SEDA GÖK-KKTC
Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Sami Özuslu, Kıbrıs müzakereleri sürecinde, “KKTC ne olacak belli değil. B planı B planı deniyor ama B planı diye bir şey yok. Plansız bir KKTC var” diyor.
Müzakere sürecinde Rum lider Anastasiadis ile yaşanan gerginliğin olduğu günlerde KKTC’de TİCARET Gazetesi’ni ağırlayan Özuslu ile KKTC’nin ekonomi ve politik alanında yaşadığı sürece ve medyada yaşananlara ilişkin sohbet ettik.
“Kıbrıs sorunu çözümlenmez ise buradaki nüfus göç etmeye devam edecek. Burası suçlar, kumar, gece kulüpleri ve kaçakçılık olayları ile anılan bir arka bahçe olamaya devam edecek” diyen Özuslu, Kıbrıslı Türklerin öncelikle gelecek endişesi olmadan yaşamak istediğini anlatıyor.
Ekonomik olarak sürdürülebilir ve plan yapılabilir bir vatan istendiğini de ifade eden Özuslu, “halk barış istiyor. Çünkü 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı sadece ateşkes getirdi, barış getirmedi. Uluslararası hukuk bakımından buzdolabında bekleyen bir Kıbrıs sorunu var. Zaman dondu. Ama hayat akıyor ve dünyada her şey değişiyor. Kıbrıs meselesi başladığında AB yoktu. Sınırlar değişti, liderler değişti, bloklar değişti. Bugün dünyada çözümlenemeyen iki başlıktan birincisi Filistin meselesi… İkinci ise Kıbrıs meselesidir. 1964 yılından beri çözülemeyen bir sorundan bahsediyoruz” diyor.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. 25 yıllık gazeteciyim. Kanal SİM ve Radyo SİM’in genel yayın yönetmeyim. Aynı zamanda Gazete Yeni Düzen’de köşe yazarlığı yapıyorum. Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği’nin de 5 aydır başkanlığını yürütüyorum.
-KKTC ekonomisinde 2016 yılında yaşananlar nelerdi?
Ada ekonomisinde veriler kötüye gidiyor. Üniversite eğitimi ve turizm odaklı bir ekonomik modelimiz var. Adaya ulaşım zor. Siyasi engeller buraya erişimde büyük sıkıntı yaratıyor. KKTC, uluslararası arenada tanınmadığı için doğrudan uçuş yok. Ercan Havalimanı’ndan sadece Türkiye’ye uçuş var. Türkiye’ye, inip kalkış yapmak şartıyla adaya uçak geliyor. Bu da ulaşımı pahalı ve zor bir hale getiriyor. Dolayısıyla turizminin de, Türkiye’de yaşanan siyasi gelişmelerin de etkisiyle Antalya otelleriyle paralel bir çizgisi var. Kumarhane turizmi ile kitle turizmi sistemi var.
-Turizm açısından nasıl bir sezon yaşandı?
Turizmde rakamlar açıklandı. 2016 yılında buradaki otellerdeki doluluk oranları yüzde 48 olarak ifade edildi. Bu çok düşük bir rakam… Aslında burada 12 ay turizm yapılabilir Buna karşılık öğrenci sayısı her geçen gün artıyor. Gerek Türkiye’den gerekse Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden gelen öğrenci sayısındaki artış dikkat çekici. Bunların hepsi, hizmetler sektörüdür. Reel sektörler ise kan ağlıyor. Meyve sebze üretiminde bile ciddi gerileme var.
-Ada mevcut üretim alanlarından da mı uzaklaşıyor?
Kesinlikle… Esnaf ve Sanatkarlar Odaları geçtiğimiz gün verilerini açıkladı. KKTC’de yerli üretimde üretilenlerin tüketilme oranı yüzde 8 düzeyinde kalmış. Üretimin oldukça gerilediğini görüyoruz. Bunun farklı nedenleri var. İhracatın önünde teknik ve siyasi engeller var. Türkiye, AB üyesi değil ama Gümrük Birliği üyesi… Güney Kıbrıs, AB’nin içinde. Kıbrıs’ın güneyindeki bu haksız rekabete rağmen rüçhanlı ihracat şansına sahip değiliz.
Bu da ekonomiyi her geçen gün geriye götürüyor, dışa bağımlı hale getiriyor. Öte yandan enerji üretimimiz zaten yok. Olan enerji üretimi de full-oil odaklı. O nedenle de maliyeti yüksek.
