KANSERE KARŞI ‘START-UP’TAN UMUT AŞILIYOR

RANA SANYAL-SEDA-1

 

İzmir, Karşıyakalı… Bornova Anadolu Lisesi’nden sonra Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği’nde okudu. Amerika’da tam burslu olarak Boston Üniversitesi’nde doktoraya gitti. 1999 yılında Amgen diye bir biyoteknoloji şirketinden teklif aldı ve orada çalışmaya başladı. 10 yıl Amerika’da yaşadı. 2004 Eylül ayında Boğaziçi Üniversitesi’ne döndü. Hayatını bilime adadı. Bu adanmışlığın ödülünü de aldı. Ama daha gidilecek çok yol olduğunu konuşmasında satır aralarında hissettiriyor.

Prof. Dr. Rana Nomak Sanyal, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilke imza attı.  Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü Başkanı aynı zamanda 2015 yılında bir start-up olarak kurulan RS Research Şirketi’nin kurucusu Prof. Dr. Rana Nomak Sanyal, Türkiye’de geliştirdiği kanser ilacı adayı için Sağlık Bakanlığı’ndan insanlar üzerinde deneme iznini aldı.

Dünyada da bir ilk olma özelliğini taşıyan ve Ares 139 adının verildiği bu kanser ilacı adayı, birçok hastaya umut olabilecek.

Yaptığı çalışma aynı zamanda Türkiye’de akademik dünyayla sanayiyi birleştiren çok başarılı bir örnek. Prof. Sanyal, kardeşi ile kurduğu RS Research şirketi çatısı altında Türkiye’de geliştirilmiş ilk kanser ilacının çalışmalarını yapıyor.

Prof. Rana Nomak Sanyal ile her aşaması Türkiye’de geliştirilmiş ve kanser tedavisinde önemli bir yeniliğe imza atan molekül de gelinen nokta, üniversite sanayi işbirliğinin önemi ve Türkiye’nin bu konuda yapması gerekenler üzerine konuştuk.

Aldığınız onay ile önümüzdeki günlerde üzerinde çalıştığınız ilacı hastalar üzerindeki etkinliğini görmek için klinik çalışmalara başlayacaksınız. İlaç geliştirilmesine aşina olmayanlar için bize ilaç sürecinin aşamalarını anlatır mısınız?

Bir molekülü kimyasal olarak sentezliyorsunuz. Arkasından hücrede yaptığımız in vitro dediğimiz çalışmalar var. Hakikaten bir şeye iyi geliyor mu, o enzimi durduracak mı, kanser tarafında hücreyi öldürecek mi diye bakıyoruz. Birçok yapabileceğiniz in vitro toksisite çalışmaları da var. Sonrasında hayvan çalışmaları var. Bunların tamamı özellikle de hayvan çalışmalarının kapsandığı yer, klinik araştırma. Türkiye’deki pek çok firmaların da preklinik tarafında Türkiye’de yaptıkları, bir şirket tarafında araştırmaları maalesef yok. Maalesef diyorum, olsaydı biz de ülke olarak oradan pek çok şey öğrenirdik. Diğer tarafta, zaten biz yeni bir ilaç yapmak için Türkiye menşeili firmalarda da aslında başlanmış çok fazla ortada bir çalışma yok. Onun için bizim sıfırdan başlayıp da prekliniğinin en sonuna kadar gelmiş bir örneğimiz yoktu.

Şu anda dünyanın pek çok yerinde, Amerika’da defalarca yapılmış bir iş için niye sizi tebrik ediyorlar?

Çünkü daha önce Türkiye’de yapılmamış bir şeyi burada yapmayı başardık. Ama bu know-how bir kere geliştiği zaman yani preklinik aşamasından biz kliniğe nasıl geçeceğimizi bir kez öğrendiğimiz zaman, bunun araştırma tarafında özellikle akademik tarafta çok fazla örnekleri var. Pek çoğu arkadan gelecek. Bunlar için de arada yapılması gereken şey, hepimizin belli bir uzmanlığı var. Bu uzmanlıkları aslında pek çoğunuzun bulunduğu ilaç şirketlerinde köprüleri çok iyi biliyoruz. Bunun aynısını Türkiye’ye, Türkiye içerisindeki hem ilaç şirketleri tarafına hem akademik tarafa taşımayı başardığımızda bunların aslında birbirini takip eden adımlarını tamamlamayı başaracağız.

