TÜRKİYE SEFERBERLİK İLE ATIKTAN ‘DÖVİZ’ ÇIKARACAK

II. Dünya Savaşı ile birlikte ortaya çıkan kaynak sıkıntısı ve hammadde ihtiyacı, geri dönüşüm sektörün temellerini oluştururken,10-15 yıllık zaman diliminde ise atıklar, ürün ve hammaddeler gibi dünya üzerinde sınır tanımaksızın serbest dolaşıma girmiş ve yeşil ekonomi kavramı doğdu. Toplumların geleceğindeki kilit noktalardan birisi de atık yönetimi olarak gösteriliyor.

Nüfusun artışı ve sanayinin gelişmesiyle oluşan çevre kirliliği sektörü gelişimini tetikleyen ikinci etmen olarak karşımıza çıkıyor.

Atık kaynaklı çevresel ve ekonomik sorunlar, ülke yönetimlerini daha fazla geri dönüşüm yapmaya yönlendiriyor.

Günümüzde geri dönüşüm sektörü, ana sanayi sektörlerinin vazgeçilmez bir tedarikçisi konumunda olup, artık tüm dünya atıklara ucuz hammadde gözüyle bakıyor.

SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ&HAMMADDEDE ATIK YÖNETİMİNİN ÖNEMİ

Türkiye 80 milyonun üzerinde nüfusu ile Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü(OECD) ’nün en büyük sekizinci ve en hızlı büyüyen ekonomisi konumunda.

Hızlı ekonomik büyüme ile nüfus artışı beraberinde sürdürülebilir çevre yönündeki politikaların netleşmesi ve uygulanması yönündeki uygulamaları ivedi hale getirdi.

Çevre Mühendisleri Odası’nın Dünya 2018 Türkiye Raporu’na göre; atıkların hammadde olarak kullanılması ile; hurda kâğıdın tekrar kâğıt imalatında kullanılması hava kirliliğini %74-94, su kirliliğini %35, su kullanımını %45 azaltıyor.

Kâğıt geri dönüşümü ile hammadde kullanarak sıfırdan kağıt üretme işlemlerine kıyasla, %60 enerji tasarrufu, %80 su tasarrufu ve %95 hava kirliliği azaltımı sağlanabiliyor.

1 ton kağıdı geri dönüştürerek; 0,8 m uzunluğunda 17 tane ağacı, 26,5 m3 suyu, 2 varil (318 lt) petrolü, 4100 kWh enerjiyi yan ortalama bir eve 6 ay yetecek kadar enerjiyi korumak mümkün.

Plastiği geri dönüştürmek, hammaddelerinden plastik üretmekten %80-90 daha az enerji tüketimi sağlıyor.

PAGEV’in araştırmasına göre ise atık camın geri kazanılmasıyla %25 oranında enerji tüketiminde azalma, %20 oranında hava kirliliğinde azalma, %80 oranında maden atığında azalma ve %50 oranında da su tüketiminde azalma sağlanabiliyor.

1 kilogram demir üretimi için 200 kilogram maden işleniyor. 1 kilogram demiri 2 kilogram atık prosesinden elde etmek mümkün. Geri dönüştürülen her bir milyon cep telefonu ile ortalama olarak 16 bin kg bakır, 350 kg gümüş, 35 kg altın ve 15 kg paladyum geri kazanılabilir. Yakma tesisleri, sadece az miktarda enerji üretmek için çok miktarda tekrar kullanılabilir.

Öte yandan, geri dönüşüm ve kompostlama, yakılan atıkların ürettiği enerjinin 5 katına kadar tasarruf sağlayabilir. Örneğin, Zero Waste Europe raporuna göre ABD’de alüminyum ve çelik teneke, kâğıt, basılı materyal, cam ve plastiğin geri dönüşümü ile boşa harcanan enerji miktarı, 15 orta ölçekli santralin yıllık üretimine eşit…

Gelişmiş ülkeler yakmadan uzaklaşıyor ve Sıfır Atık yollarını kucaklıyor. En gelişmiş atık yakma tesislerinden bazılarına sahip olmasına rağmen, Avrupa AB Dairesel Ekonomi İçin Eylem Planı bağlamında yakma tesislerini ortadan kaldırmak için ilk adımı attı.

TÜRKİYE’DE ÇEVRESEL PERFORMANS VE ATIK YÖNETİMİ

Ülkemiz, malzeme verimliliğinde OECD’nin çok altında. Kentsel atıkların yaklaşık %90’ı arazi dolgusuna gitmekte, ancak küçük bir miktarı geri kazanılmakta. Toprağa gömülmekte olan geri dönüştürülebilir atıkların ekonomik değeri 2 milyar TL’nin üzerinde olduğu ifade ediliyor.

Kanaat önderleri; bu nedenle kapsamlı bir atık yönetimi politikası belirlenmeli ve kentsel katı atıkların ayrı ayrı toplanmasının teşvik edilmesi gerektiğinde birleşiyorlar.

Avrupa Birliği 24 milyar Euro ciro ile 500 bin kişiye istihdam sağlıyor. Ayrıca 60 binden fazla firma ile atık ve geri dönüşüm sanayisi üzerinde çalışarak dünya payının yaklaşık yüzde 50’sine sahip. Türkiye ise atık ve geri dönüşüm sektöründe 3 milyar Euro ciro payına sahip.

Eurostat’ın 2018 yılında açıkladığı rapora göre Avrupa Birliği, Döngüsel Ekonomi Paketi hedefleriyle 2035 yılında ekonomide yüzde 8’lik yani 600 milyar € tasarruf yapmayı hedefliyor. Avrupa Topluluğu ülkelerinin ortalama geri dönüşüm oranı yüzde 39 iken, ülkemizde bu oran yüzde 1 civarında.

1,5 MİLYON DOLAR HARCAYIP, 15 MİLYAR TL’Yİ TOPRAĞA GÖMÜYORUZ

Ülkemizde toprağa gömülmekte olan geri dönüştürülebilir atıkların değeri 15 milyar TL’nin üzerinde. Kamunun bunu yapmak için harcadığı para ise 1,5 milyon TL.

Bu konuda dünyadaki en iyi örnekler arasında Hollanda yer alıyor. Hollanda katı atık yönetiminde toplanan çöplerin sadece yüzde 2′lik bir oranı toprak altında depolanmakta, yüzde 33′ü yakılmakta geri kalan yüzde 65′lik bölüm ise geri kazanımda girdi olarak kullanılıyor.

ELEKTRONİK ATIK ARTIŞ HIZI EVSELE GÖRE 3 KAT DAHA DAHA FAZLA…

Burada dikkat çekici bir husus; elektronik atıkların artış hızının, evsel atık miktarındaki yıllık artış hızından yaklaşık 3 kat daha fazla olması… Elektrikli ve elektronik atıklar sahip oldukları, Au,Ag,Cu,Zn,Fe,Al gibi metal bileşenler, plastikler vb. nedeniyle ekonomik bir değere sahip.

