Ege Sanayicileri ve İşinsanları Derneği (ESİAD) Başkanı Fadıl Sivri, teşviklerin proje bazlı ve cari açığı azaltacak yönde verilmesi gerektiğini söyledi. Sivri, teşviklerin performans etki analizinin yapılmasını da istedi.
Türkiye’nin dünyada yer edinmiş patent ve inovasyonlara ihtiyacı olduğuna dikkat çeken Sivri, “Girişimcilik ruhu gençlere tabii ki aşılanmalı ama arkasında güçlü bir sanayi olmadan patent ve inovasyonun tek başına Türkiye ekonomisi için yeterli olmayacağı aşikâr” dedi
Sanayinin yatırımlara yeniden başlaması için öngörülebilir maliyetlere ve moral motivasyona ihtiyacı olduğunun altını çizen Sivri, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde asıl sorunun işsizlik olacağını söyledi.
TİCARET Sohbetleri köşemin bu hafta konuğu olan Sivri ile Türkiye ekonomisinde yaşanan gelişmeleri, sanayicinin beklentilerini ve ESİAD’ın yeni projelerini konuştuk.
-ESİAD Ekonomi Gözlem Grubu’nuz son dönemde hazırladığı raporlarla dikkat çekiyor. Grubun gündem maddesinde neler var?
İki senedir ESİAD Ekonomik Gözlem Grubumuz her ay toplanıyor ve bir sonuç raporu hazırlıyor. Altı ayda bir de, bu yapılan değerlendirme ile analizler basın ve üyelerle paylaşılıyor. Yıl sonralarında daha kapsamlı bir çalışma yapıyoruz. Konusuna hakim 14 kişi ve bazen konuk katılımcıların oluşturduğu ekip kapsamlı bir sunum hazırlıyor.
2017 yılından itibaren bir takım ekonomik göstergelerde değişimler yaşanacağının sinyallerini almaya başladık. Biz üretimde katma değere, nitelikli büyümeye ve geleceğe yönelik kapsayıcı bir ekonomi modeline ihtiyacımızın olduğunu, ekonominin ve büyümenin alt kırılımlarındaki gelişmelerin derinlemesine incelemesi gerektiğine dikkat çektik.
-Bu incelemelerden çıkan sonuçlar neler idi?
Özellikle makine teçhizat yatırımlarında artış olmadığını ve yükseliş trendinin eksiye geçmeye başladığını gördük. O dönemde İnşaat ve enerji gibi sektörlerde büyük atılım yapıldığını görsek de, tüketim harcamalarında ve kamu yatırımlarındaki yüksek trend büyüme rakamlarını bir süre daha yukarıda tutan faktör olmuştu.
2018 yılı Haziran ayına geldiğimizde de yapısal reformların aciliyeti ön plana çıkmaktaydı. Adalet ve hukuk mekanizmasının güven tesisi için önemini ve kurumların bağımsızlığını, ön plana çıkan, ihtiyaç duyulan gelişim alanları olarak karşımıza çıktığını ve bu konulardaki eksikliklerin ekonomi üzerindeki etkisinin arttığını gördük. Bu dönemde yapısal reform sürecine geldiğimizde, aynı zamanda sanayinin katma değerli üretim, dijital dönüşüm, eğitim reformu, hukuk reformu, uluslararası güven tesisi, AB ile ilişkiler, ‘Kuşak ve Yol’ projesi kapsamında Çin ile hem lojistik bağlantıların genişletilmesi hem de aramızdaki ticaret açığının azaltılması konularında daha kapsamlı bir çalışmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
Güney Kore Modeli’nde olduğu gibi ekonomiyi temelden dönüştürecek bir modele ihtiyaç olduğu bugün de güncel olmanın ötesinde elzemdir.
Avrupa Parlamentosu seçimlerinin akabinde Avrupa Birliği ile ilişkilerin hareketleneceği, özellikle Gümrük Birliğinin güncellenmesi konusunun yeni dönemde ön plana alınacağı bir aşamaya gireceğimize inanıyorum. Bu konuda eksiklerimiz olan gelişim alanlarında mutlak mesafe alınması iş dünyası için son derece önemlidir.
