Türkiye Kasaplar Federasyonu Başkanı Fazlı Yalçındağ, Türkiye’nin sığır yetiştiriciliğinde kombine ırk konusunda yapılan çalışmalara ağırlık vermesi gerektiğini söyledi. Türkiye’deki iklim koşulları itibariyle bu ırkın daha verimli ve dayanaklı olacağını öngören Yalçındağ, ayrıca bölgesel teşvik politikasının ülke genelinde uygulanması gerektiğine dikkat çekti. Yalçındağ ile Türkiye’nin hayvancılık politikası, yaşanan sorunlar ve yapılması gerekenler üzerine konuştuk.
Hayvancılık konusundaki rakamlara baktığımızda TÜİK verileri ile sektörün çatı kuruluşlarının rakamlarının örtüşmediğini görüyoruz. Neden?
Sektör temsilcileri olarak TÜİK verilerine saygı duyuyoruz ama gerçeği yansıtmadığı düşünülüyor. TÜİK verileriyle yola çıktığımızda Türkiye’nin kırmızı et üretiminin 1,5 milyon ton olması gerekiyor. Ama bu doğru değil. Kendi içinde çelişiyor. 1 milyon tona yakın bir toplam et üretimi var. Hayvan varlığı ile karşılaştırdığımızda 1,5 milyon ton olması mümkün değil. Mevcut hayvan varlığının 14 milyon 500 hayvan var deniliyor. 1.5 milyon tonu ancak bu rakamla üretilirsiniz. Hayvan varlığının üçte biri kesilir. Bir bölümü gençleştirme için, bir bölümü besiye alınmış besi süresini tamamlamış olduğu için kesilir.
TÜİK verilerini eleştirmiyorum. 2009 yılında küçükbaş hayvan varlığı 10 milyonun altında dedik. Bunu bir raporla açıkladık. İlgili bütün temsilcilerle paylaştık. TİGEM, Tarım Bakanlığı, Başbakanlık ve TBMM Tarım Komisyonu’na gönderdik. Sonrasında Tarım Komisyonu çağırdı ve görüştük. Bu sayı azlığının ilerde sektörün diğer ensrümanlarının fiyatlarını da tetikleyeceğini söyledik. Küçükbaş hayvan fiyatları yükselince de vatandaş o Kurban Bayramı’nda tercihi büyükbaş hayvandan yana yaptı. Çok güzel bir satış yaptılar. Üreticisi memnundu. Kurbanlık olarak satmak onu memnun etti. Aynı süreç genel kurullarımızın olduğu dönemdi ve federasyon başkanı olarak bu toplantılara katıldık. Odalarımızın içinde besici de kasap da var. Bizim bir yanımız tüketici, bir yanımız üretici durumunda.
O genel kurulların birinde Adapazarı’ndan bir üretici “Malımı çok iyi sattım, güzel bir Kurban Bayramı idi. Ama bayramdan sonra buzağı alıp tekrar beslemek istediğimde aradığımı bulamadım” dedi. Biz hemen o dönemde bir miktar besi ithalatı yapılmaz ise olayın sonucunun et ithalatına kadar gideceğini Sayın Bakana ilettik. Sonucu hep birlikte yaşadık.
Özel durum derken…
Türkiye’deki yerleşik hayvan ırkı yapısına baktığımızda ağırlık olarak sütçü ırk olduğu görülüyor. Bu ırkın yavruları ile besicilik bir yere kadar oluyor. Bakanlığın kombine ırka geçme konusunda da çok güzel çalışmaları var. GAP, DAP ve DOKAP kapsamında önemli çalışmalar yapılıyor.
Ama bu teşviklerin verildiği bölgelerden ülke geneline arzulanan fayda sağlanamıyor. Yani istenilen başarıya ulaşılmıyor. Bunun genişletilmesini istiyoruz. Bölgesel olarak değil ülkesel olarak bu teşviklerin ve destekleri verilmesi gerekiyor.
Neden?
Çünkü doğu bölgelerimizdeki toprak yıl boyunca önemli ölçüde kar altında kalıyor. Üretim maliyetleri yüksek… Dışa bağımlı. Yemi dışarıdan alıyorsunuz. Batı bölgelerimize göre mera alanlarından yeterince yararlanamıyorlar. Kazancı da tatmin etmiyor.
Bugün itibariyle et üretimimiz nedir?
TÜİK’in verilerine göre 882 bin ton büyükbaş ve 126 bin ton küçükbaş olmak üzere toplamda 1 milyon tonluk üretimimiz var. Bu sayılardan yola çıkarak hesaplarsak Türkiye’deki büyükbaş hayvan sayısı da 11-12 milyon kadardır.