1 kilogram demir üretimi için 200 kilogram maden işleniyor. 1 kilogram demiri 2 kilogram e-atık prosesinden elde etmek mümkün. Geri dönüştürülen her bir milyon cep telefonu ile ortalama olarak 16 bin kg bakır, 350 kg gümüş, 35 kg altın ve 15 kg paladyum geri kazanılabilir.

ABD’de her yıl çöpe atılan cep telefonlarındaki gümüş veya altının değeri 60 milyon dolardan fazla değer taşıyor. Japonya’da elektronik atık geri kazanım oranı yüzde 75 düzeyinde ve dünyanın en iyi örneği konumunda.

Hem mevzuat hem ekonomik olarak ambalaj atıklarının ayrı toplanması esas. Ancak, ambalaj atıklarının büyük çoğunluğu çöp sahalarında depolanıyor. Çöpe karışan ambalaj atığı uygun bir ayıklama tesisine gitse bile farklı atıklarla temasından dolayı geri kazanılabilecek iken geri kazanılamayacak duruma geçebilmekte. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı(OECD)’nın araştırmalarına göre, Almanya çöplerinin yüzde 65’ini ayrıştırıyor ve değerlendirilmelerini sağlıyor.

TÜRKİYE’NİN ULUSAL EYLEM PLANINDAKİ HEDEFLERİ

Geri Dönüşüm Sektörü için orta ve uzun vade hedefler belirlenmesi önem taşıyor.  2023 yılında oluşan atığın; yüzde 35’inin geri kazanım, yüzde 65’ inin düzenli depolama yönetimi ile bertaraf edilmesi hedefleniyor. Bu amaçla; Ulusal Atık Yönetimi ve Eylem Planı’nda belirlenen hedefler şöyle sıralanıyor:

“2014 yılında % 5,3 olan kaynağında ayrı toplanan ambalaj atığı oranını 2023 yılında % 12’ye yükseltmek, 2014 yılında % 0,2 olan belediye atıklarının biyolojik yöntemler ile geri kazanım oranını 2023 yılında % 4’e yükseltmek, 2014 yılında % 5,4 olan belediye atıklarının mekanik biyolojik prosesler ile geri kazanım oranını 2023 yılında % 11’e yükseltmek, 2014 yılında % 0,3 olan belediye atıklarının termal yöntemler ile geri kazanım oranını 2023 yılında % 8’e yükseltmek, 2014 yılında % 88,7 olan belediye atıklarının depolama yöntemi ile bertaraf oranını 2023 yılında % 65’e düşürmek hedefleniyor. Vahşi döküm sahalarının rehabilite edilmeli. İnşaat yıkıntı atıkları ve hafriyat toprağı yönetiminin ülke genelinde yaygınlaşmasını sağlamak. Özel atıkların yönetiminde toplama ve geri kazanım verimini arttırmak. Tehlikeli atıkların geri kazanım ve bertarafı için ilave tesis yatırımlarının arttırılmasını sağlamak.”

TEŞVİK POLİTİKALARI ÖNEMLİ…

Atık oluşumu ve yönetimi penceresinden baktığımızda; Türkiye’de oluşan evsel nitelikteki atıkların %80’inin, endüstriyel nitelikteki atıkların ise %90’a yakının yine birinci ve ikinci bölgelerde oluştuğunu görüyoruz.

Çevresel açıdan ele alındığında kalkınmışlık seviyesi yüksek olan illerde atık yönetimi sorunlarının daha yoğun olduğu ve buralarda geri dönüşüm sektörüne yönelik teşvik unsurlarının yüksek öncelikli bölgeler kategorisinde ele alınması gerekliliği ortaya çıkarıyor.

Teşvik unsurlarının önemli bir kısmı, yatırım geri dönüşüm sektörünün çoğunluğunun birinci ve ikinci bölgelerde yer alıyor olması sebebiyle sektör temsilcileri tarafından kullanılmadığı ifade ediliyor.

DESTEK BİLMECESİ

Bölgesel yatırım teşvik sistemi içerisinde tanımlanan teşvik unsurları;

• KDV istisnası,

• Gümrük vergisi muafiyeti,

• Vergi indirimi,

• Sigorta prim işveren hissesi desteği,

• Gelir vergisi stopajı desteği (6. bölge için)

• Sigorta primi (işçi hissesi) desteği (6. bölge için)

• Faiz desteği (3, 4, 5 ve 6. bölgeler için)

• Yatırım yeri tahsisi olarak sıralanıyor.

Sektör için çok önemli bir teşvik unsuru; olabilecek yatırım yeri tahsisi desteği özellikle büyük kentlerde verilmesi. Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nün tahsis edebileceği uygun arazi bulunmaması sebebiyle kullanılamaması bu destekler dikkat çekiyor.

Bir diğer önemli teşvik unsuru ise yatırımın bulunulan ilin bir organize sanayi bölgesinde yapılması durumunda, vergi indirimi ve sigorta primi işveren hissesi desteklerinin bir alt bölge destekleri ile uygulanması…

Atık toplama-ayırma, geri dönüşüm ve geri kazanım tesisleri, Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği’nin (R.G. 22/08/09, 27327) 101’inci maddesi gereğince organize sanayi bölgeleri içerisinde kurulamıyor. Bu durumda sektör, yatırım teşvik sisteminde yer alan bu desteklerden yararlanamıyor.

KOSGEB DESTEKLERİ

Sektörün kanaat önderleri; KOSGEB tarafından verilecek yeni desteklerin istihdamı arttırmak amacıyla yeni kurulacak firmalara verilmesi yerine, mevcut çalışan firmaların desteklenerek, bu firmalardaki istihdamın korunması ve verimliliğin arttırılması hedeflenmesi gerektiğini ifade ediyorlar.

Bunun nedenini ise şöyle anlatıyorlar: “Çünkü aynı sektörde yeni kurulan firma sayısı arttıkça rekabet hızlanmakta, buda fiyatları olumsuz etkilemekte, geri dönüştürülen hammadde kalitesinde düşüş yaşanmakta ve verimliliği olumsuz etkilemekte , hem yeni kurulan firmaya hem de mevcut eski firmaya zarar vermektedir. Neticede istihdam arttırılmaya çalışılırken tam tersi sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Bu sonuçlardan kaçınmanın bir diğer yolu da ihracat desteklerinin arttırılarak iç piyasanın daha az etkilenmesini sağlamaktır.”

