Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Meltem Bakiler Şahin, Türkiye’nin en büyük güçlerinden birinin; çalışkan ve duygusal zekâsı yüksek kadınları olduğunu söyledi. Şahin, “Bu gücü ne kadar destekler ve yoğunlaştırırsak, Türkiye’nin o kadar ileri gideceğini düşünüyorum” dedi. Kadın işgücünü artırmak için öncelikle önyargıların bir kenara bırakılması ve şirketler bazında politika olarak bu alanda da mutlaka cinsiyet eşitliğinin temel alınmasının önemine vurgu yapan Şahin, “Aynı pozisyon için işe alımlarda, kadından yana inisiyatif alınması önemli” dedi. Şahin ile kendi kariyer hikayesi üzerinden Türkiye’de kadın olmayı bütün yönleriyle ele aldık.
Sizi tanıyabilir miyiz?
1976 yılında İzmir’de doğdum. Çocukluğum ve gençliğim İzmir ve Ankara’da geçti. Lise sonrası Ege Üniversitesi Kimya Mühendisliği’ni tamamladım. Üniversite sonrası, gönlüm İzmir’de kalsa da Ankara’da Bilkent Üniversitesi’nde İşletme Yüksek Lisansı’na devam ettim. Profesyonel hayata 1999 yılında İstanbul’da Procter & Gamble’da başladım. Daha sonra, Sony Ericsson’da çeşitli yerel ve global görevler üstlendim. Ardından, 10 yıl boyunca Turkcell bünyesinde pazarlama ve müşteri deneyimi alanlarında farklı görevlerde çalıştım. Daha sonra EWE Türkiye bünyesindeki Millenicom şirketinde Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptım. Bu görevlerim kapsamında şirketin büyüme esaslı bir şirkete dönüşme sürecine liderlik ettim. Ağustos 2017’de Vodafone Türkiye’ye katıldım. Kurumsal İş Biriminden Sorumlu İcra Kurulu Başkan Yardımcısı olarak, Kurumsal Pazarlama ve Satış ekiplerine liderlik ediyorum. Aynı zamanda, Türkiye Vodafone Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Teknolojide Kadın Derneği Yönetim Kurulu Üyesiyim.
Türkiye’de kadın yöneticiler kariyer basamaklarını çıkarken en çok hangi zorluklar ile karşılaşıyor? Bugüne kadarki kariyerinizde kadın olarak hangi önyargılarla mücadele etmek zorunda kaldınız?
İş dünyasında insanları kadın-erkek diye sınıflandırmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Bu nedenle kişisel deneyimimde de kendimi hiçbir zaman kadın ve erkek diye sınıflandırılmış olarak görmedim. Bu, kariyerimde çok önemli bir etki yarattı. Hepimizin eşit olduğuna, kendimize inandığımız zaman, farklı perspektifte engel olarak görülebilecek konuların kendiliğinden ortadan kalktığına inanıyorum.Önyargıların bir kenara bırakılması ve ülke ekonomisinin büyümesi için çeşitliliğin sunduğu avantajlardan tam anlamıyla yararlanılması, bir tercih değil, gereklilik.Vodafone Grubu olarak, bu ihtiyacın farkındayız ve hedefimiz; 2025’e kadar kadınlar için dünyanın en iyi işvereni olmak. Grubumuz, kariyerine ara vermiş orta ve üst düzey yönetici pozisyonundaki kadınları iş hayatına geri kazandırmak üzere dünyanın en büyük işe alım programını başlattı. “ReConnect” adı verilen bu programla 3 yıl içinde 26 ülkede 1.000 kadına ulaşılması hedefleniyor. Ayrıca, dünyada ilk kez Vodafone tarafından uygulamaya alınan “Özel Doğum İzni” politikası, kadın çalışanlara en az 16 hafta tam ücretli doğum izni ve işe döndükleri tarihten sonraki ilk 6 ayda haftada 30 saat tam ücretle çalışma hakkı veriyor. Çocuk sahibi kadınların kariyerlerinde bu tip programların önemli bir etkisi olacağına inanıyoruz.
Ben de kadınların güçlendirilmesine önem veren ve kadın çalışanlarını her fırsatta destekleyen bir şirkette çalışmaktan gurur ve mutluluk duyuyorum.
Kadının üst düzey yönetici olarak yer almasının kurum kimliğine etkisini değerlendirir misiniz? Kadının elinin değdiği işletmelerde ne gibi farklılıklar ortaya çıkıyor?
