaki İzmir İktisat Kongresi’nin uluslararası nitelik kazanmasına mimarlık yapmış olması…

Yalçıntaş ile son dönemde Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ortamı, Suriye’deki olası savaş sürecini ve Türk dış politikasının iktisadi hayata nasıl yansıyacağını 5. Uluslararası İzmir İktisat Kongresi başlığı üzerinden konuştuk.

Cumhuriyet’in 100. yılı olan 2023’te 500 milyar dolarlık ihracat hedefine nasıl ulaşılacağının cevabının verilmesi gerektiğine dikkat çeken Yalçıntaş,  dış ticaret politikasında yeni bir sıçrama yapılması gerektiğini belirtiyor. Yalçıntaş,  “Türkiye’nin ihracatta yeni bir modele ihtiyacı var” diyor.

Öte yandan Türkiye’nin AB hedefinden vazgeçmemesini isteyen Yalçıntaş,  Türk cumhuriyetleri ile entegre olunmasını ve İslam coğrafyası ile işbirliği yapılması gerektiğini söylüyor.

Yalçıntaş,  “AB’den vazgeçemeyiz çünkü hakkımız var, niye vazgeçelim? Ama kapısının önünde de diz çökmeyelim. Türk milletinin bir şahsiyeti var. Bu süreçte dik durmasını biliyoruz. Sayın Bakan Egemen Bağış doğru bir şekilde yol alıyor. ‘Kızımızı vermeyiz’ diyorlarsa başka evde de kız var. Alternatifleri bırakmayacağız. AB’deki 50 senelik bir dönemin cılızda olsa bize getirdiği imkânlarımızdan vazgeçmeden ‘Türk Birliği’ hedefine doğru ilerlemeli ve bu birliğin inşasına katkıda bulunmayız. Bu yolda ‘millet’ ve ‘gelecek’ şuurumuzu daima güçlendirmemiz gerekiyor. Tarih sadece geçmişi öğrenmek için değil geleceği inşa etmek için de okunmalıdır” diyor.

nevzat1

-Uluslararası niteliği ile ilk olma özelliği taşıyan 1981 yılındaki 2. İzmir İktisat Kongresi’nin organizasyonunda akademik sorumluluğunun size teslim edildiğini görüyoruz. O yıllardaki iktisadi hayatı sizin bakış açınız ile dinlemek isteriz… O yılları ve organizasyon sürecini bize anlatır mısınız?

2. İzmir İktisat Kongresi, Rahmetli Atatürk’ün doğumunun 100. yılında hatırası için yapılmıştı. Ulusal değil uluslar arası yapılması daha da faydalı ve manalıdır. Çünkü Türkiye artık uluslararası arenada ekonominin oyuncuları arasında olma hedefini güdüyor. Dünyada ekonomik büyüklük olarak 16. sırada yer alıyoruz. Ancak hedef 10 büyük ekonomi arasında olmaktır. Bu eskiden beri söylenmiştir. İlk 10 büyük ekonomi arasında olmak aslında çok da iddialı bir hedef değildir. Bunu iddiayla söylüyorum ki, biz bu hedefe çoktan ulaşabilirdik. Ancak 10 yılda bir yapılan darbeler bize ağır maliyetler getirdi. O yüzden de şimdi Avrupa’da 6., Dünyada ise 16. Sıradayız.

Rahmetli Turgut Özal ile senelerce Devlet Planlama Teşkilatı’nda birlikte çalıştık. Onun isteği Türkiye’nin büyükler kulübünde bulunması idi. Bundan dolayıdır ki Başbakan olduğu 1981 senesinde Atatürk’ün 100. doğum yıldönümü idi. Hükümet, bu yılı muhtelif etkinlikler ile kutlama kararı almıştı.

-Siz o yıllarda nerede görevliydiniz?

O yıllarda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde profesördüm. Öğrencilerime ders veriyordum. Aynı zamanda gönüllü teşkilatlarda da görev yapıyordum. Bunlardan bir tanesi de Turgut Özal ile birlikte kurduğumuz Milli Kültür Vakfı idi. O dönemde TBMM Başkanı olan Ferruh Bozbeyli vardı kurucu üyeleri arasında yer alıyordu. Vakıftan burs alanlar arasında Abdullah Gül de var. Vakfın ismini son yıllarda daha fazla duyulmaya başladı. Onun gibi birçok değerli devlet adamamızın yetişmesine destek verdi.

