-GEÇTİĞİMİZ yıl 35,4 milyar dolar ihracat ile Türkiye’nin genel ihracatından %14 pay alan demir ve demirdışı metaller sektörü ülke ekonomisinin lokomotif sektörleri arasında yer alıyor.
Sektör son 8 aydır gerek iç piyasada gerekse ihracat pazarında zorlu bir dönemi yönetiyor. Rusya, Mart 2022’den beri demir çelik sektöründe en önemli aktörlerden birisi konumunda. Çünkü uyguladığı hammadde ve enerji teşvikleri dünya piyasalarında önemli bir etkiye sahip.
Dünya genelinde üretimde ilk ikide yer alan Çin ve Hindistan’da bu teşvikler ile liderliklerini güçlendirerek; kendilerinden sonra gelen ülkelerle aralarındaki farkı açıyorlar. Öte yandan Türkiye’nin Rusya çelik politikası nedeniyle yarı mamul ve mamul demir çelik ürünlerinde Türkiye Rusya’nın arka bahçesi konumuna geldi. Çünkü Rusya’nın Türkiye’deki üreticilerin hurdave koklaşabilir taş kömürü gibi hammadde talebine karşılık olumlu cevap vermemesi, iç piyasadaki mamul talebinin ithalat yoluyla karşılanmasındaki artışı beraberinde getirdi. Son bir yıl içerisindeki buna ilaveten enerji fiyatlarında çok yüksek artışlar, sektörün rekabet gücünde azalışa sebep olmuş ve sıvı çelik üretim kapasitesini yüzde 51 seviyesine kadar düşürmüştür.
İHRACAT SOHBETLERİ’nin konuğu olan Ege Demir ve Demirdışı Metal İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Ertan, “Hem iç piyasada hem ihracatta dengemiz bozuldu” diyor. Enerji maliyetlerinin sektörün rekabet gücünü çok zayıflattığı dikkat çeken Ertan, bu konuda uygulanmaya başlayan indirimlerin kademeli olarak dünya piyasalarında rekabet edilebilecek düzeye ulaşıncaya dek yapılmaya devam etmesi gerektiğini söylüyor. Ertan, “Sektörde bir yavaşlama var. Bu yavaşlama Haziran 2022’de başladı. Şimdilerde ise iyice soğuma sürecine girdik. Bundan sonra ısıtmaya kalksak bu süreç ve en az 6-7 ay sürer. Bizim sektörde soğumak da ısınmak da zor!” diyor.
Türkiye’yi yasa boğan ve 10 ili etkileyen deprem felaketi sonrası konuştuğumuz Ertan, çelik üretiminin yaklaşık yüzde 30’luk bölümünü gerçekleştiren İskenderun ve çevre bölgelerinde gelişmeleri yakından takip ettiklerini de söylüyor.
Ertan, bölgenin sektör için stratejik önemine dikkat çekerek yapılan ilave yatırımlarla önümüzdeki dönemde daha önemli bir merkez olacağının altını çiziyor.
Çelik üretimine yönelik uygulanan doğru politikaların önemine dikkat çeken Ertan ile sektörün geleceğine ışık tuttuk.
-Türkiye genelinde sıvı çelik üretiminde kapasite kullanım oranı yüzde 50 seviyesinde olan demir çelik sektörünün; dünya pazarındaki yerini koruyabilmesi için yapılması gerekenler neler? Bugün itibariyle mevcut konumumuz nedir?
Demir ve demir dışı ihracatçıları ve çelik sektörü birbirimizi tamamlıyoruz. 2021 bizim için iyi bir yıldı. 2021 yılında 24,5 milyar dolar çelik, 15 milyar dolar demir ve demir dışı ürünler ihracatımız var. 2022 yılı haziran ayına kadar aynı ivme ile ihracatı sürdürebildik. Ancak, Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında Rusya’ya gelen kısıtlamalar ile Rusya hem petrolünü hem doğalgazını kendi deyimiyle kendi dost ülkelerine sübvansiyonlu olarak ihraç etmeye başladı. Bu ülkelerin başında Çin ve Hindistan vardı. Çin zaten dünya çelik üretiminde birinci, Hindistan ikinci sırada yer alıyor. Bu ülkeler petrolü Rusya’dan yüzde 30 daha ucuza aldılar. Koklaşabilir taş kömürü gibi hammaddeyi de Çin yaklaşık yüzde 50 ucuza aldı. Böyle olunca da haziran ayından sonra bize göre çok daha rekabetçi olmaya başladılar. Çin, Hindistan, Vietnam, Güney Kore ve Japonya; bizim en önemli pazarlarımızdan biri olan Avrupa pazarlarına da mal satmaya başladılar.
