TÜP BEBEK TEDAVİSİ EKONOMİK DARALMAYA TAKILACAK

ahmet zeki ışık

 

-Türkiye, tüp bebek tedavisinde bilgi birikimi ve donanımı ile dünyadaki ilk 10 ülke arasında yerini alıyor. Ancak bu alanda maliyetlerin dolar-Euro, gelirin ise Türk Lirası üzerinden olması sektördeki kar oranlarının her geçen gün azalmasını beraberinde getiriyor. Öte yandan son dönemde ekonomide yaşanan daralmanın tüp bebek talebini azaltacağı öngörülüyor.

Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Zeki Işık ile bu alandaki gelişmeleri gerek akademik gerekse ekonomik açıdan ele aldık.

Işık, “Dolar-Euro harcayan, Türk Lirası kazanan bir sektör olarak sıkıntılı bir sürece girdiğimizi söyleyebilirim. Bunun için de alternatifler üretmek zorundayız. Bilgi ve teknolojimiz var ama maalesef bunu gelire çeviremiyoruz. Türkiye bu ucuzluğu ile aslında tüp bebek cenneti” diyor.

Önümüzdeki dönemde ekonomideki daralmanın tüp bebek talebinde gerilemeye neden olacağına vurgu yapan Işık, “Siklus(deneme) sayısında önümüzdeki dönemde düşüş bekleyebilirsiniz. Pazarın toplamında büyüme elde edilemeyebilir.  Normalde Türkiye’de talep her yıl yüzde 10 civarında büyür. Bu büyüme yüzde 10′dan yüzde 7-8’lere kadar inebilir. Gençlerin de daha geç evlenip daha geç çocuk sahibi olmaya çalıştıklarını varsayarsak tüp bebek talebinde artış her haluklarda olacaktır. Bu nedenlerle ağırlık batı bölgelerimizde olmak üzere tüp bebek tedavisine olan ihtiyaç artışı devam edecek” dedi.

Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği’nin çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz?

Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği, bu sene 15’inci yılını kutluyor. Binden fazla uzmanın üye olduğu bir dernektir.

İki yılda bir Üreme Endokrinolojisi ve İnfertilite Kongresi’ni düzenliyoruz. Her yıl 4 ya da 5 bölgesel toplantı, kurs, iki haftada bir internet üzerinden eğitim webinarlar düzenliyoruz. Kendi konumuzda eğitim kitapçıkları ve bültenler dağıtıyoruz.

Ben de 4 dönemdir dernek yönetiminde görev alıyorum. Yönetim kurulu üyesi, genel sekreterlik, ikinci başkanlık yaptım. Şimdi de başkanlık görevini yürütüyorum.

Derneğin en önemli özelliklerinden biri de burs veriyor. Master seviyesinde yurt dışı bağlantısı olan hekimlerin verdikleri proje yönetim kurulu tarafından değerlendiriliyor. Alanında Türkiye’ye hizmet verebilecekleri konular olduğuna kanaat getirilirse hem embriyoloji hem laboratuvar alanında, bu arkadaşların eğitimlerini daha üst düzeye çıkarmaları konusunda maddi destek sağlanıyor.

Her yıl kaç hekim bu burstan yararlanıyor?

Yaklaşık 20 bin Euro’luk bir burs bütçemiz var,  bizim tek gelirimiz de esasında ana kongreden elde ettiğimiz gelirimizdir. Bu sene ana kongremiz Kasım ayında Antalya’da olacak. Kongreye 1200 kişiye yakın bir katılım bekleniyor.

Ayrıca Bakü Üniversitesi ve oradaki büyük bir hastane ile işbirliği yaparak 500’den fazla katılımcının olduğu bir kongreyi düzenledik. Gördük ki Türkçe bilgi aktaran konuşmacılar oldukça fazla kabul görüyor.

Özellikle üst düzey eğitmen grubumuzun ne Amerika’dan ne de Avrupa’dan hiç bir eksiği olmadığını hatta donanım olarak daha iyi durumda olduğunu biliyoruz. Ama kendimizi yeterince gösteremiyoruz. Bu kongrede bunu fark ettik. Türki cumhuriyetler bizim dil avantajımızı kullanabileceğimiz yerler.

Türki cumhuriyetler bizim bilgi alışverişi yapabileceğimiz doğru noktalar diyebilir miyiz?

