GÜNDEME DAİR…
İyi şeyleri de konuşmak ve yazmak lazım. Pazar yoğunlaşması anlamında; İzmir’imizin karnesi gerçekten çok iyi.
Pazar yoğunlaşması; bölgesel ve ülkesel anlamda, bünyesinde belirli riskleri de beraberinde getirebiliyor. Bu konuda yakın zamanda yaşadıklarımızı hatırlayalım.
Yaş meyve-sebze sektörü, yıllardır sadece Rusya pazarına yoğunlaştı. Yaşanan ilk sıkıntıda ihracatçı firmalar çok önemli sorunlar yaşadı. Kapanan mı dersiniz, el değiştiren mi?
Yine son günlerde beyaz et ve yumurta sektörü Irak’ta aynı sıkıntıyı yaşıyor. Bu da ihracatçıya sanırım en büyük ders oldu. Ancak, ben İzmir özelinde bu konudaki başarıya dikkat çekmek istiyorum.
En çok ihracat gerçekleştirilen ülke olan Almanya’nın, tüm İzmir’in ihracatındaki payının yüzde 12,3 olması, ihracatın muhtelif ülkelere yayılması, bu anlamda çok değerli.
Türkiye’nin ihracat yaptığı ülke sayısı 228. İzmir bunun 193’üne ihracat gerçekleştiriyor. Bu da İzmir’in tek pazara bağlı kalmama, bölgesel krizlere karşı ne kadar hızlı alternatif geliştirebildiğini ve sağlıklı stratejiler uygulayabildiğini gösteriyor.
‘Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlük’ özelinde de İzmir’e bakmak istiyorum. Ocak ayında İhracat 2019 Raporu yayınlandı. Rapora göre “Açıklanmış karşılaştırmalı üstünlük” modeline göre, 200 ürünün 47’sinde rekabet avantajına sahibiz.
2018 yılında İzmir bu 47 ürünün 42’sinde, toplam 1,6 milyar dolar ihracat gerçekleştirdi. Bu İzmir’in toplam ihracatının 5’te birine yakın. Ancak, bu ürünlerin küresel ticaret hacminin 1,3 trilyon dolar olması, bu pastadan çok daha fazla pay almamız gerektiğini ortaya koyuyor.
TİM’in verileriyle bu potansiyele örnek vermek gerekirse; “Plastikten levhalarda 2018 yılında dünyadan 228 milyon dolar ithalatı olan Endonezya pazarında hem İzmir olarak, hem de Türkiye olarak hiç payımız bulunmamakta. Diğer taraftan, İzmir’in en güçlü olduğu ürünlerden birisi olan,
“Pamuktan tişört ve fanilada” 1 milyar dolardan fazla ithalat yapan İtalya pazarındaki payımız yüzde 7. İzmir’in payı ise binde birden az.
Aynı şekilde, “Kara taşıtları için tekerlek, aksam ve parçalarda” 1,1 milyar dolar ithalatı olan Kanada pazarında da, ülke olarak 6,1 milyon dolar ihracat ile %1’in altında bir pazar payımız bulunuyor. Bu pazara 400 bin dolar seviyesinde ihracat yapan İzmir firmalarımız için Kanada pazarında daha çok potansiyel bulunduğu aşikar.
Bir diğer örnek olarak da, “Pompa aksam ve parçalarında”
584 milyon dolar ithalatı olan Çekya pazarında; Türkiye olarak sadece 78 bin dolar ihracatımız var.
Bu ürünün üreticisi ve ihracatçısı olan İzmir’in ise, neredeyse hiç payı bulunmuyor.
Avantajlı olduğumuz ürün ve hali hazırda düşük de olsa ihracatımızın olduğu bir pazarda, İzmirli firmaların buraya yönelerek, pazar payımızı arttırabilmesi mümkün.
Avantajlı olduğumuz ürünlerdeki pozisyonumuzu daha etkin kullanıp, pazar payımız olmayan ya da düşük olan ülkelerde daha proaktif bir ihracat stratejisi izleyebiliriz.
Kısacası; bir yandan rekabette avantajlı olduğumuz ürünlere yoğunlaşırken, diğer taraftan da ihracatımızın kalitesinin sürdürülebilirliğine ve standardizasyonuna da ayrı önem göstermemiz gerekiyor.