Ekonominin gelişebilmesi için, turist sayısını arttırmak lazım. Geçen yıl Güney Kıbrıs’ta turist sayısı 3 milyon iken bizde bu rakam 300-350 bin seviyesinde idi. Yani onda biri kadar. Turizm derken, Güney ve Kuzey kesimi arasında günübirlik turizm hareketi de var. Geçen yıl 1 milyon 200 bin günübirlik geçiş olmuş. Bu hareketi turizme kazandırmak için çeşitli çabalar var.
-Yani konaklamalı olarak kuzeyde de kalmalarını sağlamak yönünde mi?
Konaklamaya döndürmek kolay değil. Bu, geçtiğimiz dönemlerde denendi ama siyaseten ve ekonomik olarak mümkün olmadı.
-KKTC dediğimizde ilk akla gelen ürünler narenciye, hellim peyniri… Bu ürünlerin markalaşmasında durumunuz nedir?
Marka yaratmak zor. Hellim’in tescili konusunda bile ciddi sıkıntı var. Yerel bir ürün olarak kuzey ve güney kesimi arasında AB’in de çatışma konusudur. Hellim’de bile anlaşamıyoruz. Hellim aslında, küçükbaş ile büyükbaş hayvan sütünün karışımından oluşan, köylerde yapılan yerel bir üründür. Sanayi tipine döndüğünde, küçükbaş süt oranı azaldı. Yapılırken de büyükbaş süt ve süt tozuna dönüldü. Kuzey Hükümeti, küçükbaş hayvan sütünün üretimini arttırmaya çalışıyor, Küçükbaş hayvan sütünü de şu anda bulmakta zorlanıyoruz. Bu nedenle hellimin teknik olarak yapımında da sıkıntılar var. AB, kalkıp “hellim sizin” dese dahi bizde küçükbaş hayvan sütü temininde sıkıntı var. Dolayısıyla hellim üretiminde böyle teknik bir açmazımız var.
Kıbrıs’ın kuzeyinde 3 milyar dolarlık bir ithalat var. Bunun yüzde 80’i Türkiye’den yapılıyor. Türkiye ürünleri burada turistik tesislerde yaygın olarak tüketiliyor. Türkiye büyük bir Pazar. O nedenle buradaki yerel temizlik ve gıda markalarının ürünleri, burada çok fazla şans bulamıyor.
-Kuzey Kıbrıs’ta işsizlik oranı nedir? Özellikle genç nüfus kendine nasıl bir yol haritası belirledi?
Çok net olmamak ile birlikte genç işsizlerin nüfusa oranı yüzde 30 mertebesinde. Ama kayıtlı olmayan işsiz sayısı çok daha yüksek. Buradaki üniversite eğitimi alanların nüfusa oranı yüzde 80’ler mertebesinde. Bunun en büyük nedeni, gençler işe başlama süresini öteliyor. Erkekler de askerlik ve bedelli askerlik için çaba harcıyor. Üniversiteyi bitirip, yüksek lisans yapılıyor. Bu da işsizliği kamufle ediyor. Bu nedenle ailesinin yanında olmayı tercih ediyor. Ailesinin yanında kalıyor. Evli olsa bile ayrı bir evde olmak yerine ailesinin yanında kalmayı tercih ediyor. Çekirdek aileden kopamamış bir genç nesil var. Burada geleneksel değil ekonomik boyutu ön planda. Çünkü geçinecek para alamıyor. Burada asgari ücret net 1700 TL. Toplu taşıma ve elektrik ciddi maliyet. Burada eğitim ve sağlık ücretli olduğu için sıkıntı yaratıyor. Asgari ücret ile açlık sınırında…
-Gençleri Adada tutmaya yönelik ne yapılıyor?
Gençler adada kalmak istemiyor ve büyük bir çoğunluğu da göç ediyor. Son dönemde Türkiye’den buraya dönüşler var. Konut piyasasında Türkiye’den 15 Temmuz darbe girişimi ve terör nedeniyle buradan ev alıp yerleşiyorlar. Çok ciddi bir talep var. Adaya, eğitimli ve elit bir kesim gelmeye ve konut almaya başladı.
-Adanın nüfusu ne kadar?
Bilmiyoruz. 4 yıl önce 330 bin nüfus vardı. Burada iki GSM operatörü hizmet veriyor. Onların abone sayısı ise toplamda 1 milyona yakın. Burada asker ve öğrenci nüfusu var. 100 bin yabancı öğrenci var. Bizce en az 500 bin en az nüfus var.