Kesinlikle… Bize ilk defa keyifle ve dil sorunu olmadan bildiklerimizi aktarabileceğimiz bir ortam yaratılmış oluyor. İnsanlar çok naif bir şekilde sorularını sorup, sabah 8.00’den akşam 18.00’e kadar yerlerinden kımıldamadan bizleri dinlediler.  İhtiyaçları olduğunu da gördük,  çünkü bunu gerçekleştirecek akademik kadroları yeterli değil. Bizim de onlardan öğreneceğimiz çok şey var.

Peki, dünyada bu konuda neredeyiz? Dünyadaki sayılı ülkelerden birisi olabilir miyiz?

Bu kadar ucuz tüp bebeği nasıl yapıyoruz? Emeğimizi, bilgimizi çok daha ucuza kullanıyoruz. Daha fazla hastaya yardımcı olarak, parası bizden değerli ülkelerden hasta çekerek bu dengeyi sağlayabiliriz. Sağlık turizmi açısından Arap ülkeleri, Ortadoğu ve Avrupa ciddi bir potansiyel…

Avrupa’daki Türk vatandaşlarının, ciddi dil problemleri yaşayıp anlaşamadıkları için başarı sağlayamadıklarını görüyoruz. Bütün bu grupları Türkiye’ye çekip, üst düzey kalitede verdiği hizmeti Türkiye’nin biraz üzerinde  ama dünya ortalamasından çok daha  ucuz fiyatlarından  verip bu dengeyi sağlayabiliriz.

Türkiye’de yılda kaç tüp bebek uygulaması yapılıyor?

Türkiye’de yaklaşık 200 tüp bebek merkezi var. Tahminen 60 bin–70 bin arası siklus(deneme) yapıyoruz. Dünyada bir milyona bin siklus oranı var. 80 milyonluk bir ülkede 80 bin siklus civarında yapılması lazım. Beklenenden biraz daha az yapıyoruz. Bunun nedeni de ekonomi… Toplumun ortalama gelir seviyesi düşüklüğü nedeniyle bu hizmete ihtiyacı olan herkesin bu tedaviden istifade edememesinden kaynaklanıyor. Olması gerekenden 10-15 bin daha az sayıda tedavi yapıyoruz.

200’e yakın merkez sayısı Türkiye koşullarında az bir rakam değil mi?

Değil. Hatta belki verimlilik adına fazla makul ortalamayı bir milyon nüfusa bir merkez gibi düşünebilirsiniz. Verimli bir merkezin yıllık 800 ile 1000 siklus arası yapması gerekir.

Burada amaç; merkez sayısını artırmak değil, mevcut olan merkezlerin kalitesini ve başarı ortalamasını yükseltmek mi olmalı?

Evet, ilk amaç budur. İkincisi belli yönetmeliklerle eğitim veren merkezler var. Bazı üniversite hastaneleri, eğitim araştırma hastaneleri ve özel üniversite hastaneleri. Bunlardaki eğitimin kalitesi de maalesef çok iyi denetlenmiyor.

Bilgi seviyesi açısından Türkiye’de hekim açığımız çok yok. Tüp bebeği, restoran işine benzetirim. Laboratuvar da o restoranın mutfağıdır. Sizin mutfağınız iyi olmadığı sürece istediğiniz kadar güzel görüntü elde edin ama tat olmadı mı eninde sonunda başarısız olursunuz. Çok ciddi kriterler koymanız gerekiyor.

Türkiye’nin bu yıl tüp bebek hikâyesinde 30’uncu yılıdır. Özellikle 1990’ların ikinci yarısında özel sektörün itici gücü ile ciddi şekilde bu alanda yol alındı. Örneğin, tüp bebek alanındaki en devrimsel gelişmelerden bir tanesi mikro enjeksiyondur. Tüp bebek uygulamasında 10 yıl geriden geldik, mikro enjeksiyonda 2-3 yıl geriden geldik. Dünya ile neredeyse eş zamanda mikro enjeksiyona başladık. 1990’lı yılların sonunda neredeyse dünyayı yakaladık ve hatta bazı Avrupa ülkelerinin de önüne geçtik.

Son yılların en önemli başlığı; üremenin korunması… Bu konuda Türkiye’de yapılan çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?

