SEDA GÖK
Akhisar’ın uçsuz bucaksız tütün tarlaları… O tarlalarda gece tütün kıranların karnı acıkır. İşte o anlarda sıcak bir simit belki de insanın bütün yorgunluğunu alır, götürür. Hanif Pehlivanoğlu, ilkokul yıllarında işte bu tütün tarlalarında tütün kıranlara simit satarak ticarete atılır. Bisikletinin arkasına koyduğu simitlerin tamamını sattığında günün en mutlu insanı olur. O günün simitçi Hanif’i, seksenlerin hukukçusu bugünün ise perakende sektörüne yön veren önemli bir ismi olur.
Akhisar’daki birçok kişinin söyleminin aksine kendisi ve ağabeyleri okurlar, işadamı olurlar ve bugün 3 bin kişiye iş imkânı sunar hale gelirler. Babaları Bekir Pehlivanoğlu’nun da ‘urganlı’ iddiayı kazanmasını sağlarlar. İzmir’in vergi rekortmenleri arasında yer alan Pehlivanoğlu Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hanif Pehlivanoğlu ile başarı öyküsü üzerinden hedeflerini konuştuk.
Üçkuyular’da açılan ilk marketle başlayan bir başarı yolculuğu… Bu süreci okuyucularımız ile bir kere daha paylaşır mısınız?
36 yıllık bir hikâye… O günden beri perakende sektöründeyiz. Önce İzmir, sonra Ege Bölgesi’ne yayıldık. Kalabalık bir aileyiz. Sekiz kardeşiz. Beşi erkek, üçü kız… Babamda dahil olmak üzere bu süreçte herkesin emeği var.
Emeği var derken, bu hikâye herkes kenarındaki altını ya da birikmiş parasını çıkararak mı başlandı?
(Gülerek) Bizim Akhisar’da bunu hep konuşurlar. Babam Akhisar’a gittiğinde, “Bekir Amca, bu iş nasıl oluyor” diye soruyorlar. O da , “Bir şap şak altın veriyorum, çocuklar da market açıyor” diyormuş. Tabi bu işin esprili yanı…
-Şap şak ne demek?
Biz Makedonya göçmeniyiz. Yassı, tabak gibi olan şeylere bizde şap şak derler.
-Siz ilk mağazadan beri bu sürecin içinde misiniz?
İkinci marketin açılmasıyla birlikte sürece dahil oldum. Ben aslında 12 yıl avukatlık yaptım. Hukukçuyum. Kardeşlerim işe önce başladı. Ağabeylerim de öğretmendir. Bende avukatlığı bırakıp, bu işe girdim.
-Neden?
Ailenin birlikte olması gerekiyordu. Birlikten kuvvet doğar. Başarılı da olduk. Şükürler olsun. Biz halka karşı dürüst olacağız ve onlara hiç yalan söylemeyeceğiz düsturu ile yola çıktık ve yol aldık. Biz hala çek kullanmayız. Uzun yıllardır bu böyledir.
Çünkü insanlara bir söz verdik, insanlara ödemelerini gününde yaptık. İnsanlara doğruyu söylediğinizde sizinle yol almak istiyor. Piyasada bir tek çekimiz yoktur.
-Avukatlığı bırakmak zor gelmedi mi?
Aslında Akhisar’da iyi bir avukattım. 12 yıl boyunca avukatlık yaptım. Kardeşlerim benim de aralarına katılmamı istedi. Aileyi bir arada tutmak önemlidir. Hukukçu olarak gerektiğinde onlara zaten destek veriyordum. Ama sonunda “sen çık gel” dediler. Bende onların arasına katıldım.
-Aslında hukukçu olmanız bir süre sonra şirketin kurumsallaşması ve devamlılığında avantaj olmuş gibi görünüyor.
