“YAŞ MEYVE SEBZE SEKTÖRÜNÜN YOL HARİTASINDA DEĞİŞİME İHTİYAÇ VAR”

 

seda gök-mustafa türkmenoğlu7

 

Mustafa Türkmenoğlu, Ege İhracatçı Birlikleri(EİB)’nde 30 yılı aşan süredir aktif bir ihracatçı…

Yaş sebze ve meyve alanında faaliyet gösteren ve İzmir sevdalısı bir ailenin ferdi olan Türkmenoğlu, tecrübesiyle 7 dönem Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanlığı’nın dışında 2 dönem Ege İhracatçı Birlikleri Başkanlar Kurulu Başkanı koltuğunun sorumluluklarını yerine getirmek için emek verdi.

Türkiye’nin yaş meyve sebze üretimi ve ihracatındaki yol haritasında revizyona ihtiyaç olduğu belirten Türkmenoğlu, “Ancak bizlerin eksiklerimizi görüp ona göre farklı modelleri ortaya koymamız lazım. Tarımsal Sanayi ile beraber hareket edilmesi lazım… Sektörün mevcut stratejik yol haritasında revizyon geliştirilmesine ihtiyacımız var. Her yerde bir gelişim değişim söz konusu biz o değişimi gelişimi yapamazsak geleceğimizi yakalayamayız diye düşünüyorum” diye konuştu. Mustafa Türkmenoğlu ile ihracatçı birliklerindeki görevleriyle elde ettiği tecrübe, İzmir’in bu sektördeki konumu, yapılması gerekenler ve STK’ların İzmir’e kazandırdıkları üzerine konuştuk.

-Sizi tanıyabilir miyiz?

1961 yılında İzmir’de doğdum. Şanslıydım, ihracat yapan bir ailenin ferdi olarak dünyaya geldim. Hakimiyeti Milliye İlkokulu’nda ardından Bornova Anadolu Lisesi’nden mezun oldum.

Her zaman ustam dediğim 2012 yılında da kaybettiğim Mehmet Ali Türkmenoğlu’ndan çok şey öğrenerek ihracat hayatıma devam ettim. Mehmet Ali Türkmenoğlu, Ege Yaş Meyve Sebze Birliği’ni kuranlardan ve 3 dönem başkanlık yapmış biridir.

O yıllarda ihracat deneyimimiz üretim destekli olarak devam ediyordu. 1974’lü yıllarda entegrasyon adına uluslararası nakliye de bu işe eklenmişti. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi ve Avusturya öğrenimim oldu. Bizim Avrupa Mümessilimiz Avusturya/Viyana kökenliydi. 35 sene kendisiyle çalıştık. Babam bu alanda alaylı dediğimiz bir profil idi. Lisan bilmenin çok önemli olduğunu söylerdi. Bu nedenle İngilizce ve Almanca ’ya hâkim olmamı önemserdi. Dil önemliydi ama gelişen bir bilişim dünyası da vardı. 8 yaşında teleks yazarak büroda yazları çalışmaya başladım.

Babam teknolojiye de çok meraklı idi. Her çıkanın ilkini almak isterdi. 1963 yılında Amerika’dan ilk narenciye boylama makinesini getirmişti.  Türkiye’nin gelişmesiyle sektördeki paketleme tesisleri, ihracat ve ihracatçı sayısı fazlalaştı. Bu hem bir avantajdı hem bir dezavantajdı. 80’li yıllardaki Merhum Sayın Turgut Özal dönemindeki ihracat hamleleri, 1984 kararları herkese ihracatı öğretmeye başladı. Dar bölge üretimlerinden, geleneksel üretimden daha çok pazarların isteği yönündeki üretime geçilmeye başlandı. Katma değeri yüksek ihracatın fazlalaşması 90’lı senelerde başladı.

80’li yıllardaki sanayi hamlesini keşke Türkiye’de tarımsal sanayide de yapabilseydi;  bugün sektörde 4-5 miyar dolarları konuşuyor olacaktık. Çünkü o zaman yurtdışındaki Pazarlar bu gelişmeye çok müsaitti. Rakiplerimiz o kadar fazla değildi, kur avantajlarımız, işçilik avantajlarımız vardı, üretimle topraklarımız bakirdi.  Öyle bir şansı her ikisiyle yakalasaydık belki sadece sofralık olarak üretimin bugün konuştuğumuz kayıp kaçak oranlarını o zaman sanayide rahatlıkla değerlendirip daha büyük bir yelpazede üretim yapabilirdik. Bu hamlede bir 10 sene kadar geç kaldık.