Dernek olarak bununla ilgili üremenikoru.org adresli bir sayfamız var. Kadında sinsi bir yumurtalık yaşlanması hadisesi var. 30’lu yaşlarda başlıyor. Hiç adet düzensizliği falan görmüyorsunuz ama yumurtalarınız asla 20’li yaşlardaki yumurtalar değil. 35 yaşından sonra süratleniyor. Bu durum, kendini anormal, problemli çocuk doğum ve düşük sayısının artması ile gösteriyor. 40 yaşından sonra ise yumurta kalitesi daha da düşüyor. Kadınlar okuyacaklar, kariyer yapacaklar, sonra annelik akıllarına gelecek. Sonra kendilerine uygun birini bulacaklar, anlaşıp anlaşamayacaklarını anlayacaklar derken bunları yaparken 30’lu yaşların ikinci yarısına pat diye geliniyor. ‘Kariyer yaptım, paramı kazandım, geleceğe daha emin bakıyorum’ dediğiniz anda bir bakıyorsunuz üreme yeteneğiniz neredeyse yüzde 10 kalmış, yüzde 90’ı uçmuş gitmiş.

Kanser gibi ağır hastalıklarda kullanılan ilaçlar ve çevresel faktörler yumurtalıkları ciddi anlamda zehirliyor. Bu tip durumlar için son 10 yılda çok ciddi gelişmeler oldu. Yumurta dondurulup saklanması çok ileri safhalara kadar ilerledi. Neredeyse biz yüzde 90’a yakın canlılığı garanti ederek yumurtaları sağlıklı bir şekilde dondurup saklayabiliyoruz. Bu da kadının bir nevi güvencesi haline gelmeye başladı. Erkekte zaten vardı ama erkekte bu denli ani düşüş yaşanmıyor. Erkekte bu düşüş 55 yaşından sonra görülüyor. 50’li yaşlarından sonra bir erkeğin spermi bozulmaya, dölleme faaliyeti azalmaya başlıyor. Erkek infertilitesi de var, çevresel faktörler, stres, enfeksiyonlar, kimyasal maddeler de erkekte spermin düşmesine neden oluyor. Ama kadındaki bu kayıpla alakası yok. Bizim yaptığımız teknikler, sperm çok azalsa bile baba olmaya yetiyor. Kadında yumurta azaldığında elimiz kolumuz bağlanıyor. Bütün hadise yumurtadadır.

Başarı oranlarında konumumuz nedir?

Başarı oranlarımız iyi. Ortalama başarı oranı olarak en iyi ilk 10 ülke arasında yer alıyoruz. Ekonomik fiyat olarak ise ilk 3’teyiz. Başarı oranına göre baktığınızda en ucuz tüp bebeği yapan ülke gruplarından biriyiz. Türkiye’de 2010 yılından beri bu konu ele alındığı için çok yol kat edildi.

Türkiye’de tüp bebek maliyetinin yüzde 100’ü devlet tarafından hiç bir şekilde karşılanmıyor. Her vatandaş tüp bebek yaptırmak istediğinde, devlet hastanesinde de yapsa belli bir katkı payı ödemek zorunda. Dolayısıyla özel sektör ağırlıklı bir gelişme dikkat çekiyor.

Devlet bir ara 3 denemeyi destekliyordu, daha sonra 2’ye düşürdü. Şimdi yine 3. Devletin yaklaşık 8 yıldır katkı payı değişmedi. 800-1000 TL civarında para ödüyor. Aynı katkı payı ile devam ediyor, bir değişiklik olmadı.

Bu konuda davul başkasında, tokmak başkasında… Halk bunun arasında ikilemde kalıyor. Bir merkezden iyi elektrik alıyor, orada işini yaptırmak istiyor ama oraya gittiği zaman, ’Biz özele rapor vermeyiz, yalnızca burada yaptırırsan rapor çıkartırız’ gibi bir durumla karşılaşabiliyor. Ya da çok bürokratik, uzun bir süreç oluyor. Aslında durum oldukça tezat, raporlu hasta geldiğinde bırakın kar etmeyi, zarar edeceğiz. Rapor çok zor çıkıyor, hasta zaman kaybetmek istemediği için para vererek yaptırmak istiyor. Hala 2014’teki yönetmelikle yol alıyoruz.

Özellikle Avrupa’da yaşayan Türkler ve Ortadoğu ülkelerinin bizim için potansiyel pazar olduğunu söylediniz. İki aylığına Türkiye’ye gelen birisi için tüp bebek uygulaması nasıl yapılabilir? Onların buradaki kalışları entegre bir süreç… Türkiye bunu yönetebilecek durumda mı?