Turgut Özal,  bir gün beni evden arayıp  “Atatürk’ün 100. doğum yıl dönümü için İzmir İktisat Kongresi yapılacak. Bunun ilmi organizasyonunu sen yapacaksın. İdari organizasyonunu da Dış İşleri Bakanlığı’ndan bir büyük elçi yapacak” dedi.

Delegelerin karşılanması, otellerine yerleşmesi ve program akışının sürmesi konusunda Dışişleri Bakanlığı sorumlu oldu. Bu arada yurtdışından ilgili iktisatçıları ve kurumların temsilcilerini bu organizasyona davet edilecekti.

Böylesi bir organizasyon için çok sevindim ve heyecanlı idim. İktisatçıları ve temsilcileri seçerken çok özenli davrandık. Dünya Bankası, OECD ve IMF gibi uluslararası kuruluşları çağırdık. Bunu da yaparken çağrılan kişilerin Türkiye’yi ve bölgeyi çok iyi tanımasına özen gösterildi. Çağrılan isimler hassasiyetle seçildi. Arka planı olmadan İktisat Kongresi olmazdı. Buna çok özen gösterdik.

Bu işi kabul ettim. Ancak burada tebliğler çok önemli idi. Türkiye, Türkiye’nin geleceğine yön verecek sektörler, ülkenin ekonomik meselelerine yönelik sunumlar yapılacaktı. Türkiye’nin meseleleri ayrıntılı olarak incelenecekti. Üretim, tüketim, sanayileşme ve tarım ele alınacaktı. Bunu dışarıdan da takip edilmesini istedik. Atatürk’ün hatırası için yapıldığı için Atatürk döneminden 1981 yılına kadar olan sürecin ekonomik durumunun bir bilançosu çıkarılacaktı. Ama bunu yaparken ileriye yönelik de neler yapmamız gerektiğini ortaya koyduk.

Bir anlamda 60 yılın analiz mi yapıldı?

Evet. Aslında bu yıl yapılacak olan da ikinci kez uluslararası olacağı için 1981 yılından günümüze kadar olan sürecin aynen bu şekilde analiz edilmesi olarak değerlendirilebilir.

-Arada iki kere ulusal nitelikte düzenlenen kongre var.

O zaman işleri çok daha kolay. Uluslararası olduğuna göre en azından dış ekonomik ilişkilerimiz, OECD ile olan ilişkilerimiz, AB ile olan ilişkilerimiz, Nahçıvan Anlaşması sonrasında oluşan Türk Dili Konuşan Ülkeler Birliği ile ilişkilerimiz… Bunlar önemli başlıklardır. AB’nde bizi sürekli oyalıyorlar. Bizim de AB’ye artık alternatiflerimizin olduğunu ciddi şekilde göstermemiz lazım.

- Önceliğimiz hangisi olmalı?

Birinci önceliğimiz hiç kuşkusuz Türk cumhuriyetleridir. Astana, Bakü ve İstanbul hattı üzerinde bir birliktelik oluşturuldu.

-Kongrede ön plana çıkarılması gereken başlıklar nelerdir?

Uluslararası yapılacağına göre daha önce yapılan ulusallarda bunlar değerlendirilmemiş olabilir. Burada IMF çok önemli bir başlık… Kamu borçlarımızın ödendiği bir dönem var. IMF borcumuzu kapattık. Bu incelenmeli. Bununla ilgili bir tebliğ hazırlanmalı.

-IMF ile ilişkilerimize bir sınır koymalı mıyız?

Borçlanma dışında ilişkiler devam edebilir. Planlamanın başında Turgut Abi varken daima borç mütevazı boyutta tutulmuştur.

Uluslararası yapmak demek, uluslararası meselelerinin kongrede konuşulması, ikincisi ise onların buraya iştirakidir. Buna çok özen gösterilmeli.

-Sizin döneminizde nelere dikkat etmiştiniz?