KPMG’nin 2018’de dünyada ilk kez yaptığı “Küresel Kadın Liderler Araştırması” var. “Dijital çağ, kadınların dönemi olacak” başlığıyla sunulan bu araştırmaya, Türkiye’nin dahil olduğu 42 ülkeden, kilit sektörlerde dünyanın en büyük şirketlerini yöneten 699 kadın lider katılmış. Türkiye’den ise 30 kadın liderin görüşü var. Buna göre, Türkiye’deki kadın liderlerin %90’ı, büyümeyi sürdürmek için inovasyon süreçlerinin ve uygulamalarının geliştirilmesi gerektiğini düşünüyor. Ayrıca, kadın liderler teknoloji odaklı ve dijital çağa da hazır; %67’si yapay zekâ, blokzinciri, 3D baskı ve karma gerçeklik gibi yeni teknolojiler konusunda kendini rahat hissediyor.
Diğer yandan, telekomünikasyon sektöründe cinsiyet eşitliğinin dijital ekonomideki rolünü inceleyen GSMA Raporu’na göre, işgücünde çeşitliliğe önem veren ve cinsiyetler arasında sağlıklı bir eşitlik gözeten şirketler, hem daha yüksek inovasyon gücüne sahip oluyor, hem de rekabette öne çıkıyor. Cinsiyet eşitliğini sağlayabilen şirketler, pazar payını yükseltmede %45 daha başarılı oluyor, öz sermaye kârlılık oranını %53 daha yüksek gerçekleştirebiliyor ve yeni pazarlara açılmada yine %70 daha başarılı oluyor.
Başka bir araştırmaya göre ise üst yönetimde kadın-erkek eşitliği gözeten şirketler, üst yönetimde hiç kadın yönetici bulundurmayan şirketlere oranla özkaynak kârlılığında %41, operasyon sonuçlarında %56 daha iyi performans gösteriyor. Benzer şekilde, cinsiyet eşitliğini istihdam politikalarına ekleyen ülkelerin GSYİH’de %25 artış sağladığını, kadınlara eşit olanaklar sağlayan coğrafyalarda ise çalışan başı verimlilik ve üretkenliğin %25 arttığını görüyoruz. Bu bağlamda, şirketlerin cinsiyet eşitliğini sağlama ve çeşitliliği artırma yönünde daha fazla adım atması gerekiyor. İnanıyorum ki, Türkiye’nin en büyük güçlerinden biri, çalışkan ve duygusal zekâsı yüksek kadınlarıdır. Bu gücü ne kadar destekler ve yoğunlaştırırsak, Türkiye’nin o kadar ileri gideceğini düşünüyorum.
Sizin işletmenizde yarattığınız farklılıklar neler oldu? Kendi işyerinizde pozitif ayrımcılık yapıyor musunuz?
BIST’e kayıtlı 403 şirketin değerlendirildiği “Türkiye’de Yönetim Kurullarında Kadın 2018 Raporu”na göre, tüm BIST şirketleri içinde 159 şirket, BIST-100 içinde ise 34 şirket, hâlâ tamamı erkeklerden oluşan kurullar tarafından yönetiliyor. 2012-2018 yılları arasında yönetim kurullarında en az bir kadın üyesi olan şirketlerin oranında yavaş ama olumlu bir değişim gerçekleştiği de görülüyor. 2018 yılında yönetim kurullarının tamamı erkek olan şirketlerin oranı ilk defa %40’ın altına düşerken, BIST Yönetim Kurullarında yer alan kadınların oranı %13,9’dan %15,2’ye çıkmış. SPK’nın önerdiği minimum kadın üye oranı olan %25’i yakalayan 105 şirket ise tüm şirketlerin sadece %26’sını temsil ediyor. Rakamlar da gösteriyor ki, yönetim kurullarında hâlâ tablo cinsiyet eşitliğinin gereklerinden uzak. Bu rakamların artması ise, ancak bu konuyu odağına alan şirketlerin artmasıyla mümkün. Kadın işgücünü artırmak için öncelikle önyargılar bir kenara bırakılmalı ve şirketler bazında politika olarak bu alanda da mutlaka cinsiyet eşitliği temel alınmalı. Aynı pozisyon için işe alımlarda, kadından yana inisiyatif alınması önemli.