Yönetilebilir, çünkü bahsi geçen ülkelerde sonuçta doktor yok değil. Bu hastaların tedavi sürecinin yüzde 90’ı bulunduğu yerdeki hekim tarafından yönetilebilir. Çok problemli gruplar belki bir kaç kez gelip gitmek zorunda kalabilir ama burada paketler halinde internet üzerinden veya farklı iletişim kanallarından hastalarla yazışmak sureti ile ayarlanabiliyorlar. Teknolojiyi kullanabiliyoruz. Hastaya ilaç, tetkik gibi konular ile ilgili bir takım bilgiler veriyoruz. Türkiye’deki kalış süresini doğru zamanlama ile geldiklerinde 2-3 haftaya kadar kısıtlayabiliyoruz.

Bir diğer alternatif de aşamalı tüp bebektir. Önce geliyorlar, yumurtalarını topluyoruz ve donduruyoruz sonrasında bir hafta ya da 10 günlüğüne tekrar geliyorlar dondurulmuş olan yumurtalarını transfer ediyoruz ve tekrar dönüyorlar. Bu da ayrı bir tekniktir.

Bir diğer alternatif de özellikle Avrupa’da çalışan çok sayıda tüp bebek doktoru var.  Bunlarla bir ağ kurup ön tetkikler ve ön muayenelerin orada yapılmasından sonra  Türkiye’de çok daha kısa kalacak şekilde ayarlama yapılabilir.

Türkiye’ye kaç kişi tüp bebek tedavisi için geliyor?

60 bin siklus’ta yüzde 10’u geçmez. Bunun esasında en az üç katına çıkması lazım. Yani 20 bin siklus’a çıkmamızda fayda var. Aksi takdirde Türk Lirası ile kazanılıp, Euro-dolar harcanan bir sektörü devam ettiremeyebilirsiniz. Karlılığı ve başarısı buna bağlıdır. İyi malzeme kullanıldığı zaman maliyeti yüksek oluyor. Ya başarıdan fedakârlık verilecek ya da restoran örneğindeki gibi kullandığınız malzeme azaltılacak, o zaman da tat istenildiği gibi olmaz. 

Bazı doktorların ‘namım yürüsün’ düşüncesiyle 46 – 48 yaşındaki bir kadını da çocuk sahibi yaptırdım dedirtmek için gereğinden fazla deneme yaptığına dair haberleri okuyoruz. Tüp bebek denemesinde bir sayı kriteri var mı?

Tüp bebek alanında devlet esasında diğer sağlık alanlarında olduğundan çok daha fazla işin içerisindedir. Biz özel olarak genel denetim dışında en çok denetleme yapılan alanlardan birisiyiz. Politikaların denetlenmesi açısından baktığınızda ise daha çok bizim çalışanların diplomaları, merkezin metrekaresi, tavan yüksekliği gibi denetlemeler yapılır. Başarı, emniyet yöntemleri ve hijyen konulara bir tek merkez açılırken bakılır, sonrasında her şey kağıt üzerinde kalır.

Bizim işimizde fonksiyonel bir denetim olmalıdır. Bu maalesef çok yapılamıyor. Çünkü sivil toplum örgütleri bu işin içinde değil. İlgili bakanlığın STK’lar ile daha entegre çalışması gerekir. Türkiye’de en sıkı denetlenen sağlık alanları içerisinde tüp bebek ilk 3′te yer alır. İşin doğası itibariyle de suiistimale açıktır. İnsanlar ümide koşmak istiyorlar ve bu nedenle çok rahat suiistimal edilebiliyorlar.

Dünyada da kanunlar ile düzenlenmiş hiçbir bilim alanında, tüp bebek için bir yaş sınırlaması yoktur. Doktor gözüyle bakıldığı zaman bu işin sınırı 45 yaştır. 45 yaşın üzerinde makul gebelik oranı sunmanız çok zordur. Amerika’da ve Avrupa’da 300-400 bin civarında siklus yapılıyor. Bu siklus’ların yüzde 20-25 civarında donör dediğimiz yumurta alıp verme gibi işlemlerden oluşuyor teknolojik olarak yumurtaları yaşlanmış ve sık olarak düşük yapan gebe kalamayan kadınlar ödünç yumurta almak suretiyle kendi çocuklarını doğurarak anne ve baba olabiliyorlar. Türkiye’de bu uygulama yasak. Yasak olmasının haklı tarafları da var, çünkü çığırından çıkartmaya meyilli bir toplumuz. Daha kötüsü ise bunu hasta ile konuşmanın yasak olmasıdır. Hastaya dünyada bu tip bir şeyin olduğunu anlatmanız bile yasak, bu konuda bilgilendirmek savcılık suçudur. Türkiye’de tıbbın başka hiçbir alanında böyle bir yasak yok.