O dönemde bürokratlardan ekonomi içeriği formasyonu olmayan kimseyi dahil etmedik. Bizim için ekonomi bilgisi ön planda idi. Sonunda kongre başarı ile gerçekleşti. Sonuç bildirgesini hazırladık ve yayınladık. Çok ciddi tebliğler geldi. Bunlar gene hassas bir ön elemeden geçti ve çok özel tebliğler sunuldu. Onlarda sonra kitaplaştı.

Kapanıştan bir gün önce tebliği hazırlamam için Turgut Abi, beni görevlendirdi. Her kelimesi özenle seçilerek hazırlandı.

-Sonuç bildirgesini siz mi kaleme aldınız?

Evet. Efes Oteli’nde Turgut Abi’nin odasında toplanılmıştı. Ben de organizasyon için koşturuyorum. Beni çağırdı, odaya gittim. “Tebliği hazırlıyoruz ama sorunla karşılaşıyoruz” dedi. Bütün tebliğler benden geçtiği için hepsinin içeriğini ve yapısını biliyordum. Yazdıkları sonuç metnini benimle paylaştılar, bütün kelimelerin üzerinde hassasiyetle durdum ve gerekli noktalarda düzelttim. Bütün ayrıntılar ince ince ele alındı.  Çünkü yanlış bir kelime kullandığınız anda her şey çirkinleşir. O nedenle hassas olmak gerekir. Sonuç bildirgesini yazdım ve okundum.

Türkiye, 2023 yılı için hedeflerini belirledi. ‘500 milyar dolar ihracat yapacağız, 10 büyük ekonomi içinde olacağız gibi…’ Bu hedefler gerçekçi mi?

Projeksiyon dediğimiz şey ileriye vakıf tespitler demektir ve bizim senelerce Devlet Planlama Teşkilatı’nda yaptığımız bu idi. 5 yıllık bunları belirlerdik. Bir de 15 yıllık hedefler belirlersin.

2023 yılına bakarsak, 10 yıllık zamanımız kaldı. Bu 10 yıl için basit ortalama ile aldığımızda şu anda 150 milyar dolar ihracat yapabiliyoruz. Yani 350 milyar dolarlık bir ilave ihracat yapmamız lazım. 10 sene içinde her sene 35 milyar dolar artması lazım. Şimdiye kadar ki rakamlara bakalım son yıllarda böyle bir performans var mı?

-Hayır yok.

O zaman demek ki 10 milyar dolarlık artışlar var. Dolayısıyla basit hesap ile baktığımızda biraz iddialı bir hedef olarak görünüyor.

-O zaman gerçekçi bir hedef değil mi?

Ben ihtiyatlı konuşacağım. ‘Gerçekçi değil’ demek bizi yanıltabilir. Avrupa ve ABD daralırken, buna rağmen biz ihracat rakamlarımızda artış gördük. Global kriz yaşandı. Bugün Türkiye’nin ihracatının yüzde 40 hala Avrupa ülkelerine yapılıyor. Dolayısıyla o pazarlar daralmasına rağmen biz ihracatımızı arttırdık. Çünkü yeni pazarları keşfettik. Bunlar Afrika, Türk dünyası ve Ortadoğu pazarları…

Benim sadece bazı tereddütlerim var. Şüpheci bakıyorum. Ancak pesimist ya da karamsar bir havaya kapılmamalıyız. Tereddütleri giderecek dinamik bir politika oluşturulmalı. Yani dış ticaret politikamızda yeni bir sıçrama yapmanız lazım. Dünya daralırken, bir hamle yaptık. Pazar olmayan pazarları keşfettik. 130 ülkeye ihracat yapar hale geldik. Klasik ihracattan mamul-sanayi ihracatına odaklandık. Buna ağırlık vermeliyiz.

150 milyar dolara gerek Pazar anlamında gerekse ihraç mamulleri anlamında büyük yeniliklerle yol aldık.

