SEDA GÖK
GÜNDEME DAİR…
Türkiye’nin geleceği beşeri sermayede… Teknik ifade ile; bireylerin eğitim yoluyla kazandıkları bilgi ve nitelikler, işbaşındaki eğitimlerle kazanılan beceriler, iş tecrübesi, kişisel iletişim, kendini yetiştirme, sosyalleşme ile nesiller arası görgü ve bilgi transferi gibi unsurların bütünü insan sermayesinin bileşenlerini oluşturuyor. Araştırmalar beyin göçünün yaşandığı ülkelerinin üst sıralarında Türkiye’nin geldiğini ortaya koyuyor. Bugün sadece ABD’de 4 bine yakın Türk hekimi hem yaptıkları bilimsel çalışmalar hem de geliştirdikleri tıbbi yöntemlerle bilim dünyasına yön veriyor.
Gene verilerle baktığımızda iş kazaları ve meslek hastalıklarının maliyeti özelinde; ABD’nde GSYH’sinin yüzde 1- 4 seviyesinde olan oranın
Türkiye ortalamasının 50 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Bu kaybın başka alanlara aktarılması ile elde edilecek ekonomik kazanımları bir düşünsenize…
Öte yandan 2020 yılına kadar gelişmekte olan ülkelerde her gün yaklaşık 25 bin yeni işçinin işgücü piyasasına gireceği öngörülüyor. Buna karşılık, küresel düzeyde 200 milyondan fazla insanın işsiz olmaya devam etmesi bekleniyor. Ayrıca önümüzdeki 10 yılda yaklaşık 50 milyon yüksek nitelikli iş için başvurularda bir açık olacağı da tahmin ediliyor. Kısacası;
küresel işgücü piyasası açısından gelecekteki tek problem işsizlikle mücadele olmayıp, aynı zamanda yüksek nitelikli işgücü açığını karşılamak olacak.
Beşeri Sermaye Teorisi’ne göre insan sermayesi yatırımları, üretimi ve dolaylı olarak da verimliliği artıran etkili yatırımlar olarak görülüyor. Modern ekonomilerin en önemli sermayesinin insan sermayesi olduğu düşünüldüğünde, içinde bulunduğumuz çağ “insan sermayesi çağı” olarak nitelendiriliyor. Ancak bütün bunlara karşılık Türkiye’de iş gücüne katılım oranı dünya piyasalarına göre düşük seviyede. İşgücüne katılım oranını etkileyen faktörlerden birisi, Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranının düşük olmasından kaynaklanıyor. Bir diğer faktör ise işgücüne katılım oranının en yüksek olduğu yüksekokul ya da fakülte mezunu kişilerin toplam istihdam içindeki payının düşük olması. Yine kentleşmenin ve teknolojik gelişmelerin işgücüne katılım oranı üzerinde etkisi olduğu unutulmamalı.
Dünyadaki eğitim seviyesine göre istihdam edilme oranlarına bakıldığında Almanya üniversite eğitimi almış kişilerin istihdam oranının en yüksek olduğu ülke olarak ön plana çıkıyor. Türkiye’nin ise son sıralarda yer aldığı görülüyor. Türkiye’nin üniversite mezunlarının istihdam edilme oranlarına çok yakın olduğu Güney Kore’de lise sonrası ve yüksekokul mezunlarının istihdam oranı yüzde 72 iken bu durum ülkemizde yüzde 62’de kalıyor.
2020 yılına gelindiğinde bilişsel becerilere olan talebin yüzdesel olarak artacağı öngörülüyor. Bilişim teknolojileri, iletişim, ekip çalışması ve yabancı dil gibi bilgi ve becerilerin ön plana çıktığı görülüyor.
Türkiye’de temininde en çok güçlük çekilen meslekleri büyük ölçekli firmalarda istenilen özelliklere sahip makine mühendisi, orta ve küçük ölçekli firmalarda iş analisti, mikro ölçekteki firmalarda ise yazılım geliştiricisi oluşturuyor. Mavi yakalı meslek gruplarına bakıldığında büyük ve küçük ölçekli firmalar istenilen özelliklere sahip otomasyon sistemleri destek elemanı, orta ölçekli firmalar elektrik pano elemanı, mikro ölçekli firmalar ise kimyager bulmakta güçlük çekiyor. Bütün bunlar da gösteriyor ki, Türkiye’nin beşeri sermaye için acilen bütünsel strateji planını ortaya koyması gerekiyor.