Vodafone Türkiye olarak, iş süreçlerimizden başlayarak toplumsal ve ekonomik hayatta fırsat eşitliği sağlama hedefiyle çalışıyoruz. Cinsiyet eşitliğini şirket politika ve stratejilerimizde temel almış durumdayız. Müşterilerimizin memnuniyeti kadar çalışanlarımızın da memnuniyetine önem vererek her pozisyonda çok kültürlülük ve çeşitlilikten besleniyoruz. İşe alımlarda aynı pozisyon için aday olan, eşit yetkinlik ve nitelikteki aday havuzunda %50-50 kadın-erkek eşitliği gözetiyoruz. Üst ve orta yönetimden ayrılan ya da rolü değişen yöneticilerin yerine ise kadın adayların yerleştirilmesini hedefliyoruz. Telekom sektöründe kadın çalışan oranı %23 iken, Vodafone’da bu oran %42,6, yani sektörün yaklaşık iki katı. Şirket genelinde, orta ve üst düzey yönetim kademelerinde, genç yetenekler özelinde ve kadın çalışan sayısının nispeten az olduğu bir fonksiyon olması sebebiyle teknoloji fonksiyonunda kadın çalışan oranını artırmayı hedefliyoruz.
İş görüşmelerinde kadınlara “Evli misiniz, çocuğunuz var mı, çocuk yapmayı düşünüyor musunuz?” gibi soru kalıplarının sorulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? İşe alımlarda bu/bunlar bir kriter olmalı mı?
Ben de “Çocuk yapmayı düşünüyor musunuz?” hariç diğer soruları hem kadın hem erkeklere soruyorum. Tabii, önemli olan, bu soruların neden sorulduğu. Benim bunları sormaktaki amacım; birlikte çalışmayı planladığımız kişileri daha yakından tanımak. Ama eğer söz konusu soru kalıpları, işe alım kriteri olarak yalnızca kadınlara soruluyorsa, o zaman durum değişir, cinsiyet eşitliği sorgulanır hale gelir. Bunun doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum.
Türkiye’de sanayiden tarıma kadar birçok alanda destek ve teşviklerde kadın-genç girişimciye pozitif ayrımcılık tanınıyor. Ama bu, doğru uygulanıyor mu? Bu konuda uygulanan modele yönelik tespitlerinizi artı ve eksileriyle paylaşmanızı istesem…
Türkiye’de iş dünyasının hemen her alanında kadın çalışan ve hatta üst düzeyde kadın yönetici sayısı daha fazla olmalı. Yarının iş dünyasında kadın ağırlığının mutlaka artırılması gerektiğini düşünüyorum. Toplumun yarısını oluşturan kadınların, ekonomiye katkısının bu denli az olması, ülkemiz için bir kayıp. İş hayatında aktif olamamaları, kadınlar için elbette ekonomiye katkı sunamamanın ötesine de geçiyor ve sosyal hayatta da güçlü bir biçimde var olmalarını engelliyor. Türkiye, Avrupa’da kadın istihdamı %40’ın altında olan tek ülke. Bu oranı yükseltmek, ülkemiz için öncelikli konulardan biri olmalı.
Kadının en önemli liderlik becerilerinden biri değiştirme ve dönüştürme gücü. Geleceği dönüştürmek, kadınların elinde. Kadınların değiştirme ve dönüştürme gücü, iş dünyasında müthiş farklar yaratabilir. Bence, bu güce Türkiye’deki tüm şirketlerin ihtiyacı var. Kadınların attığı her cesur adımın dünyayı çok daha güzel bir hale getireceğine inanıyorum.
Tam da bu inançla, Türkiye Vodafone Vakfı çatısı altında MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ve Türkiye Bilişim Vakfı işbirliğiyle yürütmekte olduğumuz “Girişimcilikte Önce Kadın” projesiyle, meslek sahibi olmayan kadınların ekonomik hayata katılımlarını özendirerek, ailenin refah düzeyini artıracak ek gelire kavuşmalarına olanak yaratıyoruz. Proje kapsamında düzenlenen teknoloji ve girişimcilik eğitimlerine katılan kadınların el emeği göz nuru ürünlerini dijital mağazamız ve mobil uygulamamız üzerinden ekonomiye kazandırarak güçlenmelerine olanak tanıyoruz. Projeyle bugüne kadar 36 binden fazla kadına ulaştık. Yarınların kadınların açacağı yepyeni yollarla çok daha heyecan verici olacağına inancımızla, kadınları destekleyen uygulama ve sosyal projelerimize devam edeceğiz.