Turgut Özal’ın müsteşar olduğu dönemler… Merkez Bankası’ndan “İhracatımız 2 milyar dolar oldu” diye bir haber geldi. Biz bayram ettik. Çok eskilerden bahsetmiyorum. Bu anlattığı olay 1970’lerin sonlarında yaşandı. Geldiğimiz nokta çok da kötü değil. Biz bir zamanlar ‘20 milyar dolar ihracat yapıyor’ diye Kore’ye imrenirdik. Artık ihracatın yapısı değişti. Sadece fındık, tütün ve pamuk gibi değil yarı mamul ve mamul madde satmaya başladık. Artık İngilizlerin mutfakları Türk buzdolapları ve televizyonları var. Kuzey Afrika’da bizim televizyonlarımız satılıyor. Örneğin Vestel… Dünyaya yayılıyor.

Bu kongrede işte bu 500 milyar dolar ihracatı gerçekleştirmek hususundaki tereddütlerin giderilmesi için yeni bir ihracat modeli geliştirmeliler. Bu model kongrede incelenmeli. Türkiye’nin ihracatta yeni bir modele ihtiyacı var.

-Peki ne yapmalıyız?

Yüksek teknolojiye odaklanmak zorundayız. İkincisi de enerji bizim için önemli bir başlıktır. Gaz ve petrol ithalatımız büyük maliyetlerdedir. Bu konudaki ithalata bağımlılığımızı azaltmalıyız.

Bugün Suriye gibi bir yerde harb olması bizi ciddi anlamda sarsar. Hedeflerimizi revize etmek zorunda kalırız.

Biliyorum, çünkü ben ekonomiye ömrümü verdim. Çocukluktan beri ticaretin içindeyim. Ticaret lisesinde okudum. O yıllarda her türlü almamız gereken ihraç ürünlerin numunelerin dersini gördüm. Sonra Fransa ve İngiltere’ye kadar uzanan eğitim süreci yaşadım.

Bu kongrenin en önemli başlıklarından bir tanesi Türkiye’nin kendisine belirlediği bu 500 milyar dolarlık ihracat hedefine nasıl ulaşacağıdır. İyi tebliğler hazırlanmalı.

-İleri teknoloji dediniz ama bu konuda hala geriyiz…

Zamanla olacak. Enerjide hamle yapmamız lazım. Bağımlılığımızı azaltalım. Rüzgâr enerjisinden yararlanalım. Bu bağımlılığımızı azaltırsak ihracatın ithalatı karşılama oranını yükseltiriz. Biz gün geldi enerji de sattık. O günleri gördük.

nevzat5

-İktisadi hayatımızda Kemal Derviş’in hazırladığı Yeni Ekonomi Programı önemli bir sürecin başlangıcıdır. Bu süreç, sonrasında Sayın Ali Babacan tarafında da istikrarlı bir şekilde sürdürüldü ve bugüne kadar gelindi.  “Ekonominin iyi yönetilmediğine” dair eleştiriler de var. Siz bu eleştirilere katılıyor musunuz?

Makro açıdan somut şekilde bu savı doğrulayacak bir şey yok. Buna yönelik bir tenkite rastlamadım. İş yapan hata yapar ama ortadaki performans bunun böyle olmadığını gösteriyor.

TL’nin istikrarlı bir seyir izlemesi bile bunun güzel bir örneğidir. Son olarak doların 2 TL’yi görmesi bizim kendimize has bir durum değildi. Büyük bir problem yok.  TL değerini kaybetmiyor. Piyasadaki insanlarda tabi ki bazı şikâyetler olur. Dalgalanmalar olabilir.

-Siyasi istikrarın buradaki etkisi göz ardı edilemez. Son dönemde siyasi istikrarda ciddi endişeli bir tablo ile karşı karşıyayız.

Onu söylemeye çalışıyorum. Ekonomik performansın başarısında en başlıca tayin edici faktör 2002 yılından sonraki periyotta Türkiye’nin siyasi istikrara kavuşmuş olmasıdır.

Çünkü yatırımcılar yatırım konusunda öngörüde bulunuyorlar. Yatırım yapma konusunda istikrarlı bir ortam görüyorlar. Döviz temini konusunda stoklarımız son derece iyidir. Dolayısıyla bu istikrar bir yatırımcıya ileriyi görme imkânı veriyor. Ülkeye güveniyor ve kalıcı olmak için çaba harcıyor. İkincisi ekonomi politikalarında güven çok önemlidir. Sık sık kararlar değişmemeli. Vergilerde, ithalat, ihracat rejiminde değişimler yapmamalısınız. İktisat politikasını yürüten kurumların önerileri ile politikalar şekillenmeli.