-Türkiye’den gelen bu göç hareketine karşı, adanın altyapısı buna müsait mi? Artıları ve eksileriyle baktığımızda nasıl bir tablo ile karşılaşıyoruz?
Altyapı konusunda ciddi zafiyetler var. Girne de trafik, kanalizasyon ve su altyapısı konusunda çökmüş durumda. Girneliler Girne’yi terk ediyor. Bu pozitif bir şey değil. Ciddi bir konutlaşma var. Kuzeydeki emlakın büyük kısmı Rumlara ait. Bir gün bunların yeniden tanzim edilmesi hep gündemdedir. Bu nedenle kuzeyde birkaç çeşit arazi yapısı vardır.
Bunların birincisi Rum koçanlı dediğimiz 3. şahıslara ait, devletimizin koçan vererek kullanılanlar… Biz buna iç koçan da diyebiliriz ve uluslararası arenada hiçbir geçerliliği yoktur. Burada yatırım yapılmamasının bir nedeni de aslında budur. Toprağın kime ait olduğu belli değilse kolay kolay yatırım yapılmaz. İkincisi, Rum malları ile Türk arazisi arasında ciddi fiyat farkı var.
İnsanlar, “Burada demokrasi solumaya geldik” diyor. Kıbrıs’ta geçmişten beri arazisi olan vardı ama şimdilerde başka bir trend var. Artık burada uzun soluklu yaşamaya odaklanıyorlar. Burada yabancılık çekilmiyor. İkincisi Türkiye’ye yakın. İlginç bir süreç yaşıyoruz.
-Rum lider Anastasiadis, dünkü müzakerelerde kapıyı çarpıp odadan çıkması, ilişkileri bir anlama gene gerdi. Siyasi adaba uymadığı eleştirileri beraberinde geldi. Siz bu diyalogu ve süreci nasıl yorumluyorsunuz?
Kıbrıs sorunu artık günlük hayatımızın bir parçasıdır. Benim yaşımdan büyük bir sorun. Yarım asırdır çözülemeyen dünyanın en uzun soluklu sorunlarından birisidir. Her şeyi etkiliyor. Şu anda sohbet ettiğimiz bu mekânın kime ait olacağı bile müzakerelere bağlı. Bir sürü soru ve ara başlık var.
Müzakerelerin kopması çok sürpriz değildi. Son dönemde gerilim vardı. Kıbrıs Rum meclisinde geçtiğimiz günlerde bir karar alındı. Aslında abartılacak bir karar değildi. Ancak iki kesimi de bazı değerler ve semboller rahatsız edebiliyor. Alınan karar, faşist bir kesim tarafından Yunanistan’daki Altın Şafak Hareketi’nin Kıbrıs’taki ayağı olan ELAM Örgütü’nün 3 milletvekili tarafından gündeme getirildi.
İngilizlere karşı 1950 yılında Enosis hareketi vardı. Burada amaç Yunanistan’a bağlanarak, İngiltere’den kurtulmaktı. 1958 yılına kadar İngilizlere, sonra da Türklere yönelikti. Enosis hareketinin özü, Etnik temizliğe döndü. 1950 yılında imza toplanmış ve Rumlar Yunanistan’a bağlanmak istemiş. Yunanistan’da başlangıçta kabul edilmemiş. Çünkü İngiltere ve dünya ile ilişkilerinin bozulmasını istememiş.
İşte bunun ortaokullarda anılması istendi. Bu zaten aslında okullarda okutuluyordu. Dünkü görüşme Kıbrıs sorununu çözelim değil, bu karar ile ilgili bir tartışma yaşandı. Anastastias, “Sigara içmek için çıktığını” söyledi. Diğeri binayı terk etti. Tatsızlık karşılıklı suçlamalara dönüştü.
İki lider arasında bugüne kadarki en ciddi gerilim oldu. Tamir edilmesi zor olacak. Ama imkânsız değil. Diplomaside bu tarz olaylar olur.
Güney Kıbrıs başkanlık sistemine gidecek. Seçim atmosferi, bunu bir siyasi malzeme haline getirecektir. Milliyetçilik, siyasette her zaman kullanılan bir malzemedir.
İkincisi, Türkiye’de referandum süreci var. Türkiye 2004 yılındaki gibi sorunun çözümlenmesi için çok aşırı talepkâr değil. Gördüğüm kadarıyla Yunanistan’da da çok eğilim yok. O yüzden, kriz aşılacak ama müzakere süreci yavaşlayacak.