ATIK DEĞİL HAMMADDE!…

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre 2017 yılında atık sektöründe 70 bin kişi istihdam edilirken ekonomiye yaklaşık 3,5 milyar TL katkı sağlandı. 2023 yılında istihdam sayısının 100 bin, ekonomik katkının yaklaşık 10 milyar TL olması hedefleniyor. Bu rakamlar ancak etkili atık yönetimi ile artabilecek. Türkiye üretimde kullandığı ham maddelerin çoğunu ithal ediyor. Atıklarımızı doğru değerlendirdiğimizde ekonomik anlamda büyük katkılar sağlayarak dışa bağımlılığımızı azaltabiliriz. Üretimde kullandığımız ikincil hammadde oranını artırarak, hammadde ithalatını azaltabilir, dış ticaret açığını düşürebiliriz. Atık yönetimi ve geri dönüşüm konusunda yeni açılımlar; imalat, istihdam ve ihracat artışıyla ülkemizdeki gelişmelere katkı sağlayacak. Kullandığımız birçok maddenin geri dönüşüm ile tekrar kullanılabilir hale gelmesi, hem doğal kaynaklarımızın korunması hem de sürdürülebilir bir ekonomi için büyük önem taşıyor. Atıklarımızın büyük çoğunluğu geri dönüştürülebilir. Değerlendirilmeyen her atığın ülkemize döviz kaybı olarak geri döndüğünü unutmamak gerekiyor.

Cam, kâğıt, alüminyum, plastik, pil, motor yağı, akümülatör, beton, organik ve elektronik atıklar gibi birçok madde aslında atık değil geri kazanabileceğimiz ürünler. Bunların geri dönüşümü önemli bir tasarrufu da beraberinde getiriyor. AB, geri dönüşüm, atıktan ham madde, ikincil ürün ve yakıt üretiminde toplam 400 milyar Euro’luk yani yaklaşık 2 trilyon TL’lik yıllık gelir elde ederken, Türkiye ise atıkları gömmek ve bertaraf etmek için yılda 15 milyar dolar harcamakta. Bir taraftan geri dönüşüm ile ürettiğimiz ikincil ham madde kullanımı ile hammadde ithalatını azaltarak, bir taraftan da üretim sürecinde ikincil ham madde kullanımı sayesinde daha az enerji kullanarak kazançlı olabiliriz.

TÜRKTAY verilerine göre Türkiye’de çöpün yüzde 95′ten fazlası gömülüyor. Bunların içinde geri dönüştürülebilir ve enerjiye çevrilebilir atıklar da var. Enerji elde edilebilir atıklar arasında kalorifik değeri 4500 ve üzerinde olan maddeler dahi bulunuyor. Gömdüğümüz çöplerin yüzde 65′i geri dönüşümle enerji elde edilebilir atıklar. Bunun da ekonomik değeri 1,1 milyar dolar…

Ayrıca üretim artıp ekonomi büyüdükçe atık yönetiminin önemi bariz olarak ortaya çıkıyor. Her yıl yaklaşık 20 milyona yakın ton çöp toplanan Türkiye’de geri dönüşüm oranı son 15 yılda hızla yükseliyor. Ama hala bu bilinci tam topluma aşılayabilmiş değiliz. Bu nedenle geri dönüşüm kültürünü çocuklarımıza anasınıfından itibaren aşılayacak eğitim programlarına ağırlık verilmeli. Bireylerin evlerindeki çöpleri ayrıştırmasını teşvik edecek mekanizmalar belediyeler tarafından devreye alınmalı. Bu bazen çöp vergisinde uygulanacak indirim, bazen kumbaralara geri dönüşüm malzemesi getirenlere uygulanan indirim programları ile olabilir.  Her konuda batıyı örnek alma çabasının öncelikle geri dönüşümde başlaması gerekiyor.

YENİ ÇEVRE KANUNU NE GETİRİYOR?

Geçtiğimiz Ocak ayında yürürlüğe giren yeni Çevre Kanunu, daha çok popüler kısmı olan çöp poşeti boyutu ile gündeme geldi. Oysa Çevre Kanunu’nun sanayiyi çok daha yakından ilgilendiren yönleri de var.

Çevrenin korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi ve giderilmesi için uyulması zorunlu standartları belirleyen Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun teklifinin 29 Kasım 2018 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda görüşülerek kabul edilmesinin ardından, söz konusu kanun 10 Aralık 2018 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girdi.

Yeni kanun çerçevesinde çevre kirliliğinin önlenmesi ve giderilmesi için uyulması zorunlu standartlar ile vergi, harç, katılma payı, plastik poşet ve plastik ambalaj kullanımının azaltılması, depozito uygulaması, emisyon ücreti, geri kazanım katılım payı, kirletme bedeli ve kirliliğin önlenmesine yönelik teminat alınması ile ekonomik araçlar ile teşviklerin nasıl kullanılacağı esasa bağlanıyor. Bu bağlamda uygulamalar ile ilgili hususlara ilişkin idari ve teknik usul ve esaslar Bakanlıkça çıkartılacak yönetmelikle belirlenecek.

Yeni Kanun çevre yönetiminden çok çevre koruma önlemlerinin finansmanına odaklanıyor ve sanayiciler açısından da önemli yenilikler getiriyor. Bunun sinyali de ilk değişikliğin yapıldığı ilkeler maddesinde veriliyor. Çevrenin korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi ve giderilmesi için kullanılan ekonomik araçlara geri kazanım katılım payı, plastik poşet ve plastik ambalaj kullanımının azaltılması, bir başka deyimle yeni yılın ilk günü ile birlikte hayatımıza giren ve kanunun en çok konuşulan uygulaması olarak tartışma yaratan plastik poşetlerin ücretlendirilmesi, depozito uygulaması getiriliyor. Fon yaratma araçları bununla da sınırlı değil. Hâlihazırda her yıl Vergi Usul Kanunu’nca artırılan ceza miktarları da yeni kanun ile birlikte artırılıyor.

DÜNYADA YILLIK POŞET KULLANIMI MİKTARI DÜŞÜYOR

Kanun çalışmaları ile birlikte medyada deniz kirliliğinin plastiklerden özellikle plastik poşetlerden kaynakladığında dair yoğun bir bilgilendirme yapıldı. Çevre konusunda gösterilecek her hassasiyet çok değerli ancak sorunun asıl sorumlusunun üreticiden çok o atığı denize atan kişi ya da kişiler olduğu unutuluyor ve bunun açıkça belirtilmesi gerekiyor.

