SEDA GÖK-ANKARA
Usda Teknik Çelik Makina Tarım İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti.Kurucu Ortağı ve Teknik Müdürü Özgür Meral, Türkiye’nin Rusya pazarını doğru değerlendirmek gerektiğini söyledi. Meral, bu süreçte alternatif Pazar arayışından vazgeçilmemesi gerektiğine dikkat çekerek, “Özellikle rekabet ettiğimiz AB ülkelerinin ürünleri yanında kalite anlamında kendimizi gösterme şansımız olacak. Ayrıca lojistik avantajlar da göz önünde bulundurulmalı. Ancak tabii ki her noktada olduğu gibi burada da politik manevralara karşı uyanık olmamız ve sadece Rusya pazarının sağladığı avantajlara güvenerek alternatif pazar arayışlarımızı kesmememiz gerekiyor. Ayrıca Rusya kırmızı çizgileri olan bir ülke. Memnuniyetsizlik yaşadığı pek çok üründe ürünleri kabul etmeyerek tavrını gösteriyor. Bu noktada kaliteden ödün vermeden bu avantajı iyi kullanmamız gerekiyor” dedi. Meral ile sektörün gelişim sürecini konuştuk.
Türkiye’deki süt ve süt sanayinin son yıllardaki gelişim hızını değerlendirir misiniz? 2014 yılının ilk yarısını göz önünde bulundurduğumuzda nasıl bir sezon yaşıyoruz?
Ülkemizde süt sektörü aslında çok uzun zamandır kat etmesi gereken gelişme süreçlerini yeni yeni yaşıyor diyebiliriz. Ülkemizin sahip olduğu yem bitkisi üretim potansiyeli, mera alanları, gen havuzu düşünüldüğünde oldukça uzun zaman önce gerek süt sığırcılığı gerekse süt sanayii sahip olduğu potansiyeli gerçekleştirmiş olmalı idi. Ancak uzun yıllar ne yazık ki tarım sektörü hak ettiği ilgi ve özeni görmedi. İhtiyaç duyulan ıslah çalışmaları gerek hayvan ırkları gerekse hayvan beslemede kullanılan bitkisel materyal için yapılamadı. Verimlilik istenen seviyelere çıkarılamadı, süt sığırcılığı işletmelerinin ekonomik verimlilik anlamında taşıması gereken koşulların yaratılması için gerekli kaynak ayrılmadı. Buna koşut olarak da gerek çiftlik içi teknoloji gerekse süt işleme sistemlerinde kullanılan teknoloji de istenen seviyede geliştirilemedi. Sektör yurt dışından hem canlı materyal hem de teknoloji temin etmek zorunda kaldı. Bu koşullar da ilk yatırım maliyetlerini arttırırken, sektörde faaliyet gösteren küçük ancak çok sayıdaki üreticiyi de gelişmeleri takip edemez bir hale getirdi. Kayıt problemleri gerçek hayvan varlığımızı ve üretilmekte olan süt miktarlarını dahi tam olarak belirleyemememize neden oldu. Tüm bu koşullar süt sektörünün ivmesini kesen noktalardı. Ancak son yıllarda özellikle süt sığırcılığı yatırımlarına sağlanan teşviklerin, büyük işletmelerin kurulmasına olanak sağladığı, temiz ve kaliteli süt temini konusunda süt sanayicilerinin elini rahatlattığı bir gerçek. Burada tek sorun esas üretici olan köylünün bu teşviklere erişim ve doğru kaynak kullanımı anlamında zaafların olması idi. Malum tarım sektörü dünyada gıda fiyatlarının artması ile tekrar yıldızı parlayan bir sektör oldu. Daha önce tarımsal faaliyetleri bulunmayan mali yapısı elverişli pek çok sektör dışı yatırımcı süt sığırcılığının da ağırlıklı olduğu pek çok tarımsal yatırım gerçekleştirdi. Bu yatırımlar içinden çok başarılı işletmeler de çıktı, farklı etkenlerden ötürü zarar edip, sektörden çıkmak zorunda kalanlar da… Ancak tabii ki devlet tarafından sağlanan destek ve hibelerden köylüye nazaran daha aktif yararlanabildiler. Keşke şu anda ölü yatırıma dönüşmüş olan kaynaklar doğru denetlenip, gerçek üreticiye ulaştırılmış olabilse idi. Sektör o zaman hem sürdürülebilirlik hem de kalite anlamında daha güçlü ve derinlikli hale gelebilirdi. Umarız ilerleyen dönemlerde geçtiğimiz süreçte yapılan hatalar dikkate alınır ve tekrar edilmez.