EİB ile tanışmanız ne zaman oldu?

Yönetim kuruluna 1986’da girdim. Bu süreçte yaptıklarım kadar yapamadıklarımızdan dolayı da kendimi sorumlu tutarım.

Çünkü ihracatçı birlikleri geçmişte de bugün de kamuyla özel sektörün buluştuğu sayılı organlardan bir tanesiydi.

O yıllarda 5 yıllık kalkınma üretim planlarında Tarım Bakanlığı’nın üretim konusundaki proje ve modellerine çok daha fazla müdahil olmammışız diye düşünüyorum. Geldiğimiz noktada, maalesef bizim sektörümüzde üretimde üreticinin bundan 20 sene öncesinin gelirlerine eşdeğer  bir gelir sahibi olduğunu göremiyoruz.

Üretenin kar etmesi lazım ki, üretimine devam etsin, yeni yatırım yapabilsin ve üretim kalitesinin devamını sağlayabilsin

Belki sanayi için sözleşmeli tarımda yeni tohumlarla cinslerle belli bir şey yapabiliyor, yaş meyve sebzede de pazarların  talebini karşılayan eden belli organizasyonlar var.Ancak  dünyada  gelişen güvenilir ürün tüketim bilinci, alıcı ülkelerin istediği normların ve kodekslerin  ilaç limitleri konusundaki hassasiyetini karşılamak konusunda sektör kendini devamlı yenilemek zorunda. Bu pazar payımızı da azaltıyor. Artı özellikle yaş sofralık üzüm ve narenciye konusunda Kuzey Afrika’nın, Güney Amerika’nın rekabeti ve pazarda payları artarken ülkemizde  artan üretim kadar ihracatımız maalesef artmıyor.  Dünya ticareti artık büyümüyor veya büyüse de sektör açısından payımızı arttıramıyoruz, payımız hep aynı yerlerde kalıyor.

Bu sürece derlenmek toparlanmak olarak da bakabiliriz. Sektöre bu çerçeveden baktığımızda nasıl fırsata döndürebiliriz?

Dünyanın veya Türkiye’nin konjektörüne baktığınızda devamlı sermayesiz, finansal yönden sıcak paraya bağımlı bir büyüme modeliyle her sektörü büyüttük. Avantajımız; artan üretim sürekli bizi destekliyordu. Ama son geldiğimiz noktadan baktığımızda maalesef artık sermayesiz firmaların ekonomiye yük olduğunu görüyoruz. Bu sermayenin veya paranın bol olduğu zamanlarda da finans sektörünün kazanç isteği çok fazla olduğu için sektörlerde çok fazla rekabetçi yarattılar. Rekabet kalite yönetim ve tedarik açısında bir rekabetse doğru, ama maalesef bizde bu fiyat indirimi veya sermaye transferi şeklinde olduğu için sıkıntı yaşandı.

Son senelerde Rusya’yla yaşanan sıkıntı, Avrupa pazarlarındaki ekonomik daralma ana pazarlarımızda bizi zorlamaya başladı. Bir yandan artan maliyetler diğer yandan zorlamalar… Sektör büyüyor gibi gözükse de şu hesabı yapmak lazım; sektörün bir defa ihracat yapan, 2-3 senedir ihracatını sürdüren ve 20-25 senelik ihracatçı firmalarını çıkarıp analiz etmek lazım. Bu firmalar nereye gitmiş, ihracatlarını arttırmış mı azaltmış mı hangisi öne çıkmış? Bu bize bundan sonra yapılması gerekeni gösterecektir ki, bunu analiz edip önümüze modeller koyalım .

 

 

mustafa türkmenoğl- seda gök

Sektörde güzel şeyler olmuyor mu?