Plastik poşetler 1 Ocak itibarıyla tanesi 25 kuruş olarak satılmaya başladı. Bu bedelin 15 kuruşu çevre koruma amacıyla Bakanlık Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılacak 10 kuruşu da tüketicileri bilinçlendirmek amacıyla satış noktalarına kalacak. Avrupa’da ücretli poşet uygulamaları 2000 yılından bu yana adım adım uygulamaya geçti ve uygulama sonuçları oldukça çarpıcı. Bugün kişi başına yıllık plastik poşet kullanımı miktarının en düşük olduğu ülkeler dört poşetle Danimarka ve Finlandiya olurken, plastik poşet kullanımının 2002′de vergilendirildiği İrlanda’da bu rakamın 328′den 18′e gerilemesi dikkati çekiyor. Almanya’da 2016′da kişi başına yıllık 45 poşet kullanılırken ücretli poşet uygulamasıyla bu rakam 2017′de 29′a düştü. İngiltere’de ücretli poşet uygulamasına geçilmeden önce yılda kişi başına 140 olan plastik poşet tüketimi, geçen yılsonunda 19 âdete geriledi. Yunanistan’da da uygulamanın yürürlüğe girdiği 2018′de bir önceki yıla göre poşet kullanımında yüzde 85 düşüş gerçekleşti. Türkiye’de ortalama 440 olan kişi başına düşen yıllık plastik poşet kullanımının 2019 sonunda 90′a, 2025′te ise 40′a düşürülmesi hedefleniyor.

Ülkemizdeki kısa süreli uygulama poşet kullanımının azaldığını gösteriyor, aynı ivmeyle devam eder mi zaman gösterecek. Özellikle belediyelerin sorumluluğundaki meskenlerde kaynakta ayrı toplamaya, kağıt-karton, plastik, cam, organik atığın ayrı toplanması, ilişkin sistemi etkin olarak kuramazsak bu çabaların değerini bulacağını söylemek zor görünüyor. Henüz toplanan bu geri kazanım bedellerinin nasıl kullanılacağına ilişkin mevzuat yayımlanmadı. Bu sebeple birçok soru işareti cevap bulmayı bekliyor. Tabii satış noktalarına kalan bedelin kullanım amacına uygun olarak tüketiciyi bilgilendirmek için harcandığının çok iyi denetlenmesi gerekiyor.

POŞET SANAYİSİNDE DÖNÜŞÜM KAÇINILMAZ

Buna paralel poşet kullanımının azaltılması poşet üreten sanayisinin küçülmesi anlamına geliyor. Sektörde bir dönüşüm yaşanması kaçınılmaz. Peki, bu dönüşüm desteklenecek mi?

Örneğin; plastik poşet alternatifleri özellikle biyobozunur poşet üretimi ücretsiz verilerek sektör desteklenemez mi? Son olarak her türlü iş modelinin sadeleştiği bir dönemde üretici ve satış noktaları için tekrar Bakanlığa veri verilmesine yönelik getirilen yükümlülük de düşünüldüğünde önümüzdeki dönemde sektör için ortaya çıkan belirsizlik biraz daha büyüyor.

Öte yandan poşetlerin parayla satılacağı Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’nde 2018’in başında yapılan değişiklikle bilenen bir uygulamaydı. Oysa birçok sektöre çok önemli mali yük getirecek olan “geri kazanım katılım payı” konusunun sektörle yeterli düzeyde tartışılmadığı, plastik sektörü sanayicileri ve sivil toplum kuruluşları tarafından dile getiriliyor. Sektör temsilcileri, kanunun kendileri ile konuşulmadan ve yeteri kadar tartışılmadan çok hızlı bir süreçte yayınlandığını düşünüyor.

GERİ KAZANIM KATILIM PAYI ALINACAK

Sektör temsilcilerinin dile getirdiği gibi; ambalaj, lastik, pil, akü, madeni ve bitkisel yağ, elektrikli ve elektronik eşya ve ilaçlarda ürün başına “geri kazanım katılım payı” alınacak. Yeni bir vergi anlamına gelen bu pay, ürünleri üreten sektörler için maliyet artışına sebep olacak. Bu bağlamda çevre koruma konusundaki maliyetin sadece sanayi tarafına yüklenmiş olduğu söylenerek bunun adil olmadığı dile getiriliyor. Çünkü bu kanun da ambalaj poşetine ücret ödenmesi dışında hane halkına bir yükümlülük getirmiyor. Bugün Avrupa’nın birçok ülkesinde meskenlerin atıkları ağırlık üzerinden vergilendirilerek toplanıyor. Bizim ülkemizde siz atığınızı kaynakta ayrı toplasanız bile belediyeler onları aynı çöp kamyonu ile toplayıp aynı atık sahasına götürüyor. Özetle belediyelerin kurması gereken ama yıllardır kurulamayan sistemin finans kaynağı da sanayi olarak görülüyor. Sıfır atık sistemi kuran belediyelerin bu fondan teşvik edileceği yeni Çevre Kanun’da net olarak ortaya konuluyor.

GERİ KAZANIM KATILIM PAYI YILLIK 5-10 MİLYAR TL’YE YAKLAŞACAK

Sektör dernekleri tarafından Geri Kazanım Katılım Payı’nın yıllık 5-10 milyar TL’ye yaklaşacağı ifade ediliyor. Bu meblağdaki bir mali yükümlülüğün mutlaka kanunla düzenlenmesinin gereğine vurgu yapılıyor.

Sektör temsilcileri böyle bir düzenlemenin Vergi Kanunları da Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın konu ile ilgili ayrıntılı araştırma ve değerlendirmeleri sonrasında söz konusu olabileceğinden; Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yapılacak ayrıntılı analiz ve hesaplamalar neticesinde elde edilecek veriler dikkate alınarak “Geri Kazanım Katkı Payı” mali yükümlülüğünün sistematize edilmesi gerekliliğine de dikkat çekiyor.

Sanayiciler, aksi halde üreticiler tarafından, tüketicilere yansıtılacak yeni bir maliyet unsuru olarak görülecek bu yeni mali yükümlülüğün enflasyonist sonuç doğuracağı uyarısında bulunuyor.

Geri kazanım katılım payı getirilecek bir diğer sektör madeni yağ sektörü. Bilindiği gibi madeni yağ üreticileri Özel Tüketim Vergisi mükellefi… Kilogramda 1,5007 TL ÖTV ödüyor. Şimdi yeni Çevre Kanunu’yla madeni yağda litre başına 50 kuruş geri kazanım katılım payı alınacak.

Bu rakam ÖTV ve KDV hariç satış fiyatının yüzde 7’sine denk geliyor. Sektör yetkilileri burada önemli olan konunun madeni yağın; kauçuk gibi sektörlerde hammadde olarak da kullanılıyor olması olduğunu dile getiriyor ve “Son ürün olarak düşündüğümüzde lastikten de geri kazanım payı alınacağından bu bedelin amacı dışında iki kez alındığı gözden kaçırılmamalı. Bu nedenle hammadde olarak kullanılan ürünler hariç tutulmalıdır” değerlendirmesini yapıyorlar.