Bizler USDA olarak sütün üretilmesi aşamasında yatırmacılara yönelik projelendirme ve anahtar teslim süt sığırcılığı işletmeleri konusunda hizmet veren bir firma olduğumuz için bu kısmı kendi açımızdan değerlendirmek istiyoruz. 2010 yılında çok ciddi bir patlama yaşayan süt sığırcılığı yatırımları yanlış yönlendirmeler sonucunda maalesef aynı ivme ile devam etmedi. Bu süreç içersinde doğru proje ve sürdürülebilir işletmecilik mantığında planladığımız ve uyguladığımız işletmeler çok iyi durumda ve yatırımlara devam ediyorlar. Bu yıl Silivri, Kırklareli, Uşak ve Konya’da toplam 4 şantiyemiz var. Bunun dışında Tire’de mevcut işletmesine robot sağım sistemi kurulması konusunda anlaştığımız bir yatırımcımız var bu yatırımı özellikle çok önemsiyoruz. Çünkü kaliteli süt için kaliteli hasadın yapılması konusunda robotlar çok ciddi avantaj sağlıyor. İlerleyen süreçte Tire’deki işletme için çok güzel bir açılış organizasyonu yapmayı planlıyoruz. Bu teknolojiyi herkesin yakından görmesi için elimizden geleni yapacağız. Bizim açımızdan iyi bir sezon yaşıyoruz ancak daha iyi zamanları da gördük tabii.
Türkiye’yi bu alanda AB ve diğer dünya ülkeleriyle karşılaştığımızda bulunduğumuz noktayı nasıl görüyorsunuz?
AB ülkeleri Ortak Tarım Politikası kapsamında çok uzun yıllardır planlı programlı bir süt sektörü yarattı. Desteklemeleri büyük bir yönlendirici olarak kullandı. Bunun yanında özellikle Avrupa ülkelerinde kooperatifçilik çok gelişmiş durumda. Bu da üreticinin ekonomik hareket kabiliyeti ve piyasanın dengeleri açısından büyük önem taşıyor. Ancak AB ülkelerinde bulunan süt sığırcılığı işletmelerinin çok büyük kapasitelerde olmadığı, besleme anlamında mera kullanımına özen gösterildiği ve çiftlik içi teknolojilerin çok gelişmiş olduğu göz ardı edilmemeli. Ayrıca gen ıslahı konusunda da kat ettikleri ciddi bir mesafe var. Tüm bu koşullar ülkemizde daha kat edilmesi gereken uzun yol ve yapılması gereken çok fazla yatırım olduğu anlamına geliyor. Amerika’ya bakacak olursak devasa işletmeler karşımıza çıkıyor. Orada da ciddi bir teknoloji kullanımı söz konusu. Hem AB hem de Amerika’da üreticilerin finansman anlamında da kurulu ve köklü bir sistemden faydalanmakta olduğunu hatırlayalım.
Bahsettiğimiz bu ülkeler bizim ürünlerimizin de rekabet halinde olduğu ülkeler. Kayıt altında üretilmekte olan kaliteli süt kapasitemiz ve piyasa koşullarımız değerlendirildiğinde alınması gereken çok yol olduğu aşikar. Mevcut işletmelerin rehabilitasyonu, yerli ırkların ıslahı, süt teknolojilerinde yapmamız gereken yatırımlar, besleme tekniklerinde yapılması gereken çalışmalar düşünüldüğünde hepimizin üzerine düşen çok fazla görev olduğunu gösteriyor. Zaten bizlerin de amacı, bu süreçte sınırlı olan kaynaklarımızın en doğru şekilde kullanılmasını sağlamak.
Son dönemde Rusya pazarına yönelik olumlu gelişmelerin sektöre kazandıracağı artı değerler neler olacak? Bu konuda yapılması ve dikkat edilmesi gereken hususlar neler?
Rusya pazarının bizim için çok avantajlı bir pazar olduğunu düşünüyoruz. Özellikle rekabet ettiğimiz AB ülkelerinin ürünleri yanında kalite anlamında kendimizi gösterme şansımız olacak. Ayrıca lojistik avantajlar da göz önünde bulundurulmalı. Ancak tabii ki her noktada olduğu gibi burada da politik manevralara karşı uyanık olmamız ve sadece Rusya pazarının sağladığı avantajlara güvenerek alternatif pazar arayışlarımızı kesmememiz gerekiyor. Ayrıca Rusya kırmızı çizgileri olan bir ülke. Memnuniyetsizlik yaşadığı pek çok üründe ürünleri kabul etmeyerek tavrını gösteriyor. Bu noktada kaliteden ödün vermeden bu avantajı iyi kullanmamız gerekiyor.