Güzel şeyler tabi ki var. Açılan yeni pazarlar var. Kalem bazında baktığınız zaman çok az kalemle yapılan ihracat cins bakımından şu anda çok büyük bir yelpazeye ulaşmış durumda. Sürekliliğe baktığınız zaman belli ülkelerin ana tedarikçisi durumundasınız, bu çok önemli. Orta Avrupa’da o ülkelerin tedarikçisi konumuna geldik. Bunlar çok önemli.Ama dinamik Türkiye için bunlar yeterlimi?

Sektörün teknolojiyi kullanılabilirliği ve verimli kullanabilme kapasitesi nedir?

Kapasite kullanımı açısında maalesef çok düşük… Ama toplam kapasitemize baktığımız zaman olması gereken ihracat için yeterli.  Teknolojiye meraklı, yakından takip eden bir sektör…

Tabi ki. Özellikle son 2-3 seneyi saymazsak daha çok soğuk zincir ve soğuk hava yani saklama teknolojileri ve tesisleri çok fazlalaştı. Türkiye’nin bu konuda çok büyük eksikleri halen var. Teşviklerle yerelde teşvik edildi, bunlar çok güzel bir gelişme. Sektör açısından keşke kayıp kaçakları azaltsak da ondan sonra üretime devam etsek… Özellikle belli ölçeklere ulaşmış cins ve türlerde bir soluk almamız gerekiyor.

Türkiye’nin biraz daha genel anlamdaki örtü altı topraksız üretime ve narenciye konusunda yeni cins ve türlerin üretiminin  başlaması, sezonunu uzatması belli ürünlerde rekabetçiliğimizi artırdı.Bu da zaten şu anda Hükümet tarafından teşvik verilerek destekleniyor. Jeotermal kullanımıyla da örtü altı üretimimiz fazlalaştığında bunun ihracatı da artmış oldu.

Sektörün yeni bir stratejik yol haritasına mı ihtiyacı var?

Değişime ihtiyacı var. Mevcudun revizyona veya geliştirilmesine ihtiyacımız var. Her yerde bir gelişim değişim söz konusu biz o değişimi gelişimi yapamazsak geleceğimizi yakalayamayız diye düşünüyorum. Yapılan şeyler var ama olması gereken yerde miyiz? Rakamlar olması gereken yerde olmadığımızı gösteriyor.

mustafa türkmenoğlu

 

Yaş meyve sebze özelinde fırsat pazarlar nereler olabilir?

Uzak Doğu pazarı ve Çin pazarı bizim için çok önemli. Belli kalemlerde ABD pazarı keza öyle…

Devletlerarası prosedürü halledip oralarda başarılı olacağımız cinsler ve takvim aralıkları var. O pazarların istediği ürünü verebilecek altyapımız var.

Artık son 20 senedir sistem değişti. Yeni pazarlarda rekabet edebilecek ürünleri üretmeye başladık ve bu ihracatı arttırdı. Aynı durumu Uzak Doğu pazarında da yaratmamız lazım.  Yeşillik konusunda çok enteresan uzak pazarlar var.  Hava  kargo ile lojistiğini sağlamamız  lazım. Uzak yolun organize edilmesi lazım. Özellikle kargo desteğiyle Kiraz ve taze incir de bu modelle uzak pazarlara ulaşıyor.

Bu pazarda özel yeşillikler pazarına İsrail hâkim. Şili modeline baktığınız zaman ana pazara ne kadar uzak ama o kadar da başarılı. Mesafenin belli ürünlerde çok da zorlayıcılığı yok. Lojistik olmazsa hiçbir şey olmaz. Adrese teslim yaş meyve sebze olur mu denemek lazım.

Sizinle geçtiğimiz yıllarda sohbet ederken bana “EİB’de görev yapmak askerlik görevi yapmakla eş değer” demiştiniz. Bu süreç içerisinde en önemli edindiğiniz tecrübe neydi?

Baktığınız zaman devletle olan bir diyaloğunuz var. Bir devlet terbiyesinin olduğunu görüyorsunuz ve isteklerinizin veya sektör için bildiğiniz şeylerle yönlendirmeye çalışıyorsunuz. Yönlendirdiğiniz sürece hep doğruyu işaret ettiyseniz o zaman devlet katında da sizin bir ağırlığınız oluyor. Öbür taraftan baktığınız zaman ihracat yapan yatırım yapan çok güzide bir toplulukla berabersiniz. Farklı bakış açısı, vizyonu ve bilgisi olan insanlarla berabersiniz. Farklı bakış açılarını birleştirip özümleyip onların yönetici veya başkan olarak arkasında veya gerisinde kalmadan belli şeyleri yapmak zorundasınız. Bu sizin motivasyonunuzu, işi sahiplenmenizi arttırıyor. Bu çok önemli bir şeydi, askerlikten kastım oydu.

