Türkiye Kalite Derneği (KalDer) İzmir Şubesi’nin olağan mali genel kurulu geçtiğimiz günlerde gerçekleştirildi.
KalDer İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Senem Kılıç, genel kurul sonrasında TİCARET Sohbetleri’nin konuğu oldu. Kılıç ile yeni döneme ilişkin hedefleri üzerinden Türkiye’deki kalite bilincine ışık tuttuk. Kılıç, “KalDer’in İzmir, Ankara, Eskişehir, Kayseri ve Bursa’da şubeleri var. 2023 yılında da Denizli temsilciliğini şube haline getireceğiz. İzmir şube olarak bu konuda yoğun bir çalışma içindeyiz. Denizli’nin KalDer’e ihtiyacı var. Öte yandan kendi bölgemizde ulaşamadığımız OSB’lerde şirketler var, buralara bu sefer kendimiz gideceğiz. Bu seneki planlarımız arasında KalDer İzmir olarak Manisa’ya odaklanmak da yer alıyor. Öte yandan GENÇKAL Projemiz ile çocuklarımıza odaklandık. Projemiz çok iyi gidiyor. 150’ye yakın GençKal üyemiz bulunuyor. Bunun yanında şirketlerin dijital dönüşümüne eğileceğiz, KalDer tarafından kurumların rekabet gücünün ve refah düzeyinin yükseltilmesine katkıda bulunmak, kurumsallaşma düzeyini artırmak ve sürdürülebilir rekabetçi bir güce sahip olmalarını sağlamak amacıyla uygulanan Ulusal Kalite Hareketi(UKH)’ni bu yıl Ege Bölgesi’nde yaygınlaştırma da önceliklerimiz arasında, aynı dili konuşmak için sunduğumuz bir manifesto veriyoruz insanlara. Bu manifestoyu imzalayan kuruluşlarımızı takip ediyoruz” diye anlatıyor.
Sanayinin ihtiyacı olan ara eleman sorununun çözümünde KalDer olarak köprü olmayı amaçladıklarını anlatan Kılıç, “İzmir KalDer Başkanı olarak hayalim var. O da Türkiye’de formen okulları açmak. Mesleki liselerde ara eleman yetişiyor, çok var, ama meslek liselerini kurumlara kazandıracak formen okulları yok. Bunu hedef haline getirebiliriz. Bu da bizim KalDer olarak ne kadar hayatın içinde olduğumuzun bir göstergesi, biz kalite algısı çok yüksek olan devasa bir derneğiz” diyor.
Son genel kurulda yaptığınız konuşmada bir bölüm dikkat çekici… “Seçimlerden sonra bambaşka bir ekonomi politikası ile yürüyeceğimizi düşünüyorum” dediniz. Bu konudaki tespitleriniz ve öngörüleriniz nedir?
Biz üyeleriyle birlikte hizalanarak büyüyen bir derneğiz. O yüzden her sene genel kurulumuzu yapıyoruz. Bir ay önce mali genel kurulumuzu yaptık. Depremden sonraki Türkiye’ye yönelik bir kesit yaptık.
KalDer olarak toplumsal kalitenin olması gerektiğini gördük. Refahın olmadığı yerde kalite olmaz. O yüzden kalite ve refahın birbiriyle sürdürülebilir olması gerekiyor. O zaman insanlar için iyi bir dünyayı konuşabiliriz.
COVİD, bize küresel yapının bir parçası olduğumuzu gösterdi. Bugün büyüttüğümüz sorunların evrende o kadar küçük ki…
O yüzden üst bilinci öğrenmek büyümeyi tetikliyor. KALDER üst bilinci gelişmiş bir dernektir. Duygusal değil üst bilinç ile hareket ediyor. Yaşadığımız şeylerden çok hızlı tecrübe ediniriz. Bu refleksin Türkiye’de de çok hızlı gelişmesi gerekiyor. Kurumsal reflekslerimiz afet süreçlerinde ortaya çıkıyor. Biz bu konuda depremde bir sınav verdik. Kurumlar eleştirildi bu konuda. Kurumsal refleks bir kalitedir.
Seçimler sonrası Yeni Hükümet, ekonomiye de kurumsal reformist bir yaklaşım ile benimsemeli. Partiler üstü bir yaklaşımla yerel yönetimlere bakılmalı.
Birincisi vergi reformunun yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Ülkemizde bütçe esaslı bir yapı var. Devletin önemli gelir kalemlerinden ikincisi vergiler. Vergilerden ciddi gelir akışı var. Toplum daha huzurlu bir ülkede yaşamak ve ev kiralayabilmek istiyor. Yabancıların arazi almaları varlık fonlarında olmaları, şirketlerde oluşumlardaki oranlarında belli bir yüzde sınırlamanın yapılması gerekiyor. Adaletli gelir dağılımına odaklanmak gerekiyor.
Enflasyonist ortamda maliyetler artıyor. Ayakta kalma mücadelesi verilen bir ortamda firmalar kaliteye nasıl daha fazla yatırım yapabilir? Bu konudaki devlet destekleri ve teşvikleri boyutunda ne konumdayız?
Bizim şirketlere sürdürülebilirlik esaslı bakmamız gerekiyor. Küçük bir şirkette de global bir şirkette de bu böyle… İki uca da hizmet veren bir derneğiz.