Uzun vadede avantaj oldu. Ama ilk yıllarda depresyona girdim. Bir avukat olarak işi bırakıp, markete kasiyer oluyorsunuz. Kolay değildi. Çünkü hem mağazayı yönetiyorsun, hem kasayı tutuyorsun, gecesi gündüzü olmayan bir işten bahsediyoruz. Kolay bir iş değil. Eskiden şimdi ki gibi bu tarz kasalar yoktu. Bütün ürünlerin fiyatlarını tek tek ezberlerdik. Üçkardeş; kasada bütün fiyatları ezbere bilirdik. 2 bin kalem maldan bahsediyoruz. Birbirimize fiyat sorarak kafamızda tutmaya çalışıyorduk. Şimdi kasiyerlik yapmak da çok kolay… Optik okuyucu var. Okuyor, geçiyor… O yıllarda ezberlemezsen senin cebinden gidiyordu.
Bakınız; size bir anımı anlatayım. İşe başladıktan bir süre sonra “Kasiyerlik yapmayacağım” dedim. Ağabeylerim “Olur mu öyle şey parayı dışarıdan birine mi emanet edeceksin” dediler. “Sorumluluk benim” dedim. Yeşilyurt’taki mağazada kasiyer çalıştırmaya başladım. Biraderler de bana bakıyor, nasıl yapacak diye… Örneğin; şekerin fiyatı değişiyor, kasiyer fiyatı eski fiyattan giriyor, o anda arkasında iki kere öksürüyorum. Böylece yanlış fiyat girdiğini söylüyordum. O da hemen yeni fiyatı ezberliyordu. Böyle günler geçirdik. Ondan sonra biraderlere siz yeni mağazalar açın dedik ve yol almaya başladık.
İlk mağaza kaç metrekare alanda faaliyete başlamıştı?
300 metrekare alanda başladık. Üçkuyular’daki mağazayı almayı hep çok istedik. Ama nasip olmadı. Bizden sonra başkası kiraladı. Nostaljisi var. Dergi ilanlarında kullandığımız fotoğraflardaki mağazada orasıdır.
Üçüncü kuşak ne zaman işe dahil oldu?
Kızım Eylem ve oğlum Ekin bizimle beraber çalışıyor. Eylem iç mimar ve mağazaların dizayn-dekorasyonuna yönelik çalışmalarda aktif olarak görev alıyor. Ekin, ABD’de bilgisayar mühendisliği eğitimi aldı. Çocukların meslek tercihleri ihtiyaçlarımıza uygun şekilde oldu. Bilgi işlem müdürüne ve iç mimara ihtiyacımız vardı. Onlarda bu alanda eğitimlerini aldılar. Tire’de büyük çiftliğimiz var. 3 bin başlık bir tesis… Ayrıca küçükbaş konusunda tesis yatırımı yapıyoruz. Çocuklar bunlarla da ilgileniyor.
-Bu tesis ne zaman devreye girecek?
Yatırım bitti. Açılışını yapacağız. Orada çok doğal ve ekolojik koyun sütü üreteceğiz. Süt inekçiliği konusunda da yatırım yapacağız. Marketing talebine göre yatırım yapıyorsun. Ayrıca enerji yatırımımız var. 124 mağazada aylık enerji faturamız 700 bin TL. Enerji şirketimize ağırlık verdik. Enerji şirketine sadece kendi oğlum ile girdik. Hidroelektrik santrali kurduk. Amasya’da 4 megavatlık bir yatırım yaptık. Su sıkıntısı olduğu için çok randımanlı çalışmıyor Ama ileriki günlerde daha da stratejik bir yatırım olacak. Yeterli seviyede henüz çalışmıyor. Enerjiye ihtiyacımız var, tükettiğimizi üretmek zorundayız. Enerji geleceği olan bir sektör…
-Hedefiniz nedir?
Tabii ki öncelikli hedef, işleri çocuklara devretmek. Ama aile şirketlerinde bu konuda bir takım sıkıntılar var. Aile şirketlerinin en büyük sıkıntısı kardeşlerin farklı alanlara farklı yatırımlar yapması… Süreçte çocukları şirketlere tam sokamadık. Biz de üç kardeş çok güzel bir karar aldık. Pehlivanoğlu Market Grubu tepede kalmak kaydıyla marketleri üçe böldük. Burada sinerji yaratmak hedefti. Herkesin de bakış açısını ve hedeflerini bu marketlere yansıtmasını sağladık.
-Bir anlamda kendi içinizde tatlı bir rekabet mi olacak?