Haziran 2018 yılından itibaren bankacılık sektörünün verdiği kredilerin geri dönüşlerinde sıkıntı yaşanmaya başladığını ifade etmiştik. O süreçte KGF kaynakları ne kadar yatırıma döndü bu konuda soru işaretleri oluştu.
Bizler önümüzdeki süreçte faizlerin düşmesiyle beraber yeniden oluşacak kredi potansiyelinin daha çok geleceğe dönük yatırımlarda, üretim ve ihracat kapasitelerinin ölçek ekonomisi ve kümelenme yapılarıyla rekabet gücünün arttırılmasına yönelik olarak kullandırılmasını istiyoruz.
Diğer yandan ekonomik parametrelerdeki hızlı değişimle finansal dengeleri bozulmuş sıkıntı içinde olan, bir yandan da üretim, ihracat konusunda deneyim ve birikimleri olan şirketlerin desteklenerek üretimin yeniden teknoloji ve dijital dönüşüme, rekabet gücünün arttırılmasına odaklanması önemli. Bu durumun sürdürülebilir kalkınmaya önemli bir etkisi olacağına inanıyoruz.
Geçiş reçetesinin ne kadar acı ve zor olursa olsun uygulanması gerektiğini Haziran ayında çıkan dergimiz üzerinden paylaşmıştık. Orada da kapsayıcı reformların yapılması gerektiğini ifade etmeye devam ediyoruz.
Kaldı ki, kurların maliyet üzerindeki etkisi ve elektrik, doğal gaz gibi önemli girdi maliyetlerinin sanayici tarafından öngörülebilir olması çok çok önemli. Enflasyonu yüzde 10’ların altına indirme hedefinin tutturulmasını en başta sanayici ister, ancak üst üste yapılan zamlar, maalesef sanayicinin hedeflerle ilgili endişeleri arttırıyor
-Yeni Ekonomi Programı(YEP), istihdam seferberliği, yeni reform paketleri, destek programları… Ancak hala piyasada ciddi sıkıntılı bir süreç yaşanıyor. Burada nerede eksiklikler var? Modelde revizyona ihtiyaç mı var?
O günlerde YEP bir beklenti yarattı ama aynı güven ve beklentiyi yurtdışındaki piyasalarda gösteremedi. Katma değerli üretim, vergi reformları, bireysel emeklilik, eğitim, kaynakların etkin kullanımı ile ilgili çalışmalar YEP sonrasındaki açıklamalara bırakıldı.
YEP’teki bazı hedefler doğru hedefler idi ama bazılarında ise soru işaretleri vardı. Ki bunlar sonradan revize edildi. YEP tarzı planlar dışında, ayrıca yapısal sorunun temeline dayalı, rekabet gücümüzü arttırmaya yönelik çalışmalara odaklanmalıyız.
Kurlar yükselmesine rağmen ihracatımız istediğimiz düzeyde artmıyor. Kurdaki rekabet gücü ile ihracatımızı daha iyi noktalara getirmemiz gerekiyor. Burada en çok konuşulması gereken sanayinin rekabet gücüdür. Sanayinin ürün ve ürün teknolojileri konusunda katma değere odaklanmasını konuşmalıyız.
-Katma değerli üretim dediniz… Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı başta olmak üzere birçok kurumun destek programları var. Ancak bunların tam olarak kullanılamadığını görüyoruz. Türkiye’nin burada eksiği nerede?
Teşvik politikalarında belgeler açıklanıyor, teşvikleri daha nokta atışı, gerçekten proje bazlı, ara malı üretimini destekleyecek ve cari açığı azaltacak yönde vermek gerekiyor.
İnovasyon-patent geliştirilmesi tabii ki önemli ama inovasyon ile icat ettiğiniz yeni buluşların bir yandan üretilmesi, ekonomik sisteme dahil edilmesi de gerekiyor. Dünyada yer edinmiş kabul görmüş patent ve inovasyonlara ihtiyacımız var.
Girişimcilik ruhu gençlere tabii ki aşılanmalı ama arkasında güçlü bir sanayi altyapısı olmadan patent ve inovasyonun tek başına Türkiye ekonomisi için bir şey ifade etmeyeceği aşikar.
