Geçtiğimiz günlerde TÜRKTOB Başkanı Savaş Akçan’ın “Türkiye’de organik ürün yok” açıklaması üzerine gözler organik tarım sektörüne çevrildi. Ege İhracatçı Birlikleri Organik Ürünler ve Sürdürülebilirlik Koordinatörü ve Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mehmet Ali Işık ile Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği Başkanı Prof. Dr. Uygun Aksoy, Türkiye’deki organik tarıma yönelik TİCARET Gazetesi’nin sorularını yanıtladı. Işık ve Aksoy, “Organiğin alasını üretiyoruz” mesajı ile dikkat çekti.
Türkiye’deki organik üretimin arkasında 30 yıllık bir emeğin varlığına dikkat çeken Işık, “Burada da tüm paydaşların kollektif çabasıyla elde edilen bir başarıdan söz ediyoruz. Birçok organik üründe dünyanın ana tedarikçilerinden biriyiz. Binlerce çiftçimiz bu işten para kazanıyor. Binlerce hektar alan organik tarım sayesinde yıpranmıyor. Binlerce işçi işletmelerimizde çalışıyor. Türkiye’nin ihracatı 500 milyon doların üzerinde. Bunu tamamen yok sayıp kamuoyu yanıltılarak sektörün zayıflatılmasını kesinlikle kabul etmiyoruz. Tarım Bakanlığı’nın da bu olayın üzerine hassasiyetle gideceğini düşünüyoruz. Bu demeç bakanlığın verdiği 44 sertifika kuruluşunu da yok saymak anlamına geliyor” dedi.
Türkiye’de 1980’lerde ithalatçı firmaların talebiyle başlayan organik üretiminin bugün binlerce ailenin gelir kapısı olduğunu hatırlatan Işık, yapılan açıklamaları talihsizlik olarak yorumladı. Işık, “Tamamen kanunlara göre yapılmış bir sürdürülebilir sözleşmeli tarımdan bahsediyoruz. Bu 30 yıl önce başladı. Sırf iç piyasaya yönelik bir demeç verilmesi ülkemiz adına çok üzücü. Türkiye’de organik tarımın çok büyük bölümü ihracata gidiyor. Giderken de AB’nin, ABD’nin, İsviçre’nin, İskandinav ülkelerinin, Japonya’nın, Çin’in, Güney Kore’nin ayrı standartları ve düzenlemeleri var. Biz bütün bu ülkelerin standartlarına uygun üretim yaparak ürün gönderiyoruz. Uygun üretilmeyen ve sertifikasyonu yapılmayan ürünün bu ülkelere girmesi mümkün değil” diye konuştu.
“BU SÖYLEMLER İÇ PAZARI VURUYOR”
Prof. Dr. Uygun Aksoy ise “Bu tip talihsiz, bilgiye dayanmayan, hiçbir yasal ya da bilimsel çalışmada yeri olmayan bazı varsayımlar üzerine bir söylemde bulunulmuş. Bunun gibi zaman zaman ortaya çıkan mesnetsiz iddialar, sektörde işini ciddiyetle yapıp, bunun gelişimine katkı sağlayan sivil toplum örgütlerini, firmalar ya da bakanlık olsun, hepimizi çok üzüyor. ETO olarak bugüne kadar ‘organik iyidir, şöyle sağlıklıdır, diğerleri bulaşıktır’ gibi hiçbir söylemimiz olmadı. Biz sadece organiğin bir tercih olduğunu, bu tercihin de doğru yapılması gerektiğini, böylece bir yanda sağlıklı ürün, bir yanda sağlıklı çevre sağlayabileceğimizi savunduk. Bu tip söylemler öncelikle iç pazarı vuruyor, tüketici güvenini sarsıyor ama aynı zamanda dışarıdaki alıcıların da bunu Türk ürünlerinin aleyhine kullanma riski var” diye konuştu.
“DEVLET DESTEĞİ YETERSİZ”
Bu alandaki devlet desteğinin yetersizliğine dikkat çeken Prof. Dr. Uygun Aksoy, “Kolay bozulmayan ürünler ihracata gidiyor. Ancak iç pazarda ise yaş meyve sebze, et, süt ve bunların ürünleri talep ediliyor. Buradaki sorun iç piyasayı ihmal etme değil. Sözleşmeli tarım modeli iç pazarda talep edilen ürünlerde yok. Devlet desteği yetersiz. Böyle olunca üretici kendi başına kalıyor. Türkiye tarımda; tohumdan ilaca hepsi dışa bağımlı. Organik tarımda biz bu dışa bağımlı girdileri kullanmıyoruz. Eğer doğru ve iyi bir planlama yapılırsa artıya geçiyorsunuz. Aslında bakanlık seri denetim yapıyor market ve pazarlarda. Ama bunun sonuçlarını ilan etmiyor. Oysa batılı ülkelerde bu sonuçlar tüketici ile paylaşılıyor. Biz de paylaşılmasını istiyoruz. Çünkü istem dışı ya da isteyerek kötü yapan varsa ortaya çıksın” diye konuştu.
İÇ PAZARDA POZİTİF AYRIMCILIK İSTİYORLAR
Organik sektörde iç pazarın da büyütülmesi için pozitif ayrımcılık yapılmasını öneren Işık, “Şu an Türkiye genelinde organik pazar sayısı 19’a çıktı. Kendi içinde bir gelişme var ama neden daha büyütemiyoruz. Biz bunu misyon olarak görüyoruz. Yurtdışında çeşitliliği artırabilmeniz için o ürünün bir miktarını kendi iç pazarınızda bunu satıyor olabilmeniz lazım. Ben bu işe kendisini adayan birisiyim. Küçük dükkanlar açıldı ama ayakta kalamadı. Yurtdışındaki bir organik dükkanında 500 – 2 bin çeşit arasında ürün bulunuyor. Tüketici bütün ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Biz böyle dükkanlar açamıyoruz. Satış az, kiralar yüksek, vergi, personel ücreti derken ürün fiyatları artıyor. Bu işe girip çıkan o kadar çok firma oldu ki. Marketleri destekledik ama onlar da bize pozitif ayrımcılık yapmıyor. Şube açıyorlar size hesap çıkarıyorlar, ödemelerini geciktiriyorlar, komisyonlarını yükseltiyorlar, sonunda bir bakıyorsunuz bırakın kar etmeyi, cebinizden para gidiyor. Marketlerden bize pozitif ayrımcılık yapmasını istiyoruz. Tabii marketlerin dışında online pazarlarla ilgili de çalışmalarımız var” diye konuştu.