-Rauf Denktaş’ın ölümünden sonra çabaların boşa gittiği, artık her şeyin havada kaldığına dair yorumlar var. Özellikle genç kuşağın, AB vatandaşı olmak için birleşmekten yana olduğu söyleniyor. Bu doğru mu? Genç kuşak, ne istiyor?
Ben AB vatandaşıyım. 2003 yılında kapılar açıldıktan sonra Kıbrıslı Türkler güneye rahatlıkla geçiyor. Dolayısıyla Kıbrıslıların böyle bir sorunu yok. Ben pasaportumla AB üyesi 28 ülkeye gidiyorum. Türkiye’de Kıbrıs ile ilgili çok şehir efsanesi var. Ancak Türkiye’den gelip Kıbrıs’a yerleşmiş insanlar ve aileleri, bu haktan yararlanamıyor. Böyle de bir farklılık oluştu. Kıbrıslı Türk olan gençlerin çoğu zaten AB’de okuyor.
Rauf Denktaş’ın siyasetinde çözüm yoktu. Onun çizgisini Eroğlu sürdürdü. Ama resmi tez olan federasyon tezini, Sayın Eroğlu da müzakere etti. Resmi anlamda federal çözümü BM’de kabul edildi. Masada da bir tek o konuşuldu. Sayın Mehmet Ali Talat ve Mustafa Akıncı’nın çözüm odaklı olduğu aşikârdır.
Bugüne bakınız; KKTC tanınmadı ve Kıbrıslı Türk sporcular Türkiye ile milli maç yapamıyor. Rum sporcular Erzurum’da maç yapıyor. Burada KKTC ne olacak belli değil. B planı B planı deniyor ama B planı diye bir şey yok. Plansız bir KKTC var. Sadece Türkiye tanımış. Türkiye’ye daha çok bağımlı, ekonomik siyasi ve askeri gücünün altındayız. Türkiye’ye tazminat davası açılıyor. Çünkü uluslararası arenada Türkiye’nin alt yönetimi olarak görülüyor. Bu Türkiye için sürdürülebilir değil. AB ile görüşmelerin açılamamasında da başlıklardan birisi budur. Türkiye bu ara AB sürecini duraklatmış olabilir ama ekonomik anlamda AB ile iş yapıyor. Ne Şangay Beşlisi ne İran ve Suudi Arabistan Türkiye’ye alternatif olamaz diye düşünüyorum. Günün sonunda Türkiye AB ile müzakere sürecine dönecektir.
Kıbrıs sorunu çözümlenmez ise buradaki nüfus göç etmeye devam edecek. Burası suçlar, kumar, gece kulüpleri ve kaçakçılık olayları ile anılan bir arka bahçe olmaya devam edecek.
Kıbrıslıların ne istediğini 3 cümle ile özetlemenizi istesem ne derdiniz?
Birincisi Kıbrıslı huzur, geleceğini görmek ve yarın endişesi olmadan yaşamak istiyor. İkincisi ekonomik olarak sürdürülebilir ve plan yapılabilir bir vatan istiyor. Üçüncüsü barış istiyor. Çünkü 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı sadece ateşkes getirdi, barış getirmedi. Uluslararası hukuk bakımından buzdolabında bekleyen bir Kıbrıs sorunu var. Zaman dondu. Ama hayat akıyor ve dünyada her şey değişiyor. Kıbrıs meselesi başladığında AB yoktu. Sınırlar değişti, liderler değişti, bloklar değişti. Bugün dünyada çözümlenemeyen iki başlıktan birisi Filistin meselesi… diğeri Kıbrıs meselesidir. 1964 yılından beri çözülemeyen bir sorundan bahsediyoruz.
Kuzey Kıbrıs’ta nasıl bir medya gerçeğimiz var?
Bugün Kuzey Kıbrıs’ta devlet kanalı dahil 10 televizyon kanalı, 40 radyo istasyonu var. 16 tane günlük gazete yayınlanıyor. Bu rakam büyük bir rakamdır. Güneyde ise 7 tane gazete var. Kamuda çalışanlar da dahil bin basın çalışanımız var. Bu rakama teknik çalışanlarımız da dahil. Bizim üyemiz ise 350 basın emekçisi… Türkiye’den Kıbrıs’a medya alanında ciddi haksız rekabet var. Türkiye’den gelen ürünleri tüketiyoruz. Hizmetler sektörü, bankalar, havayolu şirketleri, sağlık vs. Ama bu şirketlerin reklam pastasından pay alamıyoruz. Bu konuda ciddi sıkıntımız var.