-Ancak son dönemde büyüme değerlerimizde düşüş var.

Evet. Büyüme rakamlarında revizyon yapıldı. Bu sıkıntıları normal karşılıyorum ama sebeplerini normal karşılamıyorum. İç ve dış politikada aşırı bir gerginlik var. Bu gerginliği yapanlar öksürseler, ekonomideki insanlar nezle olmaya başlar.

İçerde ve dışarıda gerginlik… Seçimler yaklaşıyor, Anayasa süreci, Cumhurbaşkanının kim olacağı gibi soruların cevabı merak konusu. Türkiye şu anda çok ince bir ipin üzerinde yürüyor. Pamuk ipliği kadar olmasa da… Ekonomik olarak 2008, 2009 ve 2010 yıllarındaki kadar rahat bir Türkiye değiliz.

-Neden?

Son dönemde bu tip tereddütler, yanlışlıklar ve kendimize fazla güvenmeler bürokraside gevşeklik getirdi. İhracatta da 500 milyar dolar ihracat hedefine nasıl ulaşabileceğimizi sorgular hale getirdi. Yatırımların büyük kısmı gayrimenkule kaydı ve ölü yatırımlardır. Dualarım bu sürecin bir krize gitmemesidir.

-Türkiye’nin dünya ekonomisinde ve siyasetinde yalnızlaştığını düşünüyor musunuz?

Ekonomik yalnızlık yaşıyor diyemem. Ekonomi kendi kuralları içinde işler. Bir yalnızlaşma ihtimali de görmüyorum. Ancak siyasi yalnızlık derseniz, terim olarak da neredeyse oturdu bu laf Türkiye’ye.

Bugün ki yöneticilere duyduğum bir itimatsızlık yok. Bugün Türkiye’yi idare eden insanlar başarılı ve iyi niyetlidir. Ama Suriye meselesinde hata yaptılar. İşi aşırıya götürdüler. İlgili Bakanlıktan “Koalisyon yapalım” dediler. Olayları Bosna Hersek’teki sürece benzetmek ve koalisyon talep etmek çok yanlıştır. Türkiye’nin harbe girmesi ekonomimizi alt üst eder. Herkes fırsat gözlüyor. Herkes sevinir. Önce Atina sevinir. Bunu hiç düşünmemek lazım. Ekonomiye en büyük zarar böyle bir hamleden gelir.

-Gelecekte gördüğünüz Türkiye’yi bana anlatır mısınız?

Barışı tercih eden bir Türkiye istiyorum. İkincisi kendi tabi bölgeleriyle entegrasyona varan bir iktisadi birlikler gerekiyor. Bunlar başta Avrupa Birliği… Katiyen bu hedeften vazgeçilmemeli.

-Ama AB konusunda çok da fazla yol alamıyoruz. AB Bakanı Sayın Egemen Bağış’ın buradaki net tavırları dikkat çekici…Bazı kesimler agresifte buluyor.

Bizim AB girme konusunda ahdi anlaşmalara bağlı karşılıklı imzalarımız var. 2004 yılında Aralık ayındaki Zirvede ittifakla bu kabul edildi. Abdullah Gül o dönemde dışişleri bakanlığı görevindeydi. Üyelik kararı alındı ve müzakerelere başlandı. Oy birliği ile parlamentoda kabul ettiler. Sonra da gevşediler. “İmtiyazlı üyemiz olun” denildi. 1963 yılında Ankara anlaşması imzalandı. Orada tam üyeliğimiz kabul edildi.

AB’den vazgeçemeyiz çünkü hakkımız var niye vazgeçelim. Ama kapısının önünde de diz çökmeyelim. Türk milletinin bir şahsiyeti var. Bu süreçte dik durmasını biliyoruz. Egemen Bağış doğru bir şekilde yol alıyor. ‘Kızımızı vermeyiz’ diyorlarsa başka evde de kız var. Alternatifleri bırakmayacağız. Bu kapsamda önemli olan Türk cumhuriyetleri ile entegre olacağız. Orası enerji kaynağıdır. Tarihimiz ve özümüz birdir. Türkün Türk’ten başka dostu yoktur. Bunu kabul ediyorum.

