Türkiye’nin bürokrasisi içinde “Olur mu, olmaz mı?” bilmiyorum ama sektörel sosyal diyalog komitelerinin kurulması gerekiyor. Sektörel anlayış ve komiteler, sendikal hareketi de Türk çalışma hayatını da yönlendirecektir. Sektörlerin bir kurul etrafında toparlanması sorunları belirgin hale getirir. Bazı sektörlerde kanunlara ihtiyaç var. Bazı sektörlerde ise ilgili mevzuatta düzenlemeye ihtiyaç gerekiyor.
Mesela özel güvenlik görevlilerinin kendi kanunlarına ihtiyaç var. Ama bu sorunu ilgili taraflar bir sektör sorunu olarak tanımlamıyorlar. Örneğin; gıda sektöründe sorunlar varsa bunu gıda sektörü olarak tartışılması gerekir. Türkiye’de her sektörün kendi kültürünü ve dinamiğini oluşturmaya ihtiyacı var.
Bu konuda dünyada ulusal çerçeve sözleşmeleri var. Bizde de kısmen var. Avrupa’da sendikacılığa yön veren temel nokta, işçi işveren arasındaki sınırların net şekilde belirlenmesi; buna yönelik düzenlemelerin yapılması ve tarafların hak ve menfaatlerinin yasalarla korunmasını içerir. Avrupa’da ulusal sözleşmelerin ardında bu sözleşmeleri destekleyen ve geliştiren sektörel çerçeve sözleşmeleri bulunmakta. Örneğin; metal sektörü ile tekstil sektörünün sorunları aynı olmayabilir. Bunun tartışılması gerekiyor. Şartları o işkollarındaki sendikalar ve sektör temsilcileri biliyor.
Burada Türkiye’nin sektörel sendikal kültürü geliştirmemiz gerekiyor. Bizim ülkemizde de iş kolu kavramı var ama bunların sektör olarak algısı söz konusu değil. Türkiye’de kamu kesiminde yani hükümette de sektör anlayışı çok gelişmiş olduğunu görmüyoruz. Öncelikle bu sektör bilincini oluşturmamız gerekiyor. Her kamu kurumunda sektör dağılımı ve sayısı farklı. Başta Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bu uyumu sağlaması gerekiyor. Örneğin, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı işçi sendikaları için 20 işkolu belirlerken, memurlar için 11 işkolu söz konusu. Sektörel uyum ve kültürü sağlarsak Türkiye’nin kazanımı çok daha kolay olacak. Yani ulusal düzeydeki birçok sorunu sektörel düzeyde zorlanmadan tartışabiliriz. Bu nedenle sektörel sosyal diyalog komitelerinin kurulması önemsenmeli ve bunun üzerine kafa patlatılmalı.
Peki bu komitenin içinde kimler olmalı? diye baktığımda ise Hükümet, ilgili bakanlık ve sendikalar ile işveren kuruluşlarından temsilciler ve akademisyen bir temsilci olmalı. Türkiye’nin bürokrasisi içinde olur mu olmaz mı bilmiyorum ama bunun önemli bir ihtiyaç olduğu aşikar. Sektörel anlayış ve komiteler, sendikal hareketi de Türk çalışma hayatını da yönlendirecektir. Bir kurul etrafında toparlanırsa sorun belirgin hale gelir. Ama bu kurulan komitenin işler olması da kurulması kadar kıymetlidir.
Bugün Avrupa Birliği’nde 33 tane sektör komitesi var. Hatta sayılarını da artırıyorlar. Bunlar önemli işlevler görüyor. İşçi, işveren ve Avrupa Komisyonu’ndan oluşan taraflar oturup konuşuyorlar. Bizim bu kültürü geliştirmemiz şart.
Ayrıca son bir not, asgari ücret tartışmalarını yaşadığımız bugünlerde; çalışma hayatında eksik olan hususlar, herkesin söz hakkının olduğu, uzlaşı üzerine inşa edilen, icraat ve denetimin eşgüdümlü olarak sürdürüldüğü sosyal bir modelin tanımlanmamış olmasıdır. Türkiye gibi dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girme hedefini koyan bir ülkede, sistemin sürdürülebilir olması ve 82 milyon vatandaşın iktisadi hayata ilişkin hak ve hürriyetlerinin korunması özünde buna bağlıdır. Bunu gerçekleştirmek, sadece hükümetin ya da sendikaların değil toplum hayatında yer alan bütün dinamiklerin sorumluluğudur.
Umudumuzu kaybetmeden yolumuza devam etmek dileğiyle…