“Nokta atışı ve proje bazlı teşvikler verilmeli” dediniz, odaklanılması gereken sektörler hangileri olmalı?
Türkiye’nin her konuda ara mala, altyapıya, kümelenmeye ve entegrasyona ihtiyacı var. Haberleşme, dijitalleşme platformları, kontrol sistemleri, elektronik sistemleri Türkiye’de üretilebilir. Bunlar, ölçek ekonomisi anlamında rekabetçi bir piyasa oluşmadığı için Türkiye’ye dışardan geliyor.
Petrokimya ve kimyanın daha ileri alanlarında çalışmalar yapılmalı. Bio teknoloji ürünleri üretimi, kauçuk, kompozit malzemeler gibi… Özellikle kompozit malzemelerde daha fazla üretim yapabiliyor olmamız lazım. Türkiye’de tabletler üretiliyor, cep telefonu, çeşitli makine ve araçların üretimi yapılıyor veya monte ediliyor ama bunların camı ve bir çok parçası yurtdışından geliyor.
Bu tarz stratejik sektörlere dev yatırımlar gerekiyor. Özel sektör de bu tarz yatırımlara bu günlerde sıcak bakmıyor. Bu tarz yatırımların geri dönüşü uzun süreli. Bu, kamu özel sektör iş birliği ile yapılabilir. Ara mamul ihtiyacına yönelik sektörler belirlenip dünya ölçeğinde büyük yatırımlara odaklanılması gerekiyor. Yüksek kaliteli cam, katma değerli petrokimya ürünleri, bor madeninin ileri seviyede işlenip kullanılması, makine üretiminde değerli komponentlerin yüksek ölçeklerde üretimi gibi alanlarda kümelenme çalışmalarını arttırmalıyız.
Teknik tekstiller alanında çalışma yapan firmalarımız var. Bunlar desteklenerek arttırılabilir. Kimya ve ilaç sektörüne yönelik projelere üretim aşamasına geçmeleri için ölçek gözetmeden destek olunması lazım. Sadece teşvik politikası ile değil, kamu özel sektör iş birliğinin de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Müşteri işin içinde olursa yatırım anlamlı olur.
Aynı takımın oyuncularıyız mantığı ile hareket etmeliyiz. Teknoparkların yönetiminde ve ortaklığında özel sektör temsilcilerinin muhakkak olması gerekiyor. Teşviklerin performans etkisi analiz edilmeli. Bu destekler üretim kapasitemizi ne kadar destekliyor, buna bakılmalı. Harcadığımız teşvik bize ne kadarlık üretim, katma değer ve yerel kalkınmaya destek verdi bunun yıllık olarak takip edilmesini ve bunun şeffaf olmasını istiyoruz.
Teknoparklar özelinde de Türkiye’nin kendine yeni bir yol haritası belirlemesi gerekiyor
İzmir’de, Gebze’de güzel, doğru projeler var. Teknoparklar Türkiye için çok önemli ama yapısal olarak değişmesi gerektiğini düşünüyoruz. Teknoparkların kamu kuruluşu niteliğinde olması modası geçmiş bir modeldir. Yurtdışındaki modellere baktığımız zaman özel sektör, STK ve kamunun ortak hareket ettiğini görüyoruz. Bağımsız ve çok paydaşlı, iş dünyası ve akademinin bir araya daha kolay gelebileceği, hedefler ve uzmanlıklar bazında hareket edebileceği ‘Araştırma Enstitüleri’ modeline geçmekte fayda olacaktır.
2020 yılı için temkinli bir dönem yorumları ön planda… Size gelen ilk sinyaller nasıl?