RS Research şirketini ne zaman kurdunuz, bu hikâyeyi bizimle paylaşır mısınız?

RS Research şirketi, 2015 doğumlu. Çok küçük bir start-up olarak başladı. İlacın tüm geliştirme tarafı Türkiye’de yapıldı.

Bunun know-how’u nereden geliyor?

Profesyonel kariyerimin ilk 10 yılı Amerika’da sonraki 15 yılı da Türkiye’de geçti. Orada öğrendiklerimi, özellikle de endüstri tarafında öğrendiklerimi bu tarafta uygulamaya çalışırken bu noktaya gelmeyi başardım.

 

 

RANA SANYAL-SEDA-3

Şimdi yaptığınız şey nedir?

Start-Up’tan dünyaya bir ilaç çıkacak in vitro ile, sadece Türkiye için yapılan bir şey değil. Yeni bir ilaç. Yeni olduğu zaman da bütün preklinik aşamalarının tabii yapılması gerekiyor. Tek başına klinikte tek deneme yahut bir biyobenzerlik çalışması gibi değil, onun için de preklinik aşamaları Türkiye’de yaptık. Sonra da bunun özellikle şimdi doğal olarak Faz -1’den başlayacağız. Faz-1, Faz-2, Faz-3 diye gidiyor. Kendi bilgim, becerim tıp alanında değil. Tamamen laboratuar, kimya. Onun için bu şimdiye kadar getirdiklerimizin klinik araştırmadakileri genişleterek, Türkiye içerisinde devam etmek, aşağıdan gelen araştırmaların hep önünü açacak şeyler. Benim mesajım; “Devam edin, arttırın”

Türkiye’de klinik araştırma yapan şirketler, mümkün olduğu kadar parçaları ne kadar çok burada yapmayı başarırsa, bizim buradaki, o alandaki bilgimiz o kadar hızlı ilerliyor. İnsanlara ve hastalarımıza vs. tabii klinik araştırma yapmanın pek çok pozitif tarafı var, onlara hiç girmiyorum. Benim gibi bir bilim insanı için de Türkiye’ye şimdiye kadar girmiş olan know-how çok kıymetli bir hale geldi.

Türkiye’de orijinal ilaç buluşları yapımına şahit oldunuz. ABD’den Türkiye’ye ne transfer edebiliriz?

Amerika ile Türkiye arasında çok farklı yönlerimiz var. Her açıdan baktığınızda bir fark görmek de mümkün. Ama ortak nokta, en kıymetli şeyimiz aslında bizim insan gücümüz. Ben ve benim gibi bir sürü bilimsel, teknolojik insan var. Bunların aslında eğitimlerinin hemen arkasından şimdi ilaç özeline gelirken, bu konumuza da sağlık içerisinde dönersek, ilaçta evet bir şeyler çıkıyor dediğimiz yerde, dünyada FDA’ın rakamı bu, son on yılda FDA’ın onayladığı ilaçların araştırma kısmını, araştırmadan da kasıt preklinik tarafı Faz-1’in sonuna kadar ki kısmının yüzde 67’sini start-up’lar getirmişler.

Şimdi son 10 senede dünyada böyle bir dönüşüm var. Araştırmanın özellikle büyük şirketlerin içerisinde, dünyanın en iyi araştırmalarının yapıldığı zamandan, şimdi start-up’lara yöneldiğini görüyoruz. FDA’ın rakamı ile yüzde 67 neredeyse yüzde 70’i yapılıyor. Yüzde 70’i ilaçların start-up’lar ile keşfediliyor. Bu keşfi Türkiye’de de var. Bunun içerisinden nasıl aslında ilerlemesini, bir sonraki adımlara geçmesini sağlayabiliriz, Türkiye için gerçekten fayda elde edebiliriz. Buna odaklanmalıyız.

Bunlar daha Faz-1 bitmiş seviyede bile bir ürün biliyorsunuz. İlaçlar bazen el değiştiriyor, bazen şirketler el değiştiriyor, satılıyorlar.