Türkiye’de şirketlerin de son dönemde sosyal sorumluluk projesi başlığında kadın temalı çalışmalarının olduğunu görüyoruz. Bu projeleri nasıl buluyorsunuz? Gerçekten amacına ulaşıyor mu?
Sürdürülebilir bir büyümenin ve toplumsal dönüşümün, ancak ve ancak kadınların iş ve sosyal hayatta güçlü bir şekilde var olması ile mümkün olabileceğini düşünüyorum. Türkiye İstatistik Kurumu 2018 yılı verilerine göre, Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 34,2. McKinsey Küresel Enstitüsü öngörülerine göre ise Türkiye’de kadın çalışan oranı, OECD ortalaması olan yüzde 63’e ulaşırsa, başka bir deyişle kadınların işgücüne katılımı artırılırsa, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla 2025 yılında yaklaşık yüzde 20 artabilir. Bu azımsanamayacak ölçekte bir ivme. Kadınların kalkınması, toplumun kalkınması anlamına geliyor. Dolayısıyla, bu yöndeki çalışmaların desteklenmesi ve fazlalaşması gerekiyor.
Bir kadın yönetici olarak sizin de şirketinizde bu konudaki yaklaşımınız nedir? Sizin şirket olarak kadınlara yönelik yürüttüğünüz özel projeleriniz var mı?
Vodafone Türkiye olarak, toplumsal yaşamda eşitliğin sağlanmasının ve beraberinde kadın istihdamının artırılmasının “akıllı ekonomi modeli”olarak benimsenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kadınların üretime katılan, ekonomik ve sosyal yaşamda eşit, kendi ayakları üzerinde durabilen bireyler olabilmeleri için üzerimize düşen görevleri yerine getirmeye özen gösteriyoruz.
Kadınların dijitalleşmenin sunduğu imkânlardan yararlanarak ekonomik ve sosyal hayata eşit katılmalarına destek olmak amacıyla, Türkiye’de ilk kez kadınlara yönelik tüm ürün, servis, proje ve hizmetlerimizi tek çatı altında toplayarak “Vodafone Önce Kadın” programını hayata geçirdik. Bu programla; kadınların bilgiye erişim, gelir ve iletişim fırsatlarından yararlanmalarını sağlıyoruz. Ekonomiye katılımlarına ve girişimcilik fırsatlarından faydalanmalarına destek veriyoruz.
“Vodafone Önce Kadın” programı kapsamında kurduğumuz güçlü işbirlikleri ve geliştirdiğimiz projelerle 700 bini aşkın kadına ulaştık. Bilgi servislerinden 220 binden fazla abone yararlanırken, Anne Çocuk Eğitim Vakfı işbirliğiyle sunduğumuz İlk6Yıl uygulamasının indirilme oranı 220 bini aştı. Kadınların el emeği ürünlerini tek bir SMS ile alıcıya ulaştırmalarını sağlayan Vodafone Önce Kadın İlan Servisi’ne 40 bine yakın ilan koyuldu. Yatırımcısı dahil tüm çalışanları kadınlardan oluşan Önce Kadın Mağazaları’nın sayısı 14′e ulaştı.
Tüm dünyada kanayan bir yara olan kadına şiddetin önlenmesi konusunda da adım attık ve “Vodafone Kırmızı Işık” uygulamasını geliştirdik. Bu uygulamayla, kadınların şiddet anında kolluk kuvvetlerine ya da yakınlarına haber verebilmesini sağlıyoruz. Bu yıl bu uygulamamıza kadınların bir konumdan başka bir konuma giderken yakınları tarafından anbean takip edilebilmelerini sağlayan “Yol Arkadaşım” özelliğini de ekledik. “Vodafone Kırmızı Işık”, şimdiye dek 300 bini aşkın kadına ulaştı.
Farkında olarak ya da olmayarak, telaffuz ettiğimiz her kelime, zamanla kadınlara bakış açımızı oluşturuyor. İşte bu yüzden öncelikle dilimizi kadınlara karşı bu önyargılardan temizlemek gerektiğine inanıyoruz. Bu inançla, yapay zekâ teknolojisini kullanarak “Kırmızı Çizgi” projesini geliştirdik. Türkçeyi hem kelime bazlı, hem de metin bazlı anlayan bu teknoloji, kadına önyargılı kullanımları fark ediyor ve üstünü kırmızıyla çiziyor.