Üçüncüsü sahamız ise İslam Ülkeleri ile olan ekonomik ve siyasi ilişkilerimiz arttırmak yer alıyor. Biz Suriye ve Ürdün işini sürdürebilseydik, güneyimizde büyük bir serbest ticaret bölgesi ortaya çıkmıştı. Onlarda istiyordu. 35 milyonluk yeni bir Pazar eklenecekti. Suriye’de olan olayların hedefi Türkiye’dir. Türkiye’nin bölgede gerçekten ekonomik kültürel ve siyasi güç olmasının yolunun açıldığını görenler bu şansın önüne geçmek için bu olayları çıkarmışlardır. Bizimkiler bu olayların üzerine benzin ile gidiyorlar. Herhalde oyuna geldik.

Türkiye kendiliğinden genişlemiş bir bölgeye sahip olabilirdi. Bu fırsatı elimizden kaçırmak üzereyiz. Ayrıca düşmanlıklar da ortaya çıkarılıyor. Ümitsiz miyim, hayır.

Ben uyarımı yapıyorum. O bölgeler 400 sene biz vardık. Batılı bilim adamları “Osmanlı Barışı” derler. Orada 72 milletten insan yaşar. Bunun üzerine başka bir şey söylemek istemiyorum. Bu önemli bir imkândı.

 

KUTU KUTU KUTU

Nevzat Yalçıntaş kimdir?

1933 Ankara doğumlu olan Nevzat Yalçıntaş, İstanbul Yüksek Ticaret ve İktisat Okulu’nu bitirdi, Fransa Caen Üniversitesi’nde Doktora, İngiltere Londra Üniversitesi London School of Economics and Social Sciences’de Doçentlik Çalışmaları yaptı. DSİ ve DPT‘de Yönetici, TRT Genel Müdürlüğü, Türkiye Gazetesi Başyazarlığı, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyeliği, Tercüman Gazetesi Yazarlığı, XXI., XXII. Dönem İstanbul Milletvekilliği ile AGİTPA Türk Grubu Başkanlığı yaptı.

 

 

  • Doğum Tarihi : Ankara, 1933
  • Baba Adı          : Hasan (Keskin – Ankara)
  • Anne Adı          : Lebibe (Birecik – Şanlıurfa)
  • Medeni Durumu: Evli – iki oğlu, bir kızı

İlk ve Orta Öğrenimini Ankara’da Necatibey İlkokulu’nda (1945) bitiren, devamında Ankara Ti­caret Lisesi’nden 1951 yılında mezun olan Nevzat Yalçıntaş, İstanbul Yüksek Ticaret ve İktisat Okulunu 1954’de tamamlayıp sonrasında, 1957 yılında Fransa Caen Üniver­sitesi Hukuk ve İktisadi İlimler Fakültesindeki doktorasını Pekiyi dereceyle almıştır.

Akademik yaşamına Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesinde İktisat kürsüsünde kısa bir süre asistanlık ile başlayan ve sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde görev alan Nevzat Yalçıntaş, 1958-1960 yılları arasında Ye­dek Subay olarak Genel Kurmay Başkanlığı Araştırma ve Ge­liştirme Kurulunda Araştırmacı olarak vatani görevini yerine getirmiştir.  1962-1963 yılları arasında doçent­lik çalışmaları için İngiltere Londra’da London School of Economics and Social Sciences’de bulundu ve “ Emek Arzında Tersine Elastikiyet”  konulu Teziyle Doçent olan Nevzat Yalçıntaş, 1971 Yılında da İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesinde Profesörlüğe yükseltildi.