Biyo start-up içerisinde de benim şirketim bunu 2017 yılında kazandı. Bunu küçük bir eğitim programı gibi görebilirsiniz. Bir start-up’ın nasıl bir işlev yapacağı ile ilgili. Önemli olan sadece bir uçak biletini alıp, oraya gitmek değil, herkes gider de… Aslında oradaki eko sistemi göstermek önemli. Bu ekosistemin içerisindeki en önemli oyuncularla bir araya getirmek çok kıymetliydi. 2019 yılında AİFD üzerine aldı. AİFD’nin desteği ile bu yıl çok daha büyük rakamlar, 10 şirket sanırım 10 start-up gitti.

Biz bunu 2017 yılında kazandık, gittik, 2018’de biz üye şirket olarak gittik. Türkiye’den ilk üye şirket RS Research’tür. Türk ilaç şirketleri arasında ilk defa böyle ben global bir oyuncu olacağım diyen bir şey başlatmış oldu, yani küçük bir ivme başlangıcıydı.

Bu süreçte neyi öğrendiniz?

Birincisi birlikte çalışmayı, ikincisi ise hızı yani her şey acil fikrini…

Burada çok ihtiyacımız olan bir duygu bu. Bu da bana nereden geliyor, Amgen’da çalışırken preklinik tarafından bir fikri, bir molekülü geliştiriyorsunuz. En sonunda kliniğe aday olarak öneriyorsunuz. Preklinik tarafında bütün data sürekli paylaşılıyor, dakikalık paylaşımlar. Yani çıktığı an bütün araştırmacılar görürler.

Şimdi benim o sırada hissettiğim bir şey var. Bir insanın hayatında fark yaratmış olmak fikri. Bütün çalışmaları o hissi tekrar hissedebilmek için yapıyorum.

Şu anda geliştirdiğiniz bu ilaç tam olarak hangi kanserler için düşünülüyor?

Hala ilaç adayı demeyi tercih ediyoruz. İlaç adayı, geliştirme aşamasının daha çok başlarında preklinik dediğimiz, aslında klinik aşamaya gelmeyen, insanda denemelere başlamayan bir aşamada. Onun için belli bir alanı odaklamak çok kolay değil şu anda. Çok geniş bir spektrumda, insanda denemeleri başlayacak. Oradaki çalışmaların sonuçlarına göre aslında yönlenecek biraz daha hangi alana doğru gideceği.

Bu bir kemoterapi mi yoksa hedefli bir ajan mı?

İkisi de doğru. Hedefli bir kemoterapi ajanı.

Benzeri var mı?

Piyasada şu anda bu ilacın, piyasaya çıkmış bir benzeri yok. Ama klinik aşamada dünya çapında bizden daha önde olan Faz-1, Faz-2 aşamalarında devam eden ilaç çalışmaları olduğunu biliyoruz. Şu anda piyasada benzer bir ilaç yok.

Peki, onlar hangi alanda sürdürüyorlar?

Yine benzer hedefli kemoterapi ajanlarından bahsediyoruz. Ağırlıklı olarak katı tümörler dediğimiz genel bir başlık, katı tümörler. Aslında kan kanserleri değil de bunun dışındaki organ kanserlerinin büyük bir bölümünü kapsayacak çalışmalar…

İnsan üzerindeki çalışmaları ne zaman düşünülüyor?

Bununla ilgili olarak şu anda devam eden süreçler tamamen bizim dışımızdaki süreçler halini aldığı için süre vermekte çok zorlanıyoruz. İlk tahminlerimizden çok sapmış durumdayız. Onun için kurumlara başvurularımızı yaptık. Devam eden üretim çalışmaları var. Bu nedenle bunun cevabını biz de çok bilmiyoruz, çalışmalar devam ediyor.

Ümit veriyor mu?

Zor çalışmalar, ilk kez yapılan çalışmalar, ilaç keşfi çok büyük bir risk barındıran bir çalışma. Tabii ki belli bir aşamaya gelen ilaçlarla ilgili olarak heyecanlanıyoruz. İlk kez Türkiye’de geliştirilen bir molekül, insanda deneme aşamasına kadar geldi.Bu bile çok büyük bir başarı bizim için. Ama hala çok büyük bir risk taşıyor. Her bir faz, her bir klinik çalışma fazı birçok ilacın elendiği çalışmalar. Bunlar hala denemeler. Bizim ümidimiz çok yüksek, inanıyoruz ama bu işin doğası gereği de gerçekten yüksek bir risk var.  

