“EN BÜYÜK SEVDAM YATIRIM YAPMAK”

 

Medicana Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hüseyin Bozkurt, İzmir’de ikinci yatırım hamlesi olarak üniversite kurmayı hayal ettiğini belirterek, “İzmir’e haksızlık yapılıyor. 20 sene evvel burada olsaydım belki şimdi üniversiteyi de kurmuştum” diyor

 

SEDA GÖK-HÜSEYİN BOZKURT

 

 

20 yıllık hayalim gerçek oldu” demişti Medicana İzmir Hastanesi için düzenlenen basın toplantısında… Bir insanın 20 yıldır yatırım yapmak için mücadelesini o gün kendisinden dinlemiştik.

Medicana Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hüseyin Bozkurt, açılıştan iki ay sonra Sağlık Gündemi’ni ağırladı. Bozkurt ile Türkiye’nin sağlık sisteminde son 20 yılda geldiği nokta, yapılması gerekenler ve İzmir özelinde sohbet ettik.

Benim en büyük sevdam yatırım yapmak” diyen Bozkurt, İzmir’in sağlık turizmi konusunda İstanbul’dan sonra ikinci önemli üs konumunda olduğuna dikkat çekiyor. Bu şehrin potansiyelinin doğru değerlendirilmesi gerektiğinin önemine vurgu yapan Bozkurt, kayıp olan 20 yılı telafi etmeyi ve bir süre sonra İzmir’de sürekli yaşamayı arzu ettiğini anlatıyor.

İzmir’de ikinci yatırım hamlesi olarak üniversite kurmayı hayal ettiğini belirten Bozkurt, “İzmir’e haksızlık yapılıyor. 20 sene evvel burada olsaydım belki şimdi üniversiteyi de kurmuştum. Belki binlerce yabancı öğrenciyi buraya getirmiş, belki de başka bir okul daha kurmuştum. Benim en büyük sevdam yatırım yapmak” diyor.

-Yıllardır bu alanda hizmet veren bir yatırımcı olarak Türkiye’deki sağlık sistemini kısaca değerlendirir misiniz?

Sağlık sektörü 25 yılda büyük ivme kaydetti. 10 kişinin kaldığı hastane odaları bugün banyosu olan tek kişilik mekana dönüştü. Bugüne kadar dünyada bine yakın hastane gezdim fakat Türkiye’de son yıllarda yapılan hastanelerin hepsinin ABD ve Avrupa ülkelerinden çok daha iyi durumda olduğunu gördüm. Bizim hastanelerimizin hepsinde en iyi altyapı inşa edilirken, teknoloji de en üst düzeyde kullanıldı. Bugün konuştuğumuz İzmir hastanemizin projesini hazırlamak da tam iki yıl sürdü. Proje aşamasında tüm incelikler ayrıntılı bir şekilde düşünüldü. Gerek mimarisi gerek teknolojik altyapısı hastalarımızın kolaylığı için düşünüldü. Bu aşamada tabii ki akademik kadrosu da titizlikle seçildi.

Ülkemizdeki hastanelerin yüzde 10′unu yabancı hastaneler oluşturuyor. Gelecekte bu rakamı yüzde 25′e çekmek istiyoruz ve bu konuda da iddialıyız. Türkiye’ye yurt dışından gelen hastaların çoğu saç ekimi ve plastik cerrahi odaklı geliyor. Biz ise son olarak yeni doğan bebeklerin kalp ameliyatı gerçekleştirdik. Geçen ay sonunda Irak’tan gelen bir uçak dolusu hastanın içinde ağırlıklı olarak çocuk vardı. Bu çocuklarda, bir yaşına kadar gelmemiş nefes zorluğu çeken vakalardı. Bizler daha çok bu tarz ağır hastalarla ilgileniyoruz. Böbrek nakli başta olmak üzere organ nakli konusunda oldukça iddialıyız. En çok organ nakli yapan ve kemik iliği naklinde söz sahibiyiz. Önümüzdeki yıllarda bu tarz hastaların daha fazla Türkiye’ye gelmesini bekliyoruz. Sebebi ise bizin başka ülkelere göre çok daha ekonomik olmamızdan kaynaklanıyor.

Türkiye’deki sağlık sistemi ile diğer ülkelerdeki sağlık sistemi karşılaştırıldığında fiyat açısından nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?