En son değerlendirmelerimize göre; 2019 ikinci çeyreğinde GSYH’da küçülme var. Tarımın, turizmin katkısı ve baz etkisiyle çok büyük oranlar olmasa da 2019 yılını büyüme pozitif büyüme ile kapacağımızı öngörüyoruz. Turizm sezonu iyi geçti, hizmetler sektöründe ilerleme var. Bizi korkutan işsizlik tarafı…
İşsizlik oranımız en son veriye göre yüzde 13. Fakat geniş tanımlı işsizlik oranımız yüzde 21, genç nüfusta işsizlik oranımız ise yaklaşık yüzde 25. Dolayısıyla işsizlik Türkiye’nin en büyük sorunudur. Asıl sorunumuzdur. Hizmet ve mal ticaretindeki, iç piyasadaki talep dengelerindeki yavaşlama bunun asıl nedenidir. PMI ve güven endeksleri hala gereken seviyelerde değil. Sanayi motivasyonunu geçici olarak kaybetmiş durumda. İç piyasaya yönelik çalışan üreticimizin morale, motivasyona ihtiyacı var. Faizlerin düşmesi piyasalara hemen etki göstermeyebilir bunun olması için talebin yeniden oluşması gerekir. Sanayici hem maliyetlerdeki hem de piyasa talebindeki öngörülebilirliğin, stabilitenin oluşmasını bekleyecektir. Risk primlerinde öngörülebilirlik çok önemli. İnşaat sektöründe yapı inşa ruhsatı sayısı daire bazında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 66 düşmüş durumda.
ESİAD, ANKARA OFİSİ İLE ‘STK START-UP’I OLACAK
-ESİAD olarak iki önemli projeniz var. Birincisi Ankara’da 22 Ekim’de bir iletişim ofisi açıyorsunuz. Bu projenin ayrıntılarını paylaşır mısınız?
Aslında İzmirli işinsanının çok önce yapması gereken bir şeydi. Konya, Kayseri, Gaziantep ve Bursa gibi şehirlere baktığımızda ciddi şekilde altyapı yatırımları aldıklarını görüyoruz. Kamudan ve özel sektörden büyük ilgi gördüler. Sanayiye olan katkılarını çok arttırdılar. İzmir ise aynı hızda yükselmedi, belki biraz şişmanladı. Nüfusumuz ise artıyor. 4 milyonluk bir şehiriz ve dünya genelinde bir marka kent olmak istiyoruz. Münih’in iki buçuk katında, Berlin’den ise 1.5 milyon fazla nüfusumuz var.
Eş değer bir yatırım almamız lazım. Nüfusumuza oranla yatırım çekmemiz gerekiyor. İzmir’in meseleleri aslında Türkiye’nin meseleleridir. Bu şehrin sorunlarının çözülmesi, aslında Türkiye’nin önemli meselelerinin çözülmeye başlanması demektir. İzmir’in sorunları, yerel ölçekli değil Türkiye’nin küresel rekabette ve markalaşmadaki sorunlarıdır. Bunların çözümü için İzmir Büyükşehir Belediyesi ve STK’ların Ankara ile diyaloglarını sürdürmesi çok önemli.
-Buradaki sistem nasıl işleyecek?
Derneğimiz tarafından DESİAD ortaklığı ve Yaşar Üniversitesi işbirliğiyle yürütülen “Daha Güçlü Sivil Toplum İçin Rota Ege Bölgesi” AB projesi kapsamında Ankara ofisini açıyoruz. Ofise bürokrasiden gelen birini atayacağız. Burası sadece bir ESİAD Ofisi olarak çalışsın istemiyoruz. Aynı zamanda Ege’den 100’ün üzerindeki STK’nın da burada bir işbirliği içerisine girmesini sağlayacağız. Ankara Ofisimiz, Ankara gündemine ait hazırlayacağı aylık bülten, el kitapları, yapacağı konferanslar ve çalışma ziyaretleri aracılığıyla Ege Bölgesi’ndeki sivil toplum kuruluşlarının karar alma süreçlerine daha etkin katılımını sağlayarak kapasitelerinin geliştirilmesine, ülkemizin sağlıklı ve nitelikli büyümesi ile kalkınma hedeflerine ulaşması doğrultusunda destek olacak.
-Bir anlamda STK start up olarak mı çalışacak?
Evet, dünyada böyle bir kavram var. Sadece biz değil bütün Ege’deki STK’lar faydalansın istiyoruz. İlişkilerde sürekliliğin sağlanmasını hedefliyoruz. Vizyonumuzun ortak olduğu STK’lar ile birlikte yol almak arzusundayız.