Şirket dışında olduğu gibi şirket içinde de kadın çalışanların desteklenmesine yönelik uygulamalarımız var. İşe alım ve istihdam politikalarımızda cinsiyet eşitliğini temel aldığımızı belirtmiştim. Bunun yanında, her yaşın ihtiyacı farklı diyerek oluşturduğumuz “Yaşam Evreleri” projemizle çalışanlarımızın motivasyonunu artırmak, daha verimli ve mutlu çalışmalarını sağlamak için de çeşitli uygulamalar sunuyoruz. Bu doğrultuda, esnek çalışma saatleri, karne ve sınav günü izinleri, Çalışan Destek Programı, Kurumsal Atlet gibi uygulamalarımızla çalışanlarımıza destek oluyoruz. Bu yıl, aile içi şiddetle mücadelede önemli bir adım attık ve şiddet mağduru çalışanlarımıza destek olmak amacıyla “Aile İçi Şiddet Prosedürü”yayınladık. Prosedür kapsamında, şiddete karşı destek talep etmeleri halinde çalışanlarımıza danışmanlık, yönlendirme ve destek hizmetleri sunuyoruz; 10 güne kadar ek izin ve finansal destek veriyoruz. Şirket içindeki daha pek çok uygulamamızla kadın çalışanlarımızı destekliyor, hayatlarını kolaylaştırıyoruz.
Şunu da gururla eklemeliyim ki, özellikle kadınlara yönelik uygulamalarımızla, dünyanın önde gelen araştırma, danışmanlık ve eğitim şirketlerinden Great Place to Work Enstitüsü’nün Türkiye’de düzenlediği “En İyi İşverenler” yarışmasında 2018 yılında 2000 ve üzeri çalışanı olan şirketler arasında birinci seçildik ve “Çeşitlilik”kategorisinde özel ödüle layık görüldük.
Sadece destek programları, kongreler, zirveler ve 8 Mart’ta hatırlanmak yetmiyor. Fiiliyata geçmek ve bunu da rakamlara yansıtmak için sizce yapılması gerekenler nelerdir?
Elbette, öncelikli hedef, toplum genelinde bir farkındalık yaratmak olmalı. İş hayatında daha fazla kadın çalışan olmasının önemine dikkat çekmeli. Odaklı bir çalışmayla daha fazla kadının ekonomik hayatta yer alması için güçlü projeler hayata geçirmemiz gerekiyor. Ayrıca, bu projelerin iletişimini çok iyi yapmamız lazım. Türkiye’nin dört bir yanındaki kadınlara ulaşmak için her kanaldan sesimizi duyurmamız önem taşıyor. Kadınlara, iş hayatında bir kadın olarak yapabilecekleri çok şey olduğunu anlatmamız gerekiyor. Onlarla güçlü bir bağ kurmalı ve sürekli temasta kalmalıyız. Kadınlar, onları sonuna kadar destekleyen bir kurumun varlığını yanlarında hissettiklerinde çok daha cesur, girişken ve üretken olabilirler. Bunun bilincinde olarak çalışmalıyız. Kadınları zirveye giden yolda desteklemek, hepimizin sorumluluğu; çünkü gelişmiş bir Türkiye, çok daha aydınlık bir yarın, ancak kadınlarla mümkün.
Kadın yönetici olarak unutamadığınız anekdotları bizimle paylaşır mısınız? Kendi hayatınızdan örnek vererek genç girişimci kadınlarımıza tavsiyeleriniz neler olur?
Cinsiyet eşitliğinin beyinde ve inançlarımızla başladığını düşünüyorum. Genç ve girişimci kadınlara da en önemli tavsiyem; eşit olduklarına inanmaları. Ben kariyerimde bu inançla, cam tavan olarak nitelendirilen veya sorun gibi görünen hiçbir şeyi gözümde büyütmedim, konuları kararlılık ve azimle ele aldım. Bir kadın yönetici olarak en güçlü ve fark yaratabildiğim alanlar; merak, öğrenme isteği ve değişim yönetimi oldu. Tüm iş insanlarına kendi güçlü alanlarını bulup onlara odaklanmalarını tavsiye ederim.