Önümüzdeki dönemde ekonomik durumun kötüleşmesi tüp bebekte gerileme getirebilir. Çünkü kişi bazında baktığımız zaman, asgari ücretin biraz üzerinde çalışan iki kişi düşünün, evlerine giren paradan bir miktar ayırıp bir yıl içerisinde bir siklus yaptırabilmek için eskiden altı ay çalışmaları gerekiyorsa şimdi 12 ay çalışmaları gerekiyor. Dolayısıyla siklus sayısında önümüzdeki dönemde düşüş bekleyebilirsiniz. Pazarın toplamında bir büyüme elde edilemeyebilir.

Normalde bu pazar, Türkiye’de her yıl yüzde 10 civarında büyür ama sonuçta doğurganlığı devam eden bir ülkeyiz. Gençlerin de daha geç evlenip daha geç çocuk sahibi olmaya çalıştıklarını varsayarsak, bu iş giderek devam edecek. Büyüme yüzde 10′dan yüzde 7-8’lere kadar inebilir. Bölgesel farklılıklar da var. Doğu bölgelerinde doğum kontrolü aile kontrolü evlilik yaşı çocuk sahibi olmaktaki bakış gibi nedenlerle tüp bebeğe olan ihtiyaç daha az, nadiren ayıp karşılanıyor. Batıya doğru gittikçe tüp bebeğe ihtiyaç artıyor. İhtiyaç daha da artacak, çünkü okumuş yazmış kesimin arttığı bölgelerde evlilik de geç oluyor. Çevresel faktörlerin de maruziyeti artıyor. Bu nedenlerle tüp bebeğe olan ihtiyaç artacak.

-Dünya tüp bebek tedavisinde neyi konuşuyor?

Dizayn edilmiş bebekler var. Problemli çocuklar şu anki teknoloji ile tespit edilerek sağlıklı kardeşlere sahip olabilirler. Daha sonraki dönemde o aile bu problemini anlayıp sağlıklı bireylerde doğurabilirler. Kemik iliği nakli uyumlu organ bağışçısı kardeş gibi de dizayn edilebiliyorlar. Kök hücre çalışmaları da bizim alanımıza gelecektir.

“İZMİR, TÜP BEBEKTE HAK ETTİĞİ YERDE DEĞİL”

İzmir bu konuda hak ettiği yerde değil. 25 yılın son 8 yılını İzmir’de geçirdim. Daha önceki 17 yılım ağırlıklı olarak Ankara’da geçti. İzmir hem yapısı hem çevresi açısından tüp bebek için çok güzel bir yerdir. Modern bir ortamda kolaylıkla hastanelere ulaşabiliyorsunuz. Özellikle İzmir tüp bebek turizmi için çok güzel bir yer, çünkü her tarafında rahatlıkla alınıp merkeze ulaşabilecekleri alanlar var. Zaten bizim hastalarımız ağır hasta değiller, hastadan ziyade çocuk yapamayan sağlıklı insanlarla uğraşıyoruz. Geldiklerinde gezmek bakmak istiyorlar. Bu açıdan da çok stres azaltıcı bir yerdir, bunu kullanmak gerekir. İzmir’in çok önemli bir avantajı da büyük bir havalimanı olmasıdır. Direk uçuşları artırmak özellikle Avrupa’dan yine Türki cumhuriyetlerden, Ortadoğu’dan doğrudan İzmir’e gelmesini sağlamak sağlık turizmini ciddi olarak etkileyecektir. Bir de buraya tüp bebek için gelip saç da ektirebilir.  Bunların hepsi mümkündür. Bu açıdan İzmir imkânı çok olan ve geleceği olan bir yerdir.  Ayrıca İzmir’in entelektüel birikimi de yüksek olduğu için denetimi de iyi olan bir yer. Sorgulayan ve doğru söyleyen insanların çok olduğu bir yer olduğu için İzmir’in tüp bebekte geleceğini iyi görüyorum.