-Yeni çıkan tebliğ çok tartışılıyor. Tebliğin size yansımaları nasıl oldu?
Tebliğ konusunda ciddi rahatsızlıklarımız var. Tebliğ’in medyaya servis ediliş şekli bizi son derece rahatsız etti. Bakanlık nezdinde Müsteşar Vekili Sayın Nihat Pakdil’e konuyu ifade ettik. Cuma günü tebliğ yayınlandı. Çarşamba günü basına zaten servis edilmişti. Basına yapılan serviste de “Kasaplar köfte yapamayacak, sucuk yapamayacak” denildi. Tebliğ elimize geçti. Bilgimiz vardı. Ama ne boyutta çıkacağını bilmiyorduk. Görüşe açılmadı. Bulunduğumuz toplantılarda önerilerimizden sadece bir tanesine değer vermişler. Kavurmadaki yüzde 5 tuz oranının yüzde 3’e düşürülmesini dikkate almışlar. Başka hiçbir görüşe itibar etmemişler. Tebliğin hiçbir yerinde kasap ifadesine rastlamadım. Ancak her nedense meslektaşlarımızı tahrik etme odaklı ya bilinçli ya bilinçsiz tutum sergilendi.
Yayınlanmamış bir tebliğ nasıl medyaya servis edildi? 23 bin 800 kasap esnafı, bir o kadar ticaret odalarına kayıtlı şirket statüsünde et alım satımı yapan firmalar var. Bir bu kadar da gross market zincirlerinin reyonları var. Bu doğrudan bizi ilgilendirmiyordu, bu tebliğ bütün perakendecileri kapsıyor. Kasap neden tahrik ediliyor? Bakanlığın önüne kasaplar gelip satırlarını bıçaklarını atsalardı iyi mi olacaktı?
Biz bu konuda Bakanlığın önüne de siper olduk. Bu süreci önledik. Çok hassas günler geçerken bununla mı uğraşmalıydık. Bununla ilgili hukuki süreç başlatacağız ama olayın tek muhatabı sırf biz kasaplar değiliz.
Bir elin parmakları kadar olan firmaları koruyucu bir tebliğden başka bir şey değil. Pazarda tekelleşmeye neden olur.
Burada o zaman Bakanlık ile sektör arasında iletişimsizlik mi var?
Hayır, bu iletişimsizlik değil. Bu planlı programlı yapılan bir şey. Bu sözümün arkasındayım. Perakendeci tarifini tekrardan gözden geçireceğiz. Ben yasal olarak hakkımı arasam ne olacak? Devletle davalık olmak istemiyoruz. Ama maalesef esnaf ve devlet memurları karşı karşıya getirilmek isteniyor.
Siz ne öneriyorsunuz?
Kasap dükkânlarımız ezbere açılmıyor. Bir sürü belge isteniyor. Bütün perakende noktaları için bu geçerli. İşletmeler yerel yönetimlerden ruhsat alırlar. Bakanlık bu işletmeleri iki kategoride sınıflandırıyor. Onaylı işletmeler, kayıtlı işletmeler…
Biz kayıtlı işletmeler bölümünde yer alıyoruz. Onaylı işletmelerin zorunlu veteriner bulundurması gerekiyor. Günde 30-40 kilogram et satan esnaf bu kişiyi nasıl istihdam edebilir? Biz kıyma makinelerimizin ağzına soğutucu taktığımızda kimse bizi zorlamamıştı. Biz yeniliğe açığız. Esnaf yeniliğe kapalı değildir. Neyi nasıl yapacağını söylersen o pozisyonunu hazırlar. Ben yaptım oldu denmesini doğru bulmuyoruz.
Onun dışında ruhsattaki bilgilerinizi İlçe Tarım Müdürlüğü’ne veriyorsunuz. İşletme kayıt belgesi alıyorsunuz. Bu kayıt belgesinin bilgileri girdiği için denetimlerde sürekli işlerleriniz denetleniyor.
Bu anlattıklarım işlerin resmi tarafı idi. Bunun dışında müşterilerimiz tarafından her an denetleniyoruz. Bir kilogram et verdiğinizde bu beğenilmez ise bir daha sizden alışveriş yapmaz, yapsa da sizi düzeltme anlamında ikaz eder.
Bizi zaten 77 milyon insan denetliyor. Bizi diğer işletmelerden ayırt eden budur. Biz ahilik kültürü ile yetişiyoruz. Kimse pabucunu dama attırmaz. Kimse ayağına bile bile kurşun sıkmaz.
Et fiyatları yüksek mi?