Kanser alanındaki ilk molekül mü oluyor?

Türkiye’de geliştirilmiş bir molekül yok, kanser değil, hiçbir molekülümüz yok şu ana kadar piyasaya çıkmış değil. Tüm geliştirme fazlarını Türkiye’de geliştirmiş bir ilacımız yok.

Boğaziçi Üniversitesi’nde mi geliştirildi?

Başlangıç temel aldığı çalışmalar geliştirme süreçleri Boğaziçi Üniversitesi’nde başladı. Sonrasında, 2015 yılında biz şirketimizi kurduk. Bir üniversite-sanayi işbirliği projesi… Şu anda 2015’ten beri bu çalışmalar şirket bünyesinde devam ediyor.

RS olarak başka çalışmalarınız var mı?

Şu anda ilaç pipelinemızda toplam 5 aday molekülümüz var. Hep onkoloji çalışıyoruz, hep katı tümör çalışıyoruz ama farklı endikasyonlara yöneleceğini düşündüğümüz adaylar var. Hep konuştuğumuz şu anda bizim en önde giden adayımız arkadan gelenlerde de gerçekten ümit vaat eden, daha iyi olduğunu düşündüğümüz moleküllerimiz de var ama onlara yavaş yavaş sıra gelecek.

Moleküllerin daha ilaç olmadan genelde rakamlarla belirtilen isimleri var. Sizin geliştirdiğiniz molekülün ismi nedir?

Bu Ares 139, ilk ilaç adayımızın adı.

İlacı bir de yan etki profili açısından değerlendirir misiniz?

Yapmaya çalıştığımız şeyin, zaten hedefli kemoterapi dediğimiz şeyin asıl özelliği o. Biz yan etki profilini düşürüp, dozu artırmaya çalışıyoruz. Yapmaya çalıştığımız şey bu. Normal bir kemoterapiden çok daha düşük yan etkisi olsun ki, hastaya sürdürülebilir bir şekilde daha fazla doz verebilelim. Çünkü kemoterapi ajanlarının genel olarak tümörü çok iyi öldürdüğünü zaten biliyoruz ama verilmesi gereken dozu yan etkileri nedeniyle vermeye devam edemediğiniz için tümör büyümeye devam ediyor. Yoksa sitotoksik bir ajan var, siz onu hastaya verdiğiniz zaman belli bir oranda başarı kat ediyorsunuz ama hızlı üreyen tüm hücrelere, sağlam hücrelere de zarar verdiği için kan değerleri düştüğü için tedaviye devam edemiyorsunuz. Böyle sonuçları oluyor. Şu anda bizim yapmaya çalıştığımız şey; bu sitotoksik ajanı tümöre hedeflemeyi başarmak, onun için çok daha fazla dozlarda vermeyi sağlamak ve tedavinin etkinliğini artırmak.

Önünde hangi aşamalar var?

İlk molekülümüzle ilgili olarak şu anda preklinik süreci tamamladık.

Bunun insanda denenmeye başlaması için belli bir kalitede üretilmesi gerekiyor. Bu üretim aşaması devam ediyor. Aynı zamanda da klinik merkezlerle koordinasyonun sağlanıp yani hastanelerle koordinasyonun sağlanıp, doğru bir protokol kapsamında çalışmaların başlaması gerekiyor. Bu klinik faza geçiş olmuş olacak. Klinikte Faz-1, Faz-2, Faz-3 gibi adımlar var. Faz-3, ilk aşama. Bu insana bir zararının olmadığının görüldüğü aşama aslında ama onkoloji ilacına özel olarak bunun tedavi maksatlı olarak da kullanımına tanık oluyorsunuz çalışma sırasında. Faz-1 tamamlanacak, Faz-2 tamamlanacak. İlacın performansına bağlı olarak yani gösterdiği başarıya bağlı olarak Faz-2 sonrası aslında piyasa çıkması yönünde yolu açık. Birçok ilacın aksine Faz-3’ü tamamlamadan piyasaya çıkan ilaçlar globalde biliyoruz. Önünde böyle bir seçenek var ama eşzamanlı olarak Faz-3 çalışmaları da devam edecek. Şu anda klinikte önümüzde bu aşamalar var.