GERİ KAZANIM KATILIM PAYI İTHALATÇIDAN TAHSİL EDİLECEK

Yeni kanun çerçevesinde açıklık getirilmesi gereken önemli bir konu da ithalatçıların durumu. Kanuna göre, geri kazanım katılım katkı payı alınacak ürünlerden herhangi birinin piyasaya arzının, farklı bir ürünün, malzemenin veya eşyanın ithalatı ile birlikte gerçekleşmesi halinde geri kazanım katılım payı ithalatçıdan tahsil edilecek. Bu noktada şu soru gündeme getiriliyor: “Birçok ürün ve parçasını ithal ederek üretim yapan ve son ürün elde eden bir sektör ithalatçı olarak piyasaya süren sayılacak mıdır?”

Çevre Kanunu’nda hala geçerliliği olan bir husus da yeniden mali yükümlülük getirilen bu sektörlerdeki piyasaya sürenlerin; yetkilendirilmiş kuruluşlara üye olarak geri kazanım maliyetine hali hazırda katlanıyor olmaları. Bu yükümlülük devam edecek mi net değil. “Etmesi durumunda bu sektörler bu maliyetle nasıl başa çıkacak? Etmemesi durumunda yeni sistem nasıl olacak, sektör temsilcilerinin üyelikleri ile oluşturulan yetkilendirilmiş kuruluşların görev ve sorumlulukları nasıl şekillenecek?” Bu alanda faaliyet gösteren sanayiciler açısından da yanıtı en çok merak edilen sorular bunlar…

Konuyla ilgili sanayiciler, tüm soru işaretlerine karşın, bunca sorunun yakında yayımlanacak mevzuatla cevaplanacağını düşünüyor. Ancak mevzuat yayımlanmadan birçok koldan sanayi görüşlerinin Bakanlığa aktarılmasında da büyük yarar olduğu görülüyor.

GERİ KAZANIM SEKTÖRÜ GELİŞTİRİLMELİ

Kaynakta ayrı toplama sorununun çözümü için her kesime önemli görevler düşüyor. Genel anlamda üretici, birey ve belediyeler üzerinden yapılan bu değerlendirmeye “geri kazanım sektörü”nün ilave edilmesi gerektiği de dile getiriliyor.

Bu sektörün gelişmesi için teşvik verilmesinin de çok önemli olduğu üzerinde duruluyor. Çünkü tek tek firmaların geri kazanım tesisi kurmasının beklenemeyeceği; ancak atığın veya yan ürünün tekrar kullanılmasına yönelik AR-GE çalışmaları da dahil sanayi teşvik edilirse atık hammaddeye dönüşeceği için toplama sistemlerinin kurulmasında, atıkların üretime katılmasında itici güç olacağı dile getiriliyor.

Kanunda da telaffuz edilen “Sıfır Atık” uygulamaları ise yakın gelecekte mevzuatının da yayımlanması ile hayata geçecek. “Sıfır Atık”; israfın önlenmesini, kaynakların daha verimli kullanılmasını, atık oluşum sebeplerinin gözden geçirilerek atık oluşumunun engellenmesi veya minimize edilmesi, atığın oluşması durumunda ise kaynağında ayrı toplanması ve geri kazanımının sağlanmasını kapsayan atık yönetim felsefesi olarak tanımlanan bir hedef.

Bu konuyla ilgili sanayicilerin görüşünün;  genel ekseriyetle atık mevzuatımız kapsamında halihazırda bir sistemin var olduğu, uygulamadan ziyade bu yönetmeliğin belge verilmesine yönelik kriterlere odaklanması gerektiği, sıfır atık sistemine dahil olmak isteyen sanayicilerimiz için veri ve denetim mükerrerliklerin önlenmesi yönünde olduğu ifade edilebilir.

“TÜRKİYE ÇEVRE AJANSI’NI KURMALIYIZ”

Çevre İhtisas ve Enerji İhtisas Kurulları Başkanı Mustafa Tacir, Türkiye’de Çevre Ajansı’nın kurulması gerektiğini söyledi. Atık yönetimi ve Sıfır Atık Projesi hakkında değerlendirmelerde bulunan Tacir, bu konuda şu değerlendirmelerde bulundu:

 “Yeni kanun şu anda tamamen plastik poşet üzerine konuşlanmış bir çevre yasası gibi algılanıyor ama sanayiyi ilgilendiren boyutuna baktığımızda; yasa ilgili tüm sektörel dernekler ve sivil toplum kuruluşlarımız tarafından eksiklerinden dolayı uygulamada problemler yaşanacağı şeklinde değerlendiriliyor. Sonraki adımların ne olacağı hususunda henüz usul ve esaslar belirlenmiş değil. Ana unsurları anlamında olumlu bulduğumuzu ve fakat asıl değerlendirmenin usul ve esasların belirlenmesinden sonra yapmanın daha doğru olacağını düşünmekteyim. İSO Çevre İhtisas Kurulu olarak gayet tabii ki ilgili mercilerle temaslarımız var. Bu konuda Bakanlığımızın da son derece açık olduğunu görüyoruz. Burada iki ayrı konu var. Bir: Sıfır atık… Bir de çevre yasası. Bizi daha çok etkileyecek olan, sanayide özellikle bu çevre katkı paylarının getireceği külfet ve maliyetlerdir. Bu konuda usul ve esasları yayınlandıktan sonra durumu daha net değerlendirme imkanına sahip olacağız.

Biraz önce belirttiğim gibi toplumun büyük bir kısmının bu yasanın tamamen plastik poşetlerin kullanılmaması için çıkarıldığı algısı oluşmuş görünmekte. Gayet tabii ki hem çevresel açıdan hem ekonomik açıdan bunların fazlaca kullanılması bir dezavantaj yaratıyor. Ancak baktığınızda bunun tümüyle plastiğe ve plastik kullanımına bağlanmaya çalışılmasını doğru bulmuyoruz. 

Plastik sektörünün tamamını ilgilendiren bir konu gibi bir algı yönetimi söz konusu. Oysa plastik, dünyada, fiyat avantajı, işlevi ve proses kolaylığı anlamında en çok kullanılan ham maddedir. Sağlık sektöründen, savunma sanayine, gıda ambalajından otomotiv endüstrisine her sektörde yoğun şekilde kullanılan bir ham maddedir. Dolayısıyla ikame bir malzeme bulunana kadar dünyanın vazgeçmesi yakın zamanda mümkün gözükmüyor. Bugün 250 bin kişinin istihdam edildiği bir sektörden bahsediyoruz. Dolayısıyla sektörün bu anlamda yarattığı ekoksistemin korunması gerekiyor.