Avrupa’da ağustos ve eylül ayında enerji krizi en yüksek noktaya ulaşmış vaziyetteydi. Rusya-Ukrayna savaşından dolayı Rusya, Avrupa ülkelerine doğalgaz kısıtlamalarına başladı. Birçok engeller konulmaya başladı. O yüzden Avrupalılar kendi üretimlerini yüksek doğalgaz fiyatları ve yetersiz enerji kaynaklarından dolayı yavaş yavaş azalttı. Bizim sektör enerji yoğun bir sektör. Onlar da sıvı çelik üretim kapasitelerini yüzde 40 civarında düşürdüler. Bu durum Ocak 2023’e kadar böyle sürdü. O arada ucuz kaynaklardan mamul ve yarı mamul temin etmeye başladılar. Tabii Asya bu yüksek enerji ve gaz fiyatlarından çok fazla etkilenmedi. Hatta sübvansiyonlu doğalgaz ve petrol temin ettiler. Bilhassa Hindistan, Çin ve Endonezya bu ülkelerin başındaydı. Böyle olunca bizim satacağımız tonajları Avrupa’ya onlar satmaya başladı. Daha sonra Afrika pazarına da bu ülkeler satmaya başladı ve bu böyle devam etti.
Bu nedenle de sektörün sıvı çelik kapasite kullanım oranı ortalama yüzde 78-80 iken Şubat 2022 itibarıyla yüzde 51 seviyesine düştü. Bu birinci faktör idi.
İkinci faktör ise; Rusya mamulünü ve yarı mamulünü Avrupa’ya, ABD’ye satamadı. Batı ile birlikte hareket eden ülkelere de satamadı, çok kısıtlı bir alanda satabildi.
Bu arada Çin’e ve Hindistan’a doğalgaz, kömür ve cevheri sübvansiyonlu temin ederken, satabilecekleri Avrupa ve Amerika ile birlikte hareket eden ülke pazarlarına satamadıkları için bize de ucuz fiyatlara yarı mamul satmaya başladılar.
Oradan ucuz yarı mamul girmeye başlayınca bizim iç piyasadaki dengemiz bozuldu. Biz her zaman yarı mamul yerine hammadde alarak, çelik hanelerinizi çalıştırarak kendi ürünlerimizle demir-çelik üretmeyi yeğleyen bir ülkeyiz. Yarı mamulü üretmek yerine Rusya’dan dampingli fiyatlardan hazır almak durumunda kaldık ve dolayısıyla iç piyasadaki ve ihracattaki dengemiz bozuldu.
Aldığımız yarı mamulden ürettiğimiz mamulleri, Avrupa’ya da satamadık. Orada da engellerle karşılaştık, arada sıkışmaya başladık. Bu durum süreklilik kazanmaya başladı ve sıvı çelikte Ağustos-Eylül’den sonra daha da şiddetlendi. Ekim’de yüzde 30, Kasım’da da yüzde 30, Aralık’ta yüzde 50, Ocak’ta da yüzde 32 daha az ürettik.x
Peki, bu ne kadar sürdürülebilir bir durum?
Sürdürülemez. Sıkıştık kaldık. Bunun üzerine; bu durumu son beş aydır gerekli mercilere iletiyoruz. Çelik sektörünün kurulu kapasitesi şu anda 55 milyon ton. 14-15 milyon ton da önümüzdeki 3-4 yıl içerisinde peyder pey devreye girecek. 70 milyon ton üretim kapasitesine ulaşacağız. Bu önemli bir sektör, 70 milyon tona ulaşacak bir sektörden bahsediyoruz. Bir de bu sektörden beslenen alt sektörler var. Buradan aldığı mamulü, yarı mamulü kullanan otomotiv, boru, makine sanayi gibi birçok sektör bulunuyor. Bu yüzden konunun çok önem arz ettiğini ilgililere bildirdik.
Peki, cevap ne oldu?
İlk birkaç ay gerekli cevabı alamadık. Sonrasında sanayi kesiminde kullanılan elektrikte bir indirim oldu. Şubat ayında da yüzde 12 oranında doğalgaz ve elektrikte indirim oldu. Bunun en acı tarafı; biz Avrupa’da çelik sektöründe her zaman ortalama olarak 100-150 euro civarında daha rekabetçi olan bir ülkeyiz.
Avrupa’da 2022 yılının başında enerji maliyeti elektrikte 248-250 euro/kilovat saat iken, bizde bu rakam 75 euro idi. Ocak 2023 itibarıyla bizde bu maliyet 170 euroya çıktı. Onlarda ise 110 Euro’ya düştü. Oraya mal satmak için teklif ettiğimizde Avrupalı müşterilerimiz, “Siz bırakın Uzak Doğu’yu, benim üretim maliyetime göre bile 70-80 Euro yukarıdasın” diyor.