Batmamak için çalışanlar ekonomik kırılganlığı yüksek olan şirketler var. Arjantin, Meksika, Türkiye kırılganlığı en yüksek ülkelerdi. Meksika bile ekonomik kırılganlık sarmalından çıktı. Sizin ekonomik kırılganlığınızın fazla olmaması için; devlet ve özel sektör kurumlarının ekonomik kırılganlığı kendi düzenlemelerinde işi kolaylaştırmak düzenlemelerinde ve bir mevzuatlarında işi yapılabilir hale getirilmesi gerekiyor. İnsanların buna erişilebilir hale getirilmesi gerekiyor. Bu konuda Eximbank modeli çok güzel bir örnektir. Son dönemde çok başarılı bir çalışma yapıldı.
Aslında kurumların birbirleriyle olan kurumsal reflekslerini birbirine uyumlu hâle getirmemiz gerekiyor. KalDer olarak bu bağlamda deneyim toplantıları düzenliyoruz ve bu konuda farkındalık oluşturuyoruz.
Biz görünenden ziyade görünmeyene odaklanıyoruz. “mış” gibi yapmak kavramından uzak duruyoruz.
“Gustosu zenginleşen ve varlığı doğru yöneten gelişmiş bir toplum olmalıyız” ifadeniz çok özel… Bu kavramın bana göre zemininde eğitim var. Eğitimde kalite ve kalite kavramının eğitimi konusunda ne konumdayız?
Gusto derken; toplumsal birikimin yüksek olmasından bahsettim. Bizim için burada eğitim devreye giriyor. Siz işinizi düzgün yaparsanız bu alandaki kurallara saygı duyarız. Toplumun kurallara ihtiyacı var. Eğitim sistemimizin yalınlaşması gerekiyor. Topluma duyarlı hale gelmeli. 9 saat mesai yapar gibi eğitim sistemi olmaz. Bu gençlerimizi çok yoruyor. Yazık… Çocuklara proje derslerini daha fazla arttırmamız gerekiyor.
Kalite okur yazarlığı konusunda belli çalışmalar yaptık. Bu çalışmaların daha da arttırılması gerekiyor. Toplumsal olarak birbirimize teşekkür etmeye ihtiyacımız var. Bunun için de toplumsal gustomuzun zenginleşmesi gerekiyor. Türkiye’nin acilen kabuk değiştirmesi gerekiyor. Eğitim sistemimizi revize etmeliyiz. Sağlıklı beslenmenin önemini okulda öğretilmeli. İçimizdeki evrilme ruhunda sıçrama yapmamız gerekiyor. Toplumsal kuralları öncelikle çocuklarımıza sağlıklı öğretmemiz gerekiyor.
Kaliteden taviz vermeden tasarruf politikasını da devreye almak gerekiyor. Bunun için önerileriniz neler olur?
Da Vinci’den bir alıntı ile cevap vermek isterim. “Sadelik en büyük gelişmişliktir.” Gandi bu konuda iyi bir örnektir. Az, çoktur. Bunu yapacak aklımız var. Sade bir hayata toplum olarak geçmemiz gerekiyor. Çokluk zenginlik değil. Çoğun varlığını yönetmeyi öğrenemedik.
Mükemmeli Arayış Sempozyumu artık bir marka… Bu markanın gücü önümüzdeki günlerde başka hangi çalışmalara ilham olacak?
Artık sistem olarak oturmuş bir markadan bahsediyoruz. Varlığından bana öğretici olan bir yapıdan bahsediyorum. Bu kadar muhteşem ilerliyor. Toplumdan gelen fikirlerle kurum kültürlerinin bir araya getiriyoruz. Eksiden şirketleri ele alıyorduk, şimdi insanı temelde ele alıyoruz. Mart sonunda da temasını açıklayacağız. Zaman yönetimini çok etkin kullandığımız bir günde gerçekleştireceğimiz bir toplantıdan bahsediyoruz. Yeni projelere de zemin hazırlayacaktır.
KalDer Başkanlık döneminizin size kattığı en önemli öğreti ne oldu?
Bu dernekte en önemli öğrendiğim şey hizalanmak oldu. Dernek başkanlarının gerektiğinde kendi egolarını ve hızlarını derneklerin gelişmesi hızının gerisinde tutabilmeli. Dernek başkanları çok öne çıkmamalı. Dernek temelde önde olmalı.
EBSO 100 özelinde baktığımızda firmalarımızın kalite karnesini nasıl yorumlarsınız?
EBSO 100’ün karnesi çok iyi. Şirketlere kaliteyi yayma odaklı bir politika var. OSB’lerde iki yönden kaliteyi öğreniyor. Ya global müşterilerden ya da STK’ların kollektif gücü ile.
Bu konuda en iyi olan diğer şehirler kurumsallaşmada Kocaeli, Gebze, İstanbul ve İzmir’in kurumsal refleksleri son derece yüksektir. Sihirli değnekler sihirli insanların eline verilmeli.
Kurumların bütçelerinden kalite yatırımlarının aldığı pay nedir?
Kalite kavramının içinde birkaç başlık var. Dijital dönüşüm, insan kaynakları ve ARGE bunun bir parçasıdır. Bu üçünün bugün geldiği sermayedeki yeri yüzde 30 seviyesinin üzerinde. İnsan kaynağı olmadan nasıl yönetecek? Bu yatırımları yapması gerekiyor.
Eklemek istedikleriniz…
Asimetrik bütün saldırılara Türkiye’nin hazır olması için kurumsal reflekslerinin iyi olması lazım.