Ülke olarak verdiğimiz sağlık hizmetini diğer ülkeler ile karşılaştırdığımızda bizim fiyatlarımızın beşte bir düzeyinde olduğunu söyleyebilirim. Üstelik başarı oranımız da oldukça iyi. Tabii sağlıktaki tümden başarı, maliyetleri de aşağı çekiyor. Aşağı yukarı 12 yıldan beri devlet ile çalıştığımız fiyatlar güncellendi. SUT verdiği rakamlar ile özel hastanelerimiz bugüne kadar ayakta kalabildi. Türkiye’de kişi başına sağlık harcaması 400 dolara kadar düştü. OECD ortalamasına baktığımızda ise bu rakamın bin doların altında olmadığını görüyoruz. Yaptığımız işte iddialıyız. Bu başarıda özel sektörün ciddi payı olduğu unutulmamalı. Türkiye’de sağlık sektörü çok hızlı ilerleme kaydetti. 40 milyon turist Türkiye’ye geldi. Onların kişi başına Türkiye’ye bıraktığı para ise 600 dolar oldu. Oysa sağlık turizmi amaçlı ülkemize gelen bir kişinin bıraktığı para 3 bin dolar ve üzeridir. Kemik iliği başta olmak üzere daha spesifik ameliyatlar için hasta geldiğinde yanında bir ya da iki refakatçisiyle geliyor. Bu insanlar ya ev tutuyor ya da otelde kalıyor. Tabii bunların hepsi Türk ekonomisine katkı sağlıyor. 2 milyon hastayı Türkiye’ye çeksek, katma değer olarak 40 milyon turistin bıraktığı katma değeri bu alanda yakalayabiliriz. Sağlık turizminden oldukça umutluyum ve bu konuda akla gelen ilk iki şehir İstanbul ve İzmir’dir.

 

basın6

DEVLET SAĞLIK TURİZMİNDE SADECE YÖNLENDİRİCİ OLMALI

Sağlık Bakanlığı’nın da bu konuda etkin bir çalışma yürüttüğünü görüyoruz. Sağlık turizmine verdiği hassasiyeti yeni yapılan şehir hastanelerinde görüyoruz. Sakura Şehir Hastanesi’nde olduğu gibi… Sağlık turizminde özel-devlet hastaneleri arasındaki entegrasyon sağlanabiliyor mu? Bu konuda nasıl yol alınmalı?

Bence tam bir entegrasyon sağlanamıyor. Ayrıca sağlık turizmi devletin işi olmamalı. Bu konuda çalışması gerekenin özel sektör olduğunu düşünüyorum. Burada Devlet sadece yönlendirici olmalı. Bence özel sektör çok daha dinamik… Ben olsam Almanya, Fransa ya da Hollanda hükümeti ile konuşur onlarla iletişime geçerdim. Avrupa’da yaşayan 6,5 milyon insanımız var. Bu insanlarımızın birinci jenerasyonu yabancı dile hakim olmadığı için doktora torunlarıyla birlikte gidiyor. Bu kuşak aynı dili konuşmayı ve derdini daha iyi anlatabileceği bir sağlık ekibi ile yol almak istiyor. Bu insanların sağlık turizmi açısından iyi bir potansiyel olduğu unutulmamalı. Yine aynı şekilde Afrika ülkeleriyle de görüşme halinde olmamız gerekiyor. Afrika ülkelerinde yapılamayan ameliyatlar için anlaşma yapılabilir diye düşünüyorum.

YOĞUN BAKIM YATAK SAYISINDA ABD’DEN DAHA İYİYİZ

Yatak kapasitesi özelinde baktığımızda yeni hastane yatırımlarının daha ziyade yenileme yatırımı olduğunu görüyoruz. Yeni hastaneler açılıyor ama bazı hastanelerde kapatılıyor. Bu konuda uygulanması gereken politika sizce ne olmalı?

Son 15 yıldır sağlık sektörüne ciddi bir yatırım yapıldı. Edirne’den başlayıp her ilçede devlet hastanesi kuruldu. Özel hastanelerden çok daha üstün özelliklere sahipler. Trabzon’dan Ordu’ya geçerken muhteşem bir binayla karşılaştım, dikkatli bakınca hastane olduğunu gördüm. Artık Türkiye’nin sağlık ile ilgili yatak problemi ortadan kalkıyor, nitelikli yatak sayımız artıyor. Bugün baktığımız zaman Türkiye’deki yoğun bakım yatak sayısı Avrupa’daki birkaç ülke hariç çok daha iyi durumda. 25-30 bin civarı yoğun bakım yatak sayısına sahibiz. İtalya’da bu rakam 7-8 bin civarında. Amerika’dan da çok iyi durumdayız.