Evet, aynen öyle… Kendi aramızda rekabet olacak. Uygulama alanlarımız belli. Ama gerektiğinde bunları kendi içimizde paylaşacağız. Biz örnek bir çalışma yaptık. Parçalanmadan yol aldık. Bu sistemin üzerinde 7 yıl çalıştım. Ağabeylerim de kabul etti ve yol aldık.
-Bu sistem nasıl işleyecek? Mağazaları bölümlerken nelere dikkat ettiniz?
Birincisi kimsenin hakkı kimseye geçmedi. Ana amiral gemisi Pehlivanoğlu Marketçilik malı alıyor. Diğer kardeşlerin mağazaları buradan malı alıyor. Oradan komisyon alıyor. Ortak elemanların parası buradan ödeniyor. Marketlerin masraflarını da hangi kardeşin üzerine ise o takip ediyor. Yılın sonunda kimin ne yaptığını böylece görebileceğiz. Bu sistemi 1 Ocak itibariyle uygulamaya başladık. Özel kriterler belirledik ve şu anda sorunsuz işliyor.
-İnşaat, hayvancılık alanında yatırım yapıyorsunuz. Ama birçok kişi bugün özellikle büyükbaş hayvancılık alanındaki yatırımdan kaçınırken, yapanlar da batarken siz bu alana odaklanıyorsunuz. Bu büyük bir risk değil mi?
Haklısınız. Ama satma yeri olmayan birinin devam etmesi zor. Bizim buradaki en büyük avantajımız mağazalarımız. Malımızı alan var. Pehlivanoğlu Marketçilik burada bizim önemli bir gücümüz. Ona malı satıyoruz ve paramızı alıyoruz.
-Sütün yan ürünlerine girecek misiniz?
Süreç içinde olacaktır. Orada doğal tavuk üretmeyi istiyoruz. Bizim tavuklarımız 60 günde yetişecek. İlk aşamada tesisin kapasitesi 5 bin tavuk olacak. Tire’de bu konuda özel bir tesis yatırımı yaptık. Tavuklar geniş bir arazide dolaşabilecek. Bu proje için 38 dönüm araziyi ayırdık.
-AB özellikle tavukçuluk konusunda Türkiye’ye ciddi yaptırımlar uyguluyor. Artık tavuğun yaşam alanı genişletilecek, üretimin nüfus kâğıdı olacak vs… Bu yatırım karlı olacak mı?
Talebi var. Müşteri doğal tavuk istiyor. Çocuklarına doğal tavuk yedirmek için gerektiğinde fazla para vermeyi göze alabiliyor. 23 TL kilogramına tavuk satan yerler var. Üretilen ne ölçüde doğal? Biz de yaşayarak göreceğiz. Bu proje için 3 milyon TL bir yatırım yapıyoruz. Bu tesis için il tarım müdürlüğü ile birlikte projesini hazırlıyoruz. AB uyumlu olması için gerekli altyapı çalışmalarımızı hazırlıyoruz.
Aslında hepinizin meslekleri farklı. Siz avukat, kardeşleriniz öğretmen… Sizin kolunuzdaki altın bilezikler farklı. Babanız okumanıza da büyük önem vermiş. Bu babanızın sadece ticaret odaklı bakmadığının da güzel bir göstergesi…
Haklısınız. Akhisar’da o zaman tütün ekerdi, Büyük tütün tarlaları vardı. Babama “Sende tütün ek” diyorlar. O ise “Çocuklar okuyacak, ben tütün işine girmeyeceğim” diyor. Bir arkadaşı geliyor “Sen bu çocukları okutuyorsun ama bunlar okuyunca hiçbir şey olmazlar. Eğer olurlarsa bu urgan ile kendimi bu bakkalda asarım” diyor. Ağabeyim öğretmen oldu ve ilk maaşını aldı. Babam o bakkala bizi aldı götürdü. Babam bir urgan ve bizi de aldı, arkadaşının yanına gittik. Arkadaşına, “Ben seni asamam ama şu urganı boynuna bir geçireyim” dedi. Bizim iddiadan haberimiz yoktu. Adam “Ben yanılmışım, keşke bende çocuklarımı okutsaydım” dedi.