Bizim burada elektrik ve enerji maliyetleri açısından en azından Avrupa ile aynı seviyeye gelmemiz lazım. Şimdilerde petrol ve doğal gaz fiyatları dünyada aşağı düştü. Bize bu düşüşlerin tam olarak yansıması lazım.
Bu fiyat düşüşü genel bir düşüş. Sizin sektör özelinde spesifik olarak verilmesi gereken özel destek ne olabilir?
Sadece bize değil ilgili bütün sanayi sektörüne verilmesi lazım. Dünya genelinde petrol 139 dolardan 70 dolara kadar düştü. Şimdi 80-84 dolar bandında. Avrupalı bu kriz döneminde enerji fiyatlarını yüzde 40 sübvanse etti. Bizde ise enerji fiyatları arttı. Orada ters bir korelasyon oluştu. Örnek olarak; biz bir yıl içerisinde 1 TL’lik enerji maliyetimizi 4,30 TL’ye çıkarttık. Bu da bilhassa enerji yoğun olan demir-çelik sektörünü çok etkiledi. Şimdi bırakın Avrupalının yaptığı gibi yüzde 40 enerjide desteği, biz mevcut girdilere göre enerji fiyatlarını aşağı çekebilirsek; en azından rekabet etme şansımız daha da artar.
Bu konudaki refleks nasıl? Sübvanse etmek için bu talepleri ifade ettiniz mi?
Yüzde 12’lik bir indirim refleksi geldi.
Yaşanabilir bir oran mı?
Tabi ki değil. Enerji maliyeti bir yılda dört katı artmış. Son iki ayda uygulanmaya başlanan, yüzde 16 ve yüzde 12’lik indirim henüz yeterli değil.
Bunu reel girdilere göre hesaplayıp ona göre doğru seviyelere getirmek lazım. Maalesef orada hızlı hareket edemiyoruz.
Avrupa ülkeleri bu konuda çok çabuk reaksiyon verdiler. Enerjide Almanya, Fransa ve diğer ülkeler olsun hem ülke bazında hem AB bazında hızlı hareket ettiler.
Aynı zamanda istihdam yoğun bir sektörü konuşuyoruz. Böylesi bir sürecin sektördeki istihdama yansıması nasıl olur?
Sıvı çelik kapasite kullanım oranının yüzde 51 olduğu bir ortam sürdürülebilir değil. Yılbaşından itibaren asgari ücrete yüzde 54-55 zam yapıldı. Bir ton çeliğin maliyetinde enerjinin payı yüzde 8 idi. Şu anda bu oran yüzde 27 yüzde 28’lere çıkmış durumda.
2021 Aralık ayındaki kur 18,80 TL idi. Bugünkü kur da 18,80 TL civarında. Kur, 14 aydır aynı yerinde sayıyor. İşçilik maliyetleri yüksek enflasyon sebebiyle yüzde 150’ye yakın arttı. Artması da çok doğal.
BIÇAK KEMİĞİ PARÇALADI!
Görünen o ki bıçak kemiğe dayanmamış, kesiyor. Sektör bunun için kendine nasıl bir tedbir alıyor? Nasıl bir yol haritası belirledi?
Bıçak kemikleri parçaladı. Enerji girdilerinde önümüzdeki dönemde de indirimleri bekliyoruz ki böylece maliyetlerin rekabet edebilir bir seviyeye gelmesini bekliyoruz.
2023 yılında odaklanacağınız pazarlar hangileri olacak? Egeli demir çelik üreticilerinin rakamsal olarak belirlediği hedefler neler? Yeni pazarlar hangi ülkeler olacak?
Çelik sektörü 40 senedir bütün dünya pazarlarında aktif olarak faaliyet gösteriyor. Son 5 yıl içerisinde Güney Amerika pazarındaki eksiğimizi de tamamladık. Türkiye, 15 yıldır Afrika ülkelerinde faaliyetlerini çok geliştirdi. Biz de oraya olan ticari girişimlerimizi artırıyoruz. Kuzey ve Doğu Afrika’ya ilaveten, Batı Afrika pazarındaki faaliyetlerimizi geliştiriyoruz.
Sektörün geleceğine yönelik öngörüleriniz neler? Bir de seçim takviminin konuşulmaya başlandığı bir dönemi yaşıyoruz Yatırım iştahı konusunda süreci nasıl yorumlarsınız?
Sektörde bir yavaşlama var. Bu yavaşlama Haziran 2022’de başladı. Şimdilerde ise hala istenilen sürdürülebilir düzeyde bir istikrar yok.