 

Pandemide iyi bir sınav verdiğimizi düşünüyor musunuz?

Bence verdik, veriyoruz da… Pandeminin başlamasıyla aldığımız tedbirler oldukça başarılıydı. Ancak sanki pandemiyle mücadele bitmiş gibi bir hava oluştu. Halk arasındaki rehavetten dolayı virüsün dağılım hızı bir anda arttı. Daha önce tedbirler çok fazlaydı şimdi ise azaltıldı. Şimdiki vaka sayısı ilk sokağa çıkma yasakları olduğundan daha fazla. Ekonomik şartlar bu kapatmalara müsaade etmiyor. Tabii bu durum sadece Türkiye için değil, tüm dünya aynı sorunu yaşıyor. Artık hiçbir ülke ekonomisini durdurmak istemiyor. Türkiye’de eve kapanmayı artık kolay kolay göze alamaz. Bu duruma bir şekilde alışacağız ve aşı bulunana kadar dikkatli davranacağız.

Sizce tedbirler sıkılaştırılmalı mı?

Biz sıcakkanlı bir milletiz ve daha pozitif düşünmeyi severiz. Daha soğuk ülkelerdeki insanlar örneğin İskandinav ülkeleri ve disiplinliği ile bilinen Almanlar daha asker gibidir. Verilen kurallara uyarlar. Bizim gibi ülkelerde bu krizin biraz daha uzun süreceğini düşünüyorum. Açıkçası ne kadar tedbir alınırsa alınsın öncelikle insanımızın bu konuda çok dikkatli olması gerektiğine inanıyorum.

Sokak arasında yer alan hastanelerin ekonomik krizle birlikte ciddi sorun yaşadığını biliyoruz. Önümüzdeki günlerde bu tarz hastanelerin kapanacağı ve yerine tam teşekkürlü özel hastanelere dönüşeceği öngörülüyor. Sizce Türkiye orada nasıl bir devinim yaşıyor, anlatabilir misiniz?

Aslında bu konuda dünyada da bir dönüşüm yaşanıyor. Artık hastaneler çok büyük işletmeler haline geldi. İki-üç doktorun bir araya gelmesiyle bir hastane kurulamıyor. Zaten buna ulusal sermaye de yetmiyor. Hemen hemen bütün zincirlerin yabancı ortağı var. Dolayısıyla bu değişim Türkiye’de de yaşandı, oldukça da başarılı olundu. Biz de bir iki hastanemizi değiştirmeye başladık. İstanbul’da bir tanesini değiştirdik. Çünkü orası ne yangın ne de deprem mevzuatına uygun değildi. Tabii artık insanların da beklentileri farklılaştığı için hastanelerimizin bazıları kapanıyor, bazıları da değişik gruplarla satılıyor. Yeni hastane açmak yasak, 12 yıldır yeni ruhsat yok. Biz de satın alıp birleştirip yeni hastane yapıyoruz.

GELEN TEKLİFLERİ BEĞENMEYİNCE GALİBA EVDE KALDIK

Peki, siz neden yabancı ortaklığa sıcak bakmadınız? Şu anda bir tek sizde bu modeli göremiyoruz. Muhakkak aldığınız teklifler vardır. Sizin bu konudaki hassasiyetiniz nedir?

Üst üste gelen teklifleri beğenmeyince galiba bu konuda evde kaldık. Türkiye’de ekonomik şartlar çok daha iyiyken neredeyse her hafta bir yatırımcı geliyordu. Birkaç tanesiyle son aşamaya kadar geldik, ancak kısmet olmadı.

Yabancı yatırımcı geliyor sizinle iş yapmak istediğini söylüyor. Sonra sizinle 5-6 ay kalarak her türlü detayı öğreniyor. Yabancı yatırımcıya bel bağlayarak sizde pek çok borca giriyorsunuz. Tam finale doğru gelince de yabancı ortak sizden anormal bir fiyat istiyor. Yabancı yatırımcı dünya kadar yatırım yapmış olan hastane sahibinin ortaklıktan vazgeçemeyeceğini biliyor. Mecburen her türlü rakama yabancı yatırımcıyla hareket etmek zorunda kalıyorsunuz. Bu durumu bildiğim ve gördüğüm için iki kere ortaklıktan dönmek zorunda kaldım. Kim bilir, belki biz yurt dışına gidip hastane alırız. Bu arada ben uluslararası bir markanın hastanecilikten çıkacağını düşünüyorum. Çünkü çok iyi hastanelerimiz var, bunu başarabiliriz.