Tabii ki bu sorunların çözümü hususunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bu kadar problemin çözümü hususunda da yardıma ihtiyaç duyacağını düşünmekteyim. Çevre yasaları genelde bir konsensüs içinde uygulanan yasalar olmalıdır. Dolayısıyla bugün Türkiye’nin sivil toplum örgütleriyle kamunun birleştiği bir çevre platformuna ihtiyacı var.

Bu bağlamda tıpkı Avrupa Birliği Çevre Ajansı gibi ülkemizde de Türkiye Çevre Ajansı’nı kurmanın zamanın geldiğini düşünüyoruz. Tabii kamudan da sivil topum örgütlerinden her türlü platformdan üyelerin oluşturduğu, bir ajans… Bu ajans, toplumun tüm katmanlarının iletişimini ve koordinasyonunu sağlayacak, hem de tüm verilerin toplandığı bir platform olmalı. Böyle bir ajans bir anlamda da toplumun tüm tarafları adına hakemlik görevi de üstlenebilir.”

 “KATILIM PAYI UYGULAMASI DÜŞÜRÜLSÜN, 2021’E ERTELENSİN”

Madeni yağın sadece otomotivde, endüstride, deniz araçlarında ve savunma sanayisinde kullanılmadığını söyleyen Madeni Yağ ve Petrol Sanayicileri Derneği Başkanı Tayfun Koçak, ayrıca kauçuk sanayi, plastik sanayi, lastik sanayi, tekstil sanayi vb. sektörlerde de ham madde veya yardımcı madde olarak kullanıldığını belirtti. Koçak, bu konuda şu değerlendirmelerde bulundu:

 “Bu sektörlere de getireceği maliyet yükü ciddi boyuttadır ki sadece kauçuk sanayisinin kullandığı ham madde extract baz yağın fiyatının ortalama yüzde 25’ine tekabül ediyor.  Madeni yağ üreticileri olarak ambalajlarının geri kazanımı için her yıl yetkilendirilmiş kuruluşla belgelendirme yükümlülüğümüzü yerine getirmekteyiz. Piyasaya sürülen madeni yağlar, tüketicide Madeni Yağ atığı olarak ayrı toplanmakta ve PETDER’e ücretsiz verilmekte. Madeni yağ üreticileri de yetkilendirilmiş kuruluşlara atık yağ toplama bedeli olarak her yıl katılım payı ödemekte.

Bu maliyetlerin altından kalkmakta zaten zorlanan madeni yağ sektörü olarak, satın aldığımız parafanik baz yağ hammaddesinin yüzde 13’üne, aromatik baz yağın ise yüzde 25’ine, ÖTV tutarının yüzde 33’üne denk gelen geri kazanım katılım payı tutarının, ortalama aylık 1.000 ton satan madeni yağ üreticisi için aylık ödenecek geri kazanım katılım payı 500 bin TL’ye, yılda ise 6 milyon TL’ye denk geliyor. Bunun yanında diğer kauçuk, plastik, Tekstil vb. sektörler de yukarıda açıkladığımız gibi maliyet unsuru açısından ciddi olumsuz etkilenecek.

Geri kazanım katılım payının; madeni yağ üreticileri için 25 kr/kg düşürülmesini  ve uygulamanın 2021 yılına ertelenmesini, sektörümüze ve diğer sektörlere etkisinin tartışılacağı geniş katılımlı bir toplantıda ele alınmasını yetkililerimizden talep ediyoruz.”

70 BİN ‘YERÜSTÜ MADENCİSİ’NİNYAŞAM MÜCADELESİ

Aslında onlar yerüstü madencileri… Günümüzde sürdürülebilir yaşam ve çevre bilinci yükselirken özellikle Türkiye gibi enerji bakımından dışa bağımlılığı yüksek olan ülkelerde geri dönüşümün önemi her geçen gün önem kazanıyor. Türkiye genelinde 70 bin kişinin ekmek kapısı durumunda olan geri dönüşüm sektörü, atık yönetimine ilişkin mevzuatlarla yeni bir ivme kazanacak.

Geri dönüşüm sektöründe AB’ye uyum çerçevesinde mevzuatlar yeniden gözden geçiriliyor. Bu uyum sürecinde Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yatırım miktarı da 60 milyar Euro olarak öngörülüyor.

Katı atıklar için önemli bir yere sahip olan ambalaj atıklarının yarattığı çevre kirliliğinin azaltılması ve bunların yeniden ekonomik değer haline getirilebilmeleri de ekonomik açıdan büyük bir fırsat olarak değerlendiriliyor.

ÖNCELİKLİ SORUN KAYIT DIŞI…

Sektörün öncelikli sorunu kayıt dışılık… Atık sektörünün verimli hale gelebilmesi için düzenli bir yapılanmaya ve denetime ihtiyaç var. Hukuki boşlukların doldurulması, idari ve cezai tedbirler caydırıcı hale getirilmesi gerektiği belirtiliyor. Merkezi bütçeden ciddi kaynakların ayrılması önerilirken, sektörün güçlenmesine devlet katkısının şart olduğu vurgulanıyor.

Türkiye’de gerek kayıt dışılıktan, gerekse veri tabanlarının oluşmaması nedeniyle toplanan çöp miktarı ile çöp içindeki geri dönüştürülebilir atıkların oranı hakkında kesin rakamlara ulaşılamamakta…

Atık sektöründe yaklaşık 700 milyon dolarlık bir kapasite var. Türkiye geneline dağılmış toplam 208 adet Toplama Ayırma Tesisi, 171 adet Geri Dönüşüm Tesisi mevcut. Ancak Türkiye şartlarına göre mevcut tesisler yeterli değil. Sektörün yeni girişimcilere ihtiyacı var.

STANDART ZORUNLULUĞU İSTENİYOR

Türkiye’de faaliyet gösteren geri dönüşüm tesisleri nüfusa oranla yetersiz kalıyor. Var olan tesislerinde de denetimiyle ilgili ciddi sıkıntılar yaşanıyor.

Geri kazanımın, doğal kaynakları koruması ve sağladığı enerji tasarrufuyla ‘gelecek için yatırım’ anlamına geldiğine dikkat çeken sektör temsilcileri, “Dünyadaki petrol stoklarının giderek azaldığı, gelecekte petrolün daha da kıt bir kaynak haline geleceği aşikardır. Ülkemizin de enerjide dışa bağımlı olduğu düşünüldüğünde geri kazanıma daha çok önem verilmesi gerekmektedir. Türkiye’deki yıllık 3 milyon ton geri kazanılabilir atığın ekonomik değeri 150 milyon lira. Ancak bu kaynağın tam anlamıyla kullanıldığı söylenemez. Üretilen yıllık 18-20 milyon ton evsel atığın sadece 2.5 milyon tonu geri kazanılıyor” diyorlar.