Perakende sektörü kendi içinde alt başlıklara ayrılıyor. Hipermarket, büyük mağaza, gıda marketler vs… Önümüzdeki günlerde bu alanda nasıl bir gelişim öngörüyorsunuz?
Perakende Yasası yürürlüğe girdi. Artık herkes istediği gibi her yere istediği mağazayı açamayacak. Bu konuda bir kısıtlama geliyor. Bu sektörün kendine çeki düzen vermesi anlamında güzel bir adımdı.
Mevcut olan mağazalara yabancılar ve büyük oyuncular yoğun alım talebiyle saldırıyorlar. Mevcut mağazalar da çok değerlenecek. Bize de bu konuda bazı talepler geldi. Ben satmadım ve direndim. İki kere böyle bir talep geldi. Ama kabul etmedim. Dışarıdan bir grubu satın alabiliriz. Ama kardeşlerimin mağazalarını almayı hiç düşünmedim. Sektör yeni yatırımlar gerektiriyor. Devlet yeni yazsalar çıkarıyor.
Bakınız yazar kasalar artık direk Maliye Bakanlığı’nın sistemine bağlanacak. Şirket olarak sadece bizim 1 milyon TL yatırım yapmamız gerekiyor. Bunu bakkalda yapacak, biz de yapacağız. Büyük oyuncuların oyunu daha rahat oynaması için alan yaratılıyor. Tatlı bir geçiş olması lazımdı. Yerel mağazaların korunması gerekiyor. Çok büyük paralar kazanmıyoruz. Yüzde 3 karlar ile çalışıyoruz.
Pazarda daralma mı olacak?
Bu kadar hızlı mağaza açılmayacak. İhtiyaç olan yerlerde açılacak. Bu doğru bir karardı. Devletin ekonomideki hareketi düşünmesi lazım.
İzmir ve Ege’deki gücünüzü Türkiye genelinde görebilecek miyiz?
Merkezimiz İstanbul. Ama biz buna cesaret edemedik. Şimdi Ali Bey gitti. Hiçbirimiz Çeşme’nin rahatlığından vazgeçmedi. İstanbul’da bu işi yapmak kolay değil. Ege’yi seviyoruz ve Ege bize yetiyor.
Bu tarz mağaza grupları farklı kitlelere hitap etmek için ikinci bir marka daha oluşturup pazarda iki marka ile oyuncu olma eğiliminde. Siz böyle bir girişimde bulunacak mısınız?
Biz de böyle bir eğilim yok. Biz bu yıl ilk 3 ayda 9 mağaza açtık. Yılsonunda 25 yeni mağaza açmış olacağız.
Çeşme’den vazgeçemedik, İstanbul’a gitmedik dediniz. Bu yapı bütün İzmirli iş dünyasında var mı? Bu yapının iş hayatına yansımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çeşme’yi, İzmir iş dünyasını uyutan bir afyon gibi görüyorum. İş dünyasının gelişmemesinin en önemli nedeni Çeşme’dir. Böyle iş hayatı olmaz. O nedenle İzmir dünyasında kira geliri ön planda. Sanayiye yatırım yok. Ama İstanbullu, Ankaralı, Konyalısı gelip İzmir’in bu artılarını değerlendirecek. Bakın inşaat sektöründe bunu görüyoruz. İzmir’in kremasını yabancılar yiyecek. İzmirlinin sanayiye yatırım yapması lazım. Yazın durağan olan yapıyı kırmamız lazım.
-Örneğin; neler yapılmalı?
İzmir Körfezi’nde denize girmeli. O zaman neden Çeşme’ye gidilsin? İstenirse temizlenebilir. 40 yıl önce burada denize girilebiliyordu.
İşsizliğin en fazla olduğu şehir durumundayız. Ama en fazla büyüyen ikinci şehir durumlundayız dünyada. Ciddi göç alıyoruz.
Benim en fazla kalifiye elemana ihtiyacım var. Ama bulamıyorum. Üniversite mezunu ama deneyimsizler. Bilgisayarı çok iyi bilmesi lazım. Çocuklar yokluk görmeden çok zengin olmak istiyorlar. Yok, böyle bir şey…