TÜRKİYEDEN BİR MARKA ULUSLARARASI HASTANE ZİNCİRİNE DÖNÜŞEBİLİR

Türkiye pazarından mı çıkacak?

Evet, neden olmasın? Türkiye’den bir marka uluslararası bir hastane zincirine dönüşebilir. Kim çıkarsa çıksın Türkiye’nin gururu olacaktır.

Pandemi sürecinde en çok duyduğumuz başlıklardan biri de teletıp kavramıydı. Siz bu sürece nasıl adapte oldunuz? Türkiye sizce bu konuda nasıl yol aldı?

Teletıp kavramının çok hızlı gelişeceğini düşünüyorum. Şu anda doktorların bir kısmı pandemi döneminde evden tedavi veriyor. Özellikle psikiyatri vakaları, randevulu doktorlarımız evden hastalarıyla görüşüyor. En kolayı bu ama cerrahi işlemeleri tabii yapılamıyor. Teletıpta görüntüleme çok önemli. Bundan sonra birçok görüntülemeyi teletıp yöntemiyle yapılabilir. Örneğin radyoloji tetikleriniz yapıldı, burada birisi raporları okuyup karar verebilecek. Bir takım aletler ile özellikle kalp hastalarında ya da kronik hastalıklarda kendi teşhisini kendi koyup, merkeze gidecek. Tabii tüm bu gelişmeler zamanla olacak. Birçok konunun dijital yönüyle daha hızlı olacağı görülüyor. 10 yıl içinde tıpta çok şey değişecek. Klasik bildiğiniz yöntemlerin bir kısmı dijital platforma kayacak. Bu konuda korkunç çalışmalar var. Yakında yapay organlar geliyor, bu bir devrim.

İZMİR BENİM HAYALİMDİ

20 yıl sonrası için nasıl bir hayal kuruyorsunuz?

İzmir benim hakikaten hayalimdi, çok uğraştım, çok emek verdim buraya gelebilmek için. Ege’nin incisi olarak görülen İzmir, ne yazık ki yıkık dökük bir şehir haline geldi. İzmir’in elden geçmesi lazım. Bir yabancı İzmir’e geldiğinde şehre girerken ne düşünüyor diye hayıflanıyorum. İzmir için üzülüyorum. 20 sene evvel burada olsaydım belki üniversite kurmuştum. Belki binlerce yabancı öğrenciyi buraya getirmiş, belki de başka bir okul daha kurmuştum. Benim en büyük sevdam yatırım yapmak.

O zaman İzmir için ikinci hamle eğitim olur mu?

Şu anda Ankara ve İstanbul’da iki tane var, bir tane de Bursa’da açıyoruz. İstediğimiz yeri bulabilirsek, burada bir anaokuluna başlayarak lise sona kadar bir kampüs yapacağız. Lokasyon olarak da daha çok Karşıyaka, Mavişehir, Bayraklı mevkisini düşündük.

 

GELEN TEKLİFLERİ BEĞENMEYİNCE GALİBA EVDE KALDIK

Peki, siz neden yabancı ortaklığa sıcak bakmadınız? Şu anda bir tek sizde bu modeli göremiyoruz. Muhakkak aldığınız teklifler vardır. Sizin bu konudaki hassasiyetiniz nedir?

Üst üste gelen teklifleri beğenmeyince galiba bu konuda evde kaldık. Türkiye’de ekonomik şartlar çok daha iyiyken neredeyse her hafta bir yatırımcı geliyordu. Birkaç tanesiyle son aşamaya kadar geldik, ancak kısmet olmadı.

Yabancı yatırımcı geliyor sizinle iş yapmak istediğini söylüyor. Sonra sizinle 5-6 ay kalarak her türlü detayı öğreniyor. Yabancı yatırımcıya bel bağlayarak sizde pek çok borca giriyorsunuz. Tam finale doğru gelince de yabancı ortak sizden anormal bir fiyat istiyor. Yabancı yatırımcı dünya kadar yatırım yapmış olan hastane sahibinin ortaklıktan vazgeçemeyeceğini biliyor. Mecburen her türlü rakama yabancı yatırımcıyla hareket etmek zorunda kalıyorsunuz. Bu durumu bildiğim ve gördüğüm için iki kere ortaklıktan dönmek zorunda kaldım. Kim bilir, belki biz yurt dışına gidip hastane alırız. Bu arada ben uluslararası bir markanın hastanecilikten çıkacağını düşünüyorum. Çünkü çok iyi hastanelerimiz var, bunu başarabiliriz.