  • 1958 yılında Devlet Su İşleri Ge­nel Müdürlüğü İktisat Uzmanı olarak ilk defa devlet görevine baş­lamış arkasından sırasıyla;
  • İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyeliği (1960-1999),
  • Devlet Planlama Teşkilatı Sosyal Planlama Daire Başkanı (1968-1970),

Vekâleten İktisadi Planlama Daire Başkanı (1969-1970),

  • Avrupa Göçmen İşçiler Kurulu Üye­liği 1973-1975),
  • TRT Genel Müdürlüğü (1975),
  • İslam Kalkınma Bankası Araştırma ve Eğitim Enstitüsü Kurucu Başkanlığı (1982-1986),
    • Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanlık Baş Müşavi­ri ve Yüksek İstişare Kurulu Başkanlığı (1986-1990) görevlerini yerine getirmiştir.

Türkiye’yi dünyanın birçok ülkesinde, çeşitli uluslararası kuruluş ve toplantılarda; devletler nezrinde temsil eden Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş. 1995 yılında Suudi Arabistan’daki 50 kadar vatandaşımıza verilen idam kararlarının kaldırılması için, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakan Tansu Çiller tarafından bu ülkeye “Olağanüstü Elçi” statüsünde gönderildi ve Suudi Arabistan Kraliyet kademesinde yaptığı temaslar sonucunda bütün idam kararlarının kaldırılmasını sağladı.

Ülkemiz içinde ve dışında özel sektör kuruluşlarında üst düzey yöneticilik ve danış­manlık görevlerinde bulunmuş, birçok vakfın ve derneğin kurucuları arasında bulunan ve 10 yıl süreyle Aydınlar Ocağı Genel Başkanlık görevini yürüten Yalçıntaş, hâlen Ahıskalılar Derneği, Avrupalı Müslümanlar Birliği (EMU), Rotterdam İslam Üniversitesi (IUR) Şeref Başkanıdır. Ayrıca İş Dünyası Vakfı Yüksek İstişare Kurulu Başkanlığını yürütmektedir.

  • 1992-1998 Türkiye Gazetesi’nde Başdanışmanlık ve başyazarlık yapmıştır.
  • 2003 – 2005 Yılları arasında da “Dünden Bugüne Tercüman” Gazetesinde 618 adet makalesi(köşe yazısı) yayınlanmıştır.

Fransızca, İngilizce ve Arapça bilen Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın Üniversitelerde halen okutulan; Emek Arzı, Türkiye’nin Sosyal Yapısı, Sosyal-Siyaset konularında ders kitapları ve ayrıca:

  • İslam ve Hayat, (Almanca, Arnavutça, Rusça ve İtalyanca basılmıştır.)
  • Avrupa’da Yükselen Hilal,
  • Türk Birliği,
  • Avrupa Birliği ve Türkiye,
  • Amerika’nın Irak Macerası,
  • Türkler ve İslamiyet,
  • Avrupa Birliğimi Türk Birliği mi?
  • Terör
  • Kırım Ey Güzel KIRIM

Başlıklı, yayımlanmış eserleri mevcuttur. Çok sayıda yurt içi ve yurt dışı ilmi tebliği vardır. Tebliğlerinden bazıları İngilizce, Almanca, Arapça, Japonca, Rusça ve Arnavutça yayınlanmıştır.

nevzat3

1998 yılında Fazilet Partisi’nin yaptırmış olduğu bir kamuoyu araştırmasında, halkın siyasette en çok görmek istediği “akade­misyen” olarak öne çıkan Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş kendine birçok parti tarafından yapılan teklifler arasında Fazilet Partisini ter­cih ederek 1999 seçimlerinde TBMM’ ne İstanbul 2. Bölge Milletvekili olarak girmiştir. 2000 yılı Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhurbaşkanlığına aday olan Yal­çıntaş, 22. Dönem de Ak Parti İstanbul Milletvekili olarak TBMM’de yer almış, Türkiye-Rusya Dostluk Grubu Başkanlığı ve AGİTPA (Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Parlamentosu) Başkan Yardımcılığı ve Türk Grubu Başkanlığı görevini yürütmüştür. Yalçıntaş 2007 yılı TBMM Milletvekili seçimine adaylığını koymamıştır.

Gönüllü Kültür Teşekküllerinde, yurt içi ve yurt dışında ilmi çalışmalarını sürdürmektedir.

 

 

nevzat4

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>