AB’YE UYUMUN FATURASI

Geri dönüşüm sektöründe AB’ye uyum çerçevesinde mevzuatlar yeniden gözden geçiriliyor. Bu uyum sürecinde Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yatırım miktarı da 60 milyar Euro olarak öngörülüyor. Türkiye’de geri dönüşüm malzemeleri bazı alanlarda yüzde 2, bazı alanlarda ise yüzde 8 seviyesinde işlem görüyor. Sektördeki hedef ise bu oranları yüzde 20’lerin üzerine çıkarabilmek…

Atık yönetimi konusunda gerek depolama alanlarının rehabilite edilmesi, gerekse yenilerinin kurulması için yüksek yatırım maliyetleri gerektiğine dikkat çeken sektör temsilcileri, bu maliyetlerin karşılanmasına yönelik bir kaynak planlaması yapılmasını istiyor. Verilen bilgiye göre, AB çevre direktiflerine uyum amacıyla Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yatırım miktarı, Bakanlıkça yaptırılan çalışmada 60 milyar Euro olarak hesaplanıyor. Finansman ihtiyacının karşılanmasında, ulusal ve uluslararası finans kaynaklarından etkin bir şekilde yararlanılmasının büyük önem taşıdığı belirtiliyor.

Sektör temsilcileri, bu noktada AB fonlarından yararlanılmasını sağlayacak stratejiler oluşturulması gerekliliğine işaret ediyor.

Sektör temsilcileri, özel sektörü yatırıma teşvik etmek ve atık bertaraf maliyetlerini düşürmek için yatırım ve işletim süreçlerinde vergi indirimi talep ediyor. Bu yöndeki düzenlemelerin geciktirilmeksizin yürürlüğe konulması gerektiğinin altını çizen ilgililer, bu ücretlerin düşük belirlenmesinin, özel girişimcilerin bu alanda yatırım yapmaktan vazgeçmesine, yüksek fiyatların da atık üreticilerinin sistem dışına kaçmasına yol açabileceği endişesini dile getiriyorlar. Öte yandan sanayileşmenin yol açtığı tahribatı yok etmek için alınacak tedbirlerin yeni sektörlerin doğmasını sağlayacağı ifade ediliyor. Bunun da gelecekte yeni iş hacmi sağlayacağını kaydeden yetkililer, çevre dostu üretimin yaygınlaşmasının Türkiye’de geri dönüşüm sektörünün önemini artıracağını ifade ediyor. Bu noktada, yönetmelik ve tebliğlerle ilgili uygulatıcı ve uygulayanları samimi bir şekilde organize etmenin önemine dikkat çekiliyor. Sektör aktörleri, sektörün gelişimi için, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı öncülüğünde, belediyeler, sanayi odaları ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte çalışmalar yapılması gerektiği görüşünde birleşiyor.

POŞET’İN GÖLGESİNDE KALAN YENİ ÇEVRE KANUNU…

Hatırlayacaksınız çevrenin korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi ve giderilmesi için uyulması zorunlu standartları belirleyen Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun  teklifinin 29 Kasım 2018 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda görüşülerek kabul edilmesinin ardından, söz konusu kanun 10 Aralık 2018 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girdi.

Yeni Çevre Kanunu’nu daha çok popüler kısmı olan çöp poşeti boyutu ile gündeme taşıdık. Oysa Çevre Kanunu’nun sanayiyi çok daha yakından ilgilendiren yönleri var. Yeni Kanun çevre yönetiminden çok çevre koruma önlemlerinin finansmanına odaklanıyor. Bu bağlamda sanayiciler açısından da önemli yenilikler getiriyor. Çevrenin korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi ve giderilmesi için kullanılan ekonomik araçlara geri kazanım katılım payı, plastik poşet ve plastik ambalaj kullanımının azaltılması gibi…  Fon yaratma araçları kapsamında halihazırda her yıl Vergi Usul Kanunu’nca artırılan ceza miktarları da yeni kanun ile birlikte artırıldığını görüyoruz.

 Ambalaj, lastik, pil, akü, madeni ve bitkisel yağ, elektrikli ve elektronik eşya ve ilaçlarda ürün başına “geri kazanım katılım payı” alınacak.

 Yeni bir vergi anlamına gelen bu pay, ürünleri üreten sektörler için maliyet artışına sebep olacak. Bu bağlamda çevre koruma konusundaki maliyetin sadece sanayi tarafına yüklenilmesi ne ölçüde adil!

 

Örneğin;  kanun da ambalaj poşetine ücret ödenmesi dışında hane halkına bir yükümlülük getirilmiyor. Halbuki Avrupa’nın birçok ülkesinde meskenlerin atıkları ağırlık üzerinden vergilendirilerek toplanıyor. Bizim ülkemizde siz atığınızı kaynakta ayrı toplasanız bile belediyeler onları aynı çöp kamyonu ile toplayıp aynı atık sahasına götürüyor. Özetle belediyelerin kurması gereken ama yıllardır kurulamayan sistemin finans kaynağı da sanayi olarak görülüyor. Sıfır atık sistemi kuran belediyelerin bu fondan teşvik edileceği yeni Çevre Kanunda net olarak ortaya konuluyor.

 Geri Kazanım Katılım Payı’nın yıllık 5-10 milyar TL’ye yaklaşacağı tahmin ediliyor. Bu meblağdaki bir mali yükümlülüğün mutlaka kanunla düzenlenmesi gerekmiyor mu? Çünkü sanayiciler aksi halde üreticiler tarafından, tüketicilere yansıtılacak yeni bir maliyet unsuru olarak görülecek bu yeni mali yükümlülüğün enflasyonist sonuç doğuracağı aşikar.

 Açıklık getirilmesi gereken önemli bir konu da ithalatçıların durumu. Kanuna göre, geri kazanım katılım katkı payı alınacak ürünlerden herhangi birinin piyasaya arzının, farklı bir ürünün, malzemenin veya eşyanın ithalatı ile birlikte gerçekleşmesi halinde geri kazanım katılım payı ithalatçıdan tahsil edilecek. Bu noktada şu soru akla geliyor:  “Bir çok ürün ve parçasını ithal ederek üretim yapan ve son ürün elde eden bir sektör ithalatçı olarak piyasaya süren sayılacak mıdır?”

Çevre Kanunu’nda hala geçerliliği olan bir husus da yeniden mali yükümlülük getirilen bu sektörlerdeki piyasaya sürenlerin; yetkilendirilmiş kuruluşlara üye olarak geri kazanım maliyetine hali hazırda katlanıyor olmaları. Bu yükümlülük devam edecek mi işte bu tam net değil.