Bu süreç içerisinde unutamadığınız bir anekdot var mı?

EİB’de her günümüz bir anekdot idi. EİB’de unutamadığım şey 12 birlik başkanının da birbirine kenetlenerek her zaman karar alması. Bu beni her zaman duygulandırmıştır.Bu da Birlikler arasında  EİB’yi biraz daha yukarıya çeken bir unsurdu.

Bu kadar yoğun bir görev sürecinden sonra daha kendi işlerinize mi odaklandınız? Boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?

Yaş meyve sebzeden sonra oğlum da 3’ncü kuşak olarak sektörün  katma değerli tarafına yatırım yaptı ve kendi yolunu kendi başına çizdi.

Yaş meyve sebze sektörünün kurumsallıkla değil tüm aile bireylerinin devamlı işin başında olmasıyla yürüyeceğini düşünüyorum.

Bizim yaş meyve sebze tarafı çok kurumsal yürümüyor. Mamul tarafı yürüyor da maalesef yaş meyve sebze tarafı yürümüyor.  Bazen diyorum biz hayatı da ıskalamışız. Görev boyunca ajanda öncelikli bir yaşam sürmüşüz.

Şimdi hayatın ‘Kendim için yapamadığım’ tarafındayım. Kendim için spor yapıyorum, diyet yapıyorum, yemek yapıyorum.  Yemek yemeği çok seviyorum ve yemek yiyip yine diyet yapıyorum.(Gülerek…) Sigarayı bıraktım. Dostlarımızla arkadaşlarımızla beraber olma zamanını yakaladım, ailemle beraber daha fazla olmaya başladım. Bakmak var görmek var derler ya… Bakış açım değişti. Artık seyahatlerinizi seyahat olarak yapabiliyorsunuz.

Sizin askerlik bitmiş yaşamaya başlamışsınız gördüğüm kadarıyla…

Terhis oldum.

Son olarak ihracatçılarımıza vermek istediğiniz mesajlar ne olur?

Genç kuşak ihracatçılar zaten Türkiye’nin çıkış noktası. Ekonomik başarı noktası; ihracat ve üretim. Her ne kadar gelecekte bilişim, yazılım veya farklı şeylerin farklı mesleklerin olacağını veya başarılı olunacağını, o mesleklerde sanatsal faaliyetler de dâhil kabul etsek bile;  istihdam edilecek veya iş kuracak çok donanımlı bir gençliğimiz var. Özellikle de Y ve Z kuşakları, yeni kuşakla Türkiye’nin belki bu sektörlerdeki rotasını da değiştirecekler.

Sektörü Z kuşağı mı değiştirecek diyorsunuz?

Özellikle yaş meyve sebzede tohum çok önemli olduğu için tohum ıslahı veya yeni üretimi konularında da laboratuvar ortamında kendini geliştirenin geleceği olduğunu düşünüyorum. Bunu bugünden görüp alt yapısını veya olanaklarını hazırlamak Türkiye’ndeki devlet politikasının görevidir. Sektör de Z kuşağına yatırım yapsın diyorsunuz. Onlar çok daha farklı yapacak diye düşünüyorum. Benim oğlum bana şunu söyledi; Ben bu sektörün miktar hamallığını yapmayacağım.

Bugün ürettiği ürünlerin ortalama kg ihraç değeri 14 dolar. Türkiye’nin ortalama ihracat birim kg değerinin 1,4 dolar olduğunu kabul edersek bu önemli bir katma değer. Bizim sektöre baktığımızda ortalama kg’da 70-80 sentleri konuşuyoruz. Türkiye’nin her alanında bu yeni neslin bir yere yönetici olayım düşüncesi yerine burada ‘Nasıl fırsatlar yakalayabilirim’ in peşine gitmelerinde fayda var diye düşünüyorum. Çünkü öyle bir bilgi ve donanım yeni kuşakta tüm bireylerde var.