STK’LARIN DA KÜMELENMESİ GEREKİYOR
-Mentör Projesi ne aşamada?
ESIAD Mentörluk projemiz ikinci senesinde. İlk yılın sonuçlarını almaya başlıyoruz. Bu yılın sonuç bildirgesi çıkacak. İlk yıl 20 öğrenciye ulaştık. Proje bu yıl da genişleyerek devam edecek. Temasında ve kapsamında bazı geliştirmeler ve değişiklikler yapılacak; giderek daha fazla öğrenciye ulaşacak. Bu konuda profesyonel yöneticilerden ve iş insanlarından gelecek tüm katkılara açığız.
Artık mentörleri süreçlere dahil etmek istiyoruz. Konu uzmanlık alanlarına yönelik mentmrlük bazlı çalışmalar yapmak istiyoruz. Diğer STK’lar ile entegrasyonunu sağlamak istiyoruz. STK’ların da kümelenmesi, birbirini tamamlaması gerekiyor. Hepsi aynı konuya eğildiği zaman biraz da tekrarlayan işlerle enerji ve zaman kayıpları oluyor. Girişimcilik ve emek anlamında verimsizlik olmamalı. Sektörel derneklerle de işbirliği yapmak istiyoruz.
ESİAD’TAN BAŞKANA ‘EGE İŞ DÜNYASININ GÖZÜNDEN GELECEK İZMİR’ BAŞLIKLI ÖZEL SUNUM
ESİAD olarak İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e özel bir sunum yaptınız. Burada ön plana çıkan projeler nelerdi?
ESİAD olarak her ay Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımızla gündemli fikir alışverişi yapmak için toplantı yapıyoruz. ‘Ege İş Dünyası Gözünden Gelecek İzmir’ başlığı ile bir dosya ve sunum hazırladık. Öncelikli alanlarımızı belirledik. İleri teknoloji, geleceğin sektörleri, genç ve nitelikli inovatif iş gücünün geliştirilmesi, İzmir tarihi ve kültür varlıkları tasarım-sanat, ilçe bazlı projelerin geliştirilmesi ve İzmir’e kongre merkezinin yapılması gibi bir çok alanda önerilerimiz olmuştu.
Sayın Başkan son toplantıda, kongre merkezinin yeni fuar alanı içinde yapılacağını söyledi. Buraya yönelik ulaşımda raylı sistemi oraya kadar götürülmesinin de planlandığını öğrendik. İzmir Kültürpark Fuar Alanı’nın kullanımı, vatandaş odaklı akıllı şehir ve dijitalleşme alanında önerilerde bulunduk. Mahalle bazlı inovasyon merkezleri, dijital kütüphane projemizi sunduk. Kent tarımı konusunda önerilerimiz oldu. Kent tarımı artık bir çok Avrupa şehrinde yaygınlaşmakta. Ayrıca Çin’de bu konuda güzel örnekler var. Botanik parklar yerini kent tarımı modeline bırakıyor. Dikey tarım alanlarının yaratılmasını önerdik.
Bu projelerin içinde Başkanı en çok hangi-hangileri heyecanlandırdı?
Kongre merkezinde, ulaşımda bazı kavşaklar konusundaki çalışmalarda hemfikiriz. Akıllı şehir konusunda İZUM çok ciddi ilerlemeler kaydetmiş durumda; bunları dinledik ve bu konularda gelişimin durmadan devamı için katılımcı süreçlerin ve çevre teknolojilerinin dijitalleşmesi gibi bir çok alanda biz de önerilerde bulunduk.
Körfez ile ilgili önemli başlıkları paylaştık. Burada “yüzülebilir körfez” kavramını ön plana çıkarmıştık. Böyle bir şehir istiyoruz bunu Başkan da istiyor. Körfezin geleceğini daha fazla konuşmamız gerekiyor. Döngüsel ekonomi, doğal kaynakların sürdürülebilirliği ve atık yönetimi İzmir için önemli ihtiyaçlar ve başlıklar arasında.