Seçim süresince insanlar ‘bekle-gör’ pozisyonuna geçebiliyorlar, buna göre hareket edebiliyorlar. Şu anda ABD’ye yaptığımız ihracata yüzde 25 gümrük vergisi, Avrupa pazarında, Fas’ta kota ve anti-damping vergisi var. Birçok ülke kendisini bir şekilde koruyor. Geçenlerde yassı ürünlere yüzde 9’lardan yüzde 15 bantlarına çıkan bir vergi artırımı yapıldı.
Bu süreci rakamlarla yorumlamanızı istesem…
Rusya’dan 2022 yılında 3,5 milyon ton kütük demir ve 3 milyon ton civarında da yassı çelik ithalatımız var. Buna bağlı olarak 2021 yılına göre 22 yılında 5 milyon ton sıvı çelikte eksiğimiz var.
Rusya politikasının tekrardan gözden mi geçirilmesi gerekiyor?
Evet. Rusya ile olan Çelik ithalatımız ve ihracat dengemizi tekrar gözden geçirmek gerekiyor.
Savaş gerçeği var. Sonuçta bu savaş bitecek. Bu bölge inşaat sektörü için önemli bir potansiyeli barındırıyor. Bu konudaki tespitleriniz neler?
Ukrayna çelik açısından bizim için potansiyeli barındırmıyor. Öyle ki; Gıda Tahıl Koridoru’na kendi çeliğini dahil edip satmaya çalışıyor.
Serbest Ticaret Anlaşması’nın içerisinde de çelik konusu var. O da bizim sektör için sıkıntı yaratabilecek hususlardan birisi.
Sürdürülebilirlik ve Yeşil Mutabakat son dönemde Türkiye gündeminin en fazla trend olan başlıkları… Demir çelik sektörü bu başlıklarda ne kadar hazır? Kendi bölgeniz özelinde bu başlığı irdelemenizi istesem…
Dünyadaki çelik sektörünün yapısının 2/3’ü, yüksek fırınlı tesisler; 1/3’ü ark ocaklı tesislerden oluşuyor. Yüksek fırınlı tesisler kömürden ve cevherden üretim yapan tesislerdir. Ark ocaklı ise hurdada, elektrik ark ocağında çelik üreten tesisler.
Biz de ise bu 2/3’ü elektrik ark ocaklı tesis, 1/3’ü yüksek fırınlı tesislerden oluşuyor. Böyle olunca bizdeki karbon salınımı dünya genelindeki karbon salınımından daha az. Bu nedenle çelik üretiminde bir avantajımız var.
Çevre Bakanlığı bu konularda adımlar atmaya başladı. Sektör olarak o konulardaki gerekli tedbirleri almaya başladık. Sınırda Karbon Vergisi meselesi; bizim rekabetçiliğimizi direkt olarak etkileyecek faktörlerden bir tanesi…
Sektör bu konu için ne kadarlık yatırım öngördü?
Tam rakamı söyleyemiyorum, bugünkü rakamlara göre bu işin bizim sektörde ton başına maliyeti 50-60 dolar. Dolayısıyla çelik fiyatları da o oranda yükselecek. Bu rakam; şu andaki öngörü, zaman ilerledikçe bu revize edilmesi gereken bir rakam.
Siz birlik olarak 2023 için hangi çalışmalara odaklandınız?
URGE projelerimiz sürüyor. Demir ve Demirdışı Metaller Sektöründe Sürdürülebilir Rekabetin Geliştirilmesi Projemizi 2022 yılından beri projede yer alan 15 üye firmamız ile birlikte yürütmekteyiz. Proje kapsamında Dünya çapında gündem olan ve demir çelik firmalarımızı yakından ilgilendiren Yeşil Mutabakat ve Fit for 55 uygulama ve hedefleri çerçevesinde öncelikle firmalarımızın sürdürülebilirlik konularında ihtiyaçları belirlenmiş, güçlendirme alanlarında ISO 14064 Kuruluş Seviyesinde Karbon Ayak İzi Hesaplama Eğitimi, Enerji Verimliliği Eğitimleri ile Enerji Verimliliği Danışmanlığı faaliyetlerini gerçekleştirdik. Danışmanlık, eğitim ve yurtdışı pazarlama ve inceleme faaliyetlerimiz ile de bu yıl hızla devam edeceğiz.
Deprem bölgesinde bulunan İskenderun aynı zamanda demir çelik üretimi konusunda önemli bir üs konumunda. Bu sürecin sektöre yansıması nasıl olur? Öngörüleriniz nelerdir?
Sektör için önemli bir bölge… Şu anda durum tespiti yapılmaya çalışılıyor. Bazı tesislerde kısa süreli bakım/onarım çalışmaları gerekecek, bu süreçten sonra tekrardan üretime başlayacaklardır. Deprem sonrası yapılaşma süresince ihtiyaç duyulacak olan inşaat çeliğinin büyük bir bölümü İskenderun’daki tesislerden kolayca karşılanabilir.