Tartışmalı bir konu… Hayır diyemeyeceğim ama tamamen de karşı çıkmayacağım. Öğrencilik yıllarımda ekonomi ödevim için et fiyatları ile çalışanların gelirlerini karşılaştırmasını hazırladım. O günün koşullarında asgari ücret karşılığında 100 Kg et satın alınabiliyordu. 5 TL’den 5 yıl boyunca et satışı yapmıştık. 1965/1970 arası… O tarihlerde satılan etin yüzde 90 küçükbaşa dayalı idi. Koyun odaklı idi. Besicilik odaklı bir yapı yoktu.
-Ankara Ticaret Borsası’nın dünyaya örnek olacak bir et borsası var. Borsa et fiyatlarında istikrarı sağlamada nasıl bir görev üstleniyor? Türkiye genelinde bu fiyat nasıl yansıyor?
Avrupa’nın en büyük borsa tesisinden bahsediyorsunuz. Çok başarılı bir modeldir ve başarıyla da uygulanıyor. Bugün cep telefonu ve internet ortamında Türkiye’nin her yerinde fiyat aynıdır. Türkiye genelinde 23 TL kesim fiyatı vardır. Kasaplara 1 kilogram kemiksiz hali maliyeti ise 35 TL’dir.
-Ne oldu da fiyat birden 23 TL’den 35 TL’ye yükseldi? Aradaki fark nerede?
Bir Kg et fiyatının içerisinde 3.5 TL katma değer vergisi, 5 TL kemik payı, 5 TL’de dükkân masrafı var. Bir de fire var. Bunları topladığımızda 13,5 TL alış fiyatını da eklemek suretiyle maliyete ulaşırsınız. Bugün 35,00 TL maliyetine satış demektir. Bundan kar eden yok. Türkiye hayvancılık konusunda kısır bir döngü içinde. Kombine ırklara geçerek hayvan sayımızı artırmak durumundayız. Bu yöntemle süt üretimi de dengede tutulur. İzlediğimiz kongreler ve bize yapılan sunumlarda hayvanın erkek mi dişi mi olacağına karar veren tohumlama sistemleri var. Doğum kolaylığı olan türler var. İnce uzun yavru bile yapılabiliyor. Ama bunu yapana kadar besilik hayvan takviyesine ihtiyacımız var. Et fiyatları arttıkça bu besi materyalleri satan Kars, Ardahan ve Erzurum gibi bölgelerdeki dana fiyatları da artıyor. Dengede tutmak için makul bir gümrük vergisi koruması ile bir miktar besi materyali ithali yapılmalı.
Geçen sene, Bakan Bey’e önümüzün gri olduğunu söyledik. Bu sene ise bu renk siyaha dönüştü. Piyasayı dengelemek zorundayız. Hayvanı gemi ile Güney yarımküreden getirmek zorundasınız. Benim küçük üreticim bunu nasıl yapacak? 5 bin 10 bin tane getirebilen getirebilecek. Küçük getiremiyor. Artık siyahın rengi koyulaşıyor. 2010 yılından sonra ne dediysek oldu. Ben et ithalatı yapılsın demiyorum. İthalat sanayiciye fayda sağlar. Aynı tebliğdeki gibi…
-Bir dönem ciddi sıfır faizli kredi imkânları ile büyükbaş tesisleri kuruldu. Ama şimdi bakıyoruz bunlar ya iflas etti, ya el değiştir ya da satıldı. Bilen bilmeyen bu işe girdi. Bu durum sektörü nasıl etkiledi?
Bakın en basit örneği; bir kasap dükkânı için ustalık belgesi gerekiyor. Dünyada kabul edilen standartlar var. Her şeyi dışarıdan alarak para kazanmanız mümkün değil. Danayı satamayan damızlıkçı kurbanda satar. Eli güçlü. Yemci, sanayi kuruluşu durumunda. Problemlerini aşmış ve üretim noktasında faaliyet göstermeye başlamış. Yemi ondan değeriyle alabilirsiniz. Sizden büyük olan biriyle ticaret yaparsanız para kazanamazsınız, sizin çapınızdaki insanlarla işi yürütmek zorundasınız. İhtiyacınızın bir bölümünü kendinizin üretmesi lazım. Yani kaba yeminizi kendiniz üretmelisiniz. Bu küçük aile işletmelerinde daha kolaydır. Ama biz aile işletmelerini kapattık. Aile işletmelerimize sahip çıkmamız gerekiyor. Bir hayvan için ne kadar araziye ihtiyaç var buna bakmak lazım. Her önüne gelene istediğini yaptırmamak gerekiyor.