İş dünyasının merak ettiği diğer sorular ise; “Etmesi durumunda bu sektörler bu maliyetle nasıl başa çıkacak? Etmemesi durumunda yeni sistem nasıl olacak, sektör temsilcilerinin üyelikleri ile oluşturulan yetkilendirilmiş kuruluşların görev ve sorumlulukları nasıl şekillenecek?”

 Aslında işin özünde kaynakta ayrı toplama sorununun çözümü için her kesime önemli görevler düşüyor. Çünkü tek tek firmaların geri kazanım tesisi kurmasının beklenemez. Ancak atığın veya yan ürünün tekrar kullanılmasına yönelik AR-GE çalışmaları da dahil sanayi teşvik edilirse atık hammaddeye dönüşeceği için toplama sistemlerinin kurulmasında, atıkların üretime katılmasında itici güç olacaktır.

VERGİ İNDİRİMİ SAĞLA, ÇÖPTEN DÖVİZ ÇIKSIN!

Katı atıklar için önemli bir yere sahip olan ambalaj atıklarının yarattığı çevre kirliliğinin azaltılması ve bunların yeniden ekonomik değer haline getirilebilmeleri de ekonomik açıdan büyük bir fırsat olarak değerlendiriliyor.

Ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanmasına ilişkin maliyetlerin karşılanması için ekonomik işletmelerin hızla kayıt altına alınmasının gerektiğini belirten sektör temsilcileri, 2003 yılında 350 olan ambalaj üreticisi ve piyasaya süren işletme sayısının 10 bin 228’e ulaştığını dile getiriyor. Bu da tüketimin arttığı ve çöp olan ambalajların geri kazanımına daha çok önem verilmesi gerektiği anlamına geliyor.

Sektörün öncelikli sorunu ise kayıt dışılık… Çok sayıda firmanın piyasaya ambalaj sürmesine rağmen sistem dışında olduğunu, bu firmaların sistem içine alınmasının daha fazla ambalaj atığının çevreden toplanmasını sağlayarak çevre kirliliğinin önleyeceği ve ekonomiye katkıda bulunacağı belirtiliyor. Atık sektörünün verimli hale gelebilmesi için düzenli bir yapılanmaya ve denetime ihtiyaç var. Hukuki boşlukların doldurulması, idari ve cezai tedbirler caydırıcı hale getirilmesi gerektiği belirtiliyor. Merkezi bütçeden ciddi kaynakların ayrılması önerilirken, sektörün güçlenmesine devlet katkısının şart olduğu vurgulanıyor.

Türkiye’de gerek kayıt dışılıktan, gerekse veri tabanlarının oluşmaması nedeniyle toplanan çöp miktarı ile çöp içindeki geri dönüştürülebilir atıkların oranı hakkında kesin rakamlara ulaşılamamakta…

Sektör temsilcileri, özel sektörü yatırıma teşvik etmek ve atık bertaraf maliyetlerini düşürmek için yatırım ve işletim süreçlerinde vergi indirimi talep ediyor. Bu yöndeki düzenlemelerin geciktirilmeksizin yürürlüğe konulması gerektiğinin altını çizen ilgililer, bu ücretlerin düşük belirlenmesinin, özel girişimcilerin bu alanda yatırım yapmaktan vazgeçmesine, yüksek fiyatların da atık üreticilerinin sistem dışına kaçmasına yol açabileceği endişesini dile getiriyorlar.

Öte yandan sanayileşmenin yol açtığı tahribatı yok etmek için alınacak tedbirlerin yeni sektörlerin doğmasını sağlayacağı ifade ediliyor. Bunun da gelecekte yeni iş hacmi sağlayacağını kaydeden yetkililer, çevre dostu üretimin yaygınlaşmasının Türkiye’de geri dönüşüm sektörünün önemini artıracağını ifade ediyor. Bu noktada, yönetmelik ve tebliğlerle ilgili uygulatıcı ve uygulayanları samimi bir şekilde organize etmenin önemine dikkat çekiliyor. Sektör aktörleri, sektörün gelişimi için, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı öncülüğünde, belediyeler, sanayi odaları ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte çalışmalar yapılması gerektiği görüşünde birleşiyorlar.

 “TOPLANACAK KATILIM PAYI İLE İLGİLİ TARİFELER

 DOĞRU BİR ŞEKİLDE BELİRLENMELİ”

Çevrenin korunmasına yönelik yatırım maliyetinin oldukça yüksek olduğunu belirten Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bestami Özkaya, konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu:

“Bu finansmanın karşılanmasına yönelik olarak yapılan değişiklikteki en önemli nokta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın çevreyi koruma ve çevrenin kirlenmesini önleme adına kullanabileceği araçlar içerisinde ‘…geri kazanım katılım payı, plastik poşet ve plastik ambalaj kullanımının azaltılması, depozito uygulamasının’ yer almasıdır. Birçok ülkede uzun yıllardan beri uygulanan bu husus ülkemiz adına da önemli bir adımdır.

Çevre Kanunu’nda yapılan değişiklikte ‘bu hususlara ilişkin idari ve teknik usul ve esaslar bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir’ hükmü de yer aldığından, bu konuya ilişkin idari ve teknik usul ve esasların belirlenmesi sırasında; ‘Geri Kazanım Katkı Payı’nın istihdama etkisinin değerlendirilmesi, depozito bedellerinin geri ödenmesi konusundaki finansal mekanizmanın netleştirilmesi ve bu sayede henüz satmadığı ve tahsil etmediği miktardan daha fazlasını depozito bedeli olarak ödemek zorunda kalacak işletmelerin durumunun göz önüne alınması gerekmekte.

Bu uygulamayla tüm ambalajlı ürünlerin fiyatları ister istemez yükselecek ve enflasyonu artırıcı etki oluşturabilecek.  Bu sebeple toplanacak katılım payı ile ilgili tarifelerin doğru bir şekilde belirlenmesi ve enflasyona etkisinin dikkate alınması ve aslında üreticinin katlanacağı bu bedelin tüketiciye yansıması ihtimalinin ortadan kaldırılması garanti altına alınmalı.

Konuyla ilgili kamu kurum ve kuruluşları, tüm üretim alanlarını ilgilendiren sektörler, üniversiteler, ekonomistler ve konu ile ilgili tüm paydaşların işbirliğiyle, daha iyi kaynak verimliliği ile kaynak ve atık yönetimi, kaynakların kullanımının ve atık üretiminin ekonomik büyümeden bağımsız hale getirilmesi konularında ortak hareket edilmesi çevrenin korunması ve benzer çalışmaların devamlılığı açısından son derece önemli. Fakat bunun yanında uygulamanın toplumsal yansımaları da gözardı edilmemeli.”