Süt ve süt sanayinin Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023 yılı hedefi nedir? Bu konuda kendisine nasıl bir yol haritası belirlediniz?
Bizim en büyük hedefimiz Ege Bölgesi’nde Türkiye’nin en kaliteli sütünün üretilmesi için karlı, zevkli ve sürdürülebilir hayvancılık modelleri oluşturmak. Eğer bir üretici sütü bu üç ana temel üzerinde üretebiliyorsa sütü üreten de kazanır sütü işleyen de. Bir işletme nasıl hem karlı hem zevkli hem de sürdürülebilir olabilir diyen birçok yatırımcı olabilir. Aslında cevabı çok basit! Doğru proje, doğru teknoloji yatırımları. Avrupa 22 yıldır süt sağımını robot sistemler ile yapıyor. Bizde bu sisteme henüz yeni geçildi. İşletme sayıları bir elin parmaklarını geçmiyor. Ancak dünyada toplamda 25 binin üzerinde robotlu çalışan işletme var ve bunların 100′den fazlası bin başın üzerinde işletmeler. Geri kalanı ise küçük ve orta boy işletmeler. Bizim amacımız da; özellikle süt kalitesini arttırmak ve küçük işletmelerin karlılıklarının artırılmasında etkin rol almak. Bankalar ve süt toplayan büyük toptancılar ile yaptığımız çalışmalarla küçük ve orta boy işletmeleri çok küçük ödemeler ile süt sağım robotları ile buluşturmak istiyoruz. Bu teknoloji sayesinde hayvanlar ayrı bir sağımhaneye gitmek yerine sağmal barınaklar içinde sağım robotları tarafından gönüllülük esasına dayalı olarak sağılacaklar, insan kaynaklı stres faktörleri ve personel teminine ilişkin bağımlılıklar en alt seviyeye inmiş olacak.. Bunun yanında süt sanayisi için robot sisteminin en büyük avantajı, istenilen protein ve yağ seviyesine göre sütün farklı tanklara depolanmasının sağlanması. Süt üreticisi bu donelere göre hayvanını daha sıkı takip edecek ve sürü ıslahını bu veriler doğrultusunda daha doğru yapmış olacak. Süt soğutma tankında bulunan sütün kesinlikle hastalıklı bir memeden gelen süt veya antibiyotikli süt ile karışma şansı olmaması robotun kalite yönünden önemsediğimiz en önemli özelliklerinden biri…
KUTU KUTU KUTU KUTU
Sektörün yaşadığı sorunlar ve çözüm önerileri….
İzmir merkezli bir firma olarak yaptığımız büyük ölçekli işletmelerin hep İzmir dışında olması bizi üzüyor. İzmir’de 250 baş veya daha büyük kapasiteli işletme kurmak isteyen bir yatırımcı imar planı nedeni ile çok büyük araziler satın almak zorunda bırakılıyor. Bu nedenle İzmir içinde büyük ölçekli işletme kurulma şansı kalmıyor. Yem tedariği açısından 3 ürünün alındığı verim yönünden birçok ilimizi kıskandıran İzmir’e çok kaliteli süt üretimi yapacak büyük ölçekli işletmelerin gelmesi için tüm koşullar sağlanmışken imar kısıtlaması nedeni ile bu tarz yatırımlar hep başka illere kaymış durumda. Bizim beklentimiz en azından tarımsal amaçlı işletmelerde imar izninin daha fazla verilmesi için 1/100.000 planında değişikliğe gidilmesi ve bu sorunun çözülmesi.
Hayvancılık yatırımlarında bir milyon TL’yi geçen yatırımlar teşvik kapsamına alınıyor böylece makine ve ekipmanlar için KDV muafiyeti doğuyor ancak inşaatlar için bu geçerli değil ve inşaat maliyetleri de yüksek bu nedenle aynı kuralın inşaatlar içinde işletilmesi yatırımların hızlanmasını sağlayacaktır. Diğer Ege Bölgesi illerinde olduğu gibi İzmir’in IPARD programı içinde yer almaması da ayrı bir sorun olarak görülebilir. Birçok yatırımcının gelecek dönemde İzmir’in de IPARD kapsamına alınmasını beklediğini düşünüyoruz. Umarız bu konuda da bir çalışma yapılır.