İş dünyasında “Kraliçe Arı Sendromu” olarak bilinen bir konu vardır. Kariyer basamağında yüksek kadınların, tek kadın olma istekleri olarak da tarif edebiliriz. Ben, kadınların en başta iş hayatında birbirlerine destek olmaları gerektiğini düşünüyorum. Halihazırda, yönetim kurullarında daha fazla kadının yer alması hedefiyle çalışan Yönetim Kurulunda Kadın Derneği’nin son dönem mentisi ve aynı zamanda üyesiyim.
Kadın ve erkeklerin iş hayatında, yönetim kurullarında, yan masalarında diğer bir kadına yer açmalarının, daha iyi iş sonuçları elde edebilmeleri için diğer kadınları motive etmelerinin, desteklemelerinin ve onlara rol model olmalarının; destek veren de dahil herkesin hayatını kolaylaştıracağına inanıyorum.
Diğer taraftan, iş hayatında başarıya ulaşmış kadınların da, nasıl fark yarattıklarını, öne çıktıklarını, nerelerde diğer kadınlar için, başarı için ayak izleri bıraktıklarını; gür bir sesle anlatmaları gerektiğini düşünüyorum.
Başarısızlıklarını nasıl başarı için birer basamağa dönüştürdüklerini, başarısızlığın sadece bir öğrenme ve tecrübe süreci olduğunu, iş hayatlarında karşılaştıkları zorlukları anlatmalılar ki, diğer tüm kadınlar da bilsin ve yılmasın. Bu arada, Türkiye’de var gücüyle, kadınların hayata eşit katılımıyla şekillenecek güzel bir yarına inanan insanlar olduğunu biliyor ve bundan büyük bir mutluluk duyuyorum.
Kadının, aile hayatı özelinde baktığımızda da önemli sorumlulukları var. Anne, evlat… İş-ev hayatını nasıl dengeliyorsunuz? Bu konuda tüyolar vermenizi istesem, ne derdiniz?
Bu konuda kişisel bir anektodum var. Katıldığım bir konferansta liseli bir öğrenci, “İki çocuk annesi olarak aile hayatı ile kariyerinizi bir arada götürmek zorlu olmuyor mu?” diye sordu. Hayatı nasıl ele aldığımı anlamak istiyordu. “Bir baba olsaydım bana bu soruyu sorar mıydınız?” dedim, salonda derin bir sessizlik oldu. Birbirimize tam olarak söylememiz gereken bu. Kadınların daha fazla sorumluluk hissetmelerini toplum olarak isteyip normalleştirmenin doğru olmadığına inanıyorum.
Her çalışan insan, anne, eş, kız çocuğu gibi benim de kendime, aileme, eşime ve çocuklarıma karşı sorumluluklarım var. Bu konuda öncelikle çok minnettar olduğumu belirtmek isterim. Hem annem babam hem de eşim ile birlikte birçok sorumluluğu paylaşıyoruz. Yardım istemek, planlı ve organize olmak, birlikte kaliteli zaman geçirmek, duygularımızı açıkça paylaşmak ve neye ihtiyacımız olduğunu söylemenin hep faydasını gördüm. Çocuklarıma da çalışan bir anne olduğum için bazı konularda onları daha iyi destekleyebildiğimi, kişisel olarak daha mutlu olduğumu ve topluma sağladığım faydayı anlatınca, onlar da kişisel tercihime çok saygı ile yaklaşıyorlar.
Benim için önemli bir öğretiyi de paylaşmak istiyorum. Aile hayatında çok önemli, değerli ve kaçırdığınızda tekrarı olmayan günler, anlar var. O anlarda ailece birlikte olmak çok kıymetli. Aranızda daha güçlü bir bağ oluşturuyor. Bu konuda geçmişte hep işi önceliklendirirken şimdi daha objektif olarak değerlendirme yapıyorum.
Eklemek istedikleriniz…
Vodafone olarak, her zaman söylediğimiz gibi, gelecek heyecan verici. Ancak, bu heyecan verici geleceğin kadınlar olmadan bir anlamı yok. Bu noktada hem kurumlar hem de kişiler olarak hepimize önemli görevler düşüyor. Türkiye’de son derece başarılı işlere imza atan kadınlar var. O sayıyı artırmak, ülkemizi dijital geleceğe hazırlayan dönüşümün önemli bir